HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Hz.Ademin Halife Olarak Yaratılması

Aşağa gitmek

Hz.Ademin Halife Olarak Yaratılması Empty Hz.Ademin Halife Olarak Yaratılması

Mesaj  rima C.tesi Tem. 10, 2010 11:10 am

Allah, Ademi
yaratmadan önce meleklere yeryüzünde bir halife yaratacağını haber
vermiş, “Bir zamanlar Rabb'in meleklere:

“Ben yeryüzünde bir halife [1] yaratacağım” [2] demiştir.

Burada insanın yaratılışına gerekçe olarak “Yeryüzünde bir halife” var
etme gösterilmektedir. Allah'ın insana yeryüzünde hilâfet vererek onu
halife olarak yaratması, insana bahşettiği şeref, lütuf ve üstün değeri
ortaya koyar. [3] Allah her türlü kabiliyetle mücehhez olarak yarattığı
insana teklifde bulunmuş ve yeryüzüne onu halife olarak göndermiştir.

“O sizi yeryüzünün halifelerini yapan, size verdiği şeylerde sizi
imtihan etmek için kiminizi kiminizde derecelerle üstün kılan O'dur...”
[4]

Demek ki Allah, kendi iradesinden, kudret ve sıfatlarından insana bazı
selahiyetler vermiş ki, kendisine izafeten, ona nâib ve vekil olarak,
mahlûkatı üzerinde bîr takım tasarruflarda bulunsun, Allah'ın ahkamını
icra ve infaz eylesin, kanunlarını yürütsün, nesilden nesle de aldıkları
bu emaneti birbirine devrederek idâme etsinler. İnsan, bu hilâfet
görevinde kendisini asla asıl kabul etmeyecek, kendi zatı ve şahsı
namına ahkam yürütmeyecektir. [5] Yani hiçbir zaman insan kendisini
Allah'tan müstağni ve bağımsız hissetmeyecektir. İnsanları cüz'î
ihtiyarlarına aldanarak, ayaklarının kaydığı bir nokta da burasıdır.
İnsanlara tevdî' edilen bu hilâfet görevi Allah'ın insanlara bir nevî
emanetidir. [6] Nitekim Allah:

“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten
kaçındılar, on(un) sorumluluğundan korktular; onu insan yüklendi;
(bununla beraber onun hakkını tam yerine getirmedi), doğrusu o, çok
zâlim, çok câhildir” [7] buyurdu. Bu âyetteki “emânet”i müfessirler,
taat, ferâiz (farzlar) teklîf, akıl, kabiliyet [8] gibi çeşitli
kavramlarla da izah etmişlerse de bütün bunlar teklif ve imtihan
neticesine varmaktadır. Hilâfete dair âyetlerin sonunda da imtihan
mefhumunun vurgulanması, hilâfet ve emânetin birbiriyle yakından ilgisi
olduğunu gösterdiği gibi insanlara olan teklifi de ifade etmektedir.
Diğer yaratıklar fıtrî olarak, kendiliklerinden Allah'ın onlar için
tensib ettiği yolda yürürler. İnsan ise Allah'ı tanıyıp, O'nun hukukunu
ve aynı zamanda hemcinsleri olan insanların hukukunu, iradesiyle yerine
getirmekle mükellef tutulmuştur. İşte insan yüklendiği bu emaneti yerine
getirmezse, emânete hıyanet etmiş olacağından âyette insan zalûm ve
cehûl olarak nitelenmiştir. [9]

“Sizi yeryüzünün halîfeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi
imtihan etmek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur”
[10] âyeti ile

“O hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve
hayatı yarattı...” [11] âyeti ve diğer pek çok âyetlerde geçen
“sizi denemek için” ifadesinde insanın denenmesi yaratılışında gaye
değil vasıtadır. Yani imtihan amaç değil araçtır. Nitekim her türlü
dünyevî imtihanlarda da imtihanlar amaç değil araç olmaktadır. Ölüm ve
dirim insanların imtihan edilmeleri için birer vesile olarak yaratılmış
oluyor. [12]

İnsan için, “yeryüzünde Allah'ın halîfesi” deyimini yanlış
bulanlar, “halîfe” kelimesini, başkasının yerine geçen, onun kullandığı
yetkiyi ya da yaptığı işi devralan manasına takılıp kalmışlar, “Allah'ın
benzeri yok ki yerine geçilebilsin ve Allah'ın yaptığı iş
devralınabilsin” demişlerdir. Ayrıca “halîfe olmak” yerine halîfe olunan
kişinin yokluğu ya da işlerinin üstesinden yalnız başına gelememesi
durumunda söz konusu olur gibi Allah hakkında mümkün olmayan te'vîllere
sapmışlardır. Bu gibi te'vîllere sapanlar da sonuçta şu gerçeği
benimsemişlerdir: birinin emirlerini biri adına yerine getiren o
kimsenin halîfesi olmaz. Olsa olsa hizmetçisi ya da kölesi veya kulu
olur ki insanın Allah karşısındaki konumu ise ancak kulluktur.
[13]

Elbette insanın Allah karşısındaki konumu yalnız kulluktur. Ancak
Allah'ın emir ve yükümlerini uygulayan, hakk'ı ikâme eden, Allah adına
eşyaya tasarrufta bulunan, adını bizzat Allah'ın koyduğu halîfe olarak
kulluktur. En geniş anlamıyla yeryüzü yönetiminden sorumlu
olmaktır. Halife olmanın bir anlamı da budur. O halde insan
kendi toplumuna huzur ve adaleti hakim kılma görevinin yanısıra
yeryüzünde yaşayan diğer canlıların hayatlarını devam ettirmelerinden,
yeryüzündeki bitki örtüsüne kadar benzeri şeylerden de sorumludur. [14]

Allah'ın yeryüzünde halifesi olmak demek, yeryüzünün imarı ile
birlikte umûmî kâinat kanunları ile uygun düşen ilâhî nizâmın
gerçekleşmesini de sağlamak demektir. [15]

Bir taraftan “halîfe” olarak yaratılan insanın diğer taraftan ibâdet
için yaratılmış olması Kur'ân'da açıkça beyân edilmiştir. [16]

-----------------------
[1] Halîfe ( um ) HLF.( ou ) kökünden türemiş bir
kelime olup aslı halîftir. “ta” sı mübalağa içindir. Manası:
Başkasının arkasından gelen ve onun yerine geçen vekil demektir. Çoğulu
hülefâ ve halâif gelir. “Hilâfet” (asu) de aynı kökten gelen bir
mastardır, bk. Râğıb,el-Müfredat s.294; İbn Manzûr, Lisanu'ul 'Arab,
Beyrut 1414/1994, c.IX, s. 83 (İbn Manzûr, Lisanu'l-Arab); Asım Efendi,
Kamus Tercemesi, İst. 1305, c.III, s. 575 (Asım Efendi.Kamûs tercemesi) İnsanın
yeryüzünde Allah'ın halîfesi olması, elbette, Allah'tan sonra gelip,
O'nun yerine geçmesi şeklinde düşünülemez, Ancak, Allah adına yeryüzünde
hareket edecek, O'nun emirlerini uygulayacak, Hakk'ı ikâme edecek ve
Allah adına tasarrufta bulunacak kimse manasında düşünülebilir.
Nitekim aşağıdaki âyette bu manada kullanılmıştır. “Ey Dâvûd, biz seni
yeryüzünde halîfe kıldık. İnsanlar arasında hak ile hükmet, keyf(in)e
uyma, sonra seni Allah'ın yolundan saptırır.” (Sa'd: 38/26.) Aynca Hz.
Adem ve zürriyeti, Allah'ın emir ve hükümlerini uygulamada, O'na vekalet
ettiği ve birbirlerinin ardından gelip, birbirlerine halef olduklanndan
dolayı halîfe diye isimlendirilmiştir, bk. Taberî, Câmi'u'l-Beyân,
1/238,239; Zemahşerî, Keşşaf, I, 271; Beydâvî, Envâru't-Tenzîl c. I, s.
98; İbn-i Kesir, Tesfîr, 1/69. Ebu's-Su'ûd Muhammed b. Muhammed
el-I'mâdî, İrşâdu'l-Aklı's-Şelîm ilâ Mezâyâ'l-Kur'âni'l-Kerîm, Beyrut
1414/1994, c. I, s.81 (Ebu's-Su'ûd İrşâdu Aklı's-Selîm; Yazir, Hak Dini
Kur'ân Dili 1/299.)

2] Bakara: 2/30.
[3] Şerafeddin Gölcük, Kur'ân ve İnsan, Konya 1996, s.13.
[4] En'âm: 6/165.
[5] Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, 1/299; Veli Ulutürk, Kur'ân-ı Kerim
Allah'ı Nasıl Tanıtıyor? s.74.
[6] Veli Ulutürk, Kur'ân-ı Kerîm Allah'ı Nasıl Tanıtıyor?, s.74.
[7] Ahzâb: 33/72.
[8] Beydâvî, Envâru't-Tenzîl, V/142; İbn-i Kesîr, Tefsir 11/522.
[9] Veli Ulutürk, Kur'ân-i Kerîm Allah'ı Nasıl Tanıtıyor?, s.75.
[10] En'âm: 6/165.
[11] Mülk: 67/2.
[12] Veli Ulutürk, Kur'ân-ı Kerîm Allah'ı Nasıl Tanıtıyor?, s.43
[13] bk. M.Sait Şimşek, Yaratılış Olayı, İst. 1998, s.24.
[14] M. Sait Şimşek, a.g.e., s. 121.
[15] Seyyid Kutub, (ö. 1966) Fî Zılâli'l-Kur'ân, Beyrut, 1405/1985,
XIV/76.
[16] Dr. Hidayet Aköz, Kur'an'da Allah- Kul İlişkisi, Seriyye
Yayınları, İstanbul 2000: 30-33.
rima
rima
ilim ehli

Mesaj Sayısı : 266

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz