HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

TEVHİT ÇAĞRISI EZAN

Aşağa gitmek

TEVHİT ÇAĞRISI EZAN Empty TEVHİT ÇAĞRISI EZAN

Mesaj  dareyn Cuma Eyl. 17, 2010 9:53 pm

Ezan; Arapça bir kelime olup, bildirmek, ilan etmek demektir. Dinî bir terim olarak ise ezan; Müslümanlara, günde beş kez belli bir yerde namaz kılmalarını ve namaz için toplanma vaktinin geldiğini ilan etmek üzere yapılan çağrıya verilen addır.

Yüksek bir yere çıkıp gür sesiyle tüm insanlara yeryüzünde tek egemen gücün Allah, tek önderin Hz. Rasûlullah (s.a.v.) olduğunu Allah adına korkusuzca haykıran; Allah’ı ilah ve rab, Hz. Rasûlullah (s.a.v.)’i de kendilerine önder kabul eden Müslümanları inandıkları Allah’ın önünde topluca ibadet etsinler, bir ve beraber olduklarını, yeryüzündeki zulmün yerine Allah’ın adaletini yerleştirmek için her an hazır olduklarını düşmanlarına gösterip onlara korku, Müslümanlara da güven versinler diye camiye çağıran kişiye de müezzin denir.(İslâm Fıkıh Ansiklopedisi)

Ezan; bir yerin Müslümanların mı yoksa zorbaların mı kontrolünde olduğunu belirten bir semboldür. Korkusuzca, doğru bir şekilde okunan bir ezan o yerin İslâm beldesi olduğunu gösterir. İslâm fıkhında bir yerin dâru’l-harp veya dâru’l-İslâm oluşunun tespitinde orada ezanın okunup okunmadığı hususu dikkate alınan ölçülerden biridir.

Ezanın Tarihçesi

Namaz, Müslümanlara Mekke döneminin dokuzuncu yılında farz kılındığı halde, Müslümanlar ibadetlerini gizlice yapıyorlar, namazlarını kimsenin göremeyeceği yerlerde ve ezan okumadan kılıyorlardı. Çünkü Mekke’de zayıftılar. Orada güçlü olan, toplumda, hatta Allah’ın evi Kabe’de egemen olan müşrik düzendi.

Dolayısıyla orada namaza açıktan davet etmek gibi bir mesele söz konusu olmamıştı. Bu yüzden Müslümanlar kendi yönetimlerinde olmayan ve güçsüz oldukları bir yerde açıkça ezan okumakla yükümlü tutulmamışlardır.
Ancak Medine’de durum tamamıyla değişmişti.

Müslümanlar için hak olan bu güzel dini rahatça yaşamaya zemin çok müsaitti. Mescid-i Nebevî inşa edilmişti. Fakat Müslümanları namaz vakitlerinde bir araya toplayacak bir davet şekli henüz tespit edilmemişti. Medine’ye hicretin birinci yılında birbirlerini “es-salâh, es-salâh/namaza, namaza” veya “es-salâtü câmia/namaz toplayıcıdır, namaz için toplanın” şeklinde namaza davet ederlerdi. Ancak bu şekilde bir davet yeterli olmuyor, uzakta oturanlar bu sesi duymadıkları için namaza yetişemiyorlar ve bu yüzden de İslâm cemaatinin bir araya gelmesinde zorluklar oluyordu. Rasûlullah (s.a.v.) sahâbelerini toplayarak namaza çağırmak için nasıl bir yöntem kullanmak gerektiğini kendileriyle istişare etti.

Sahâbelerin bazıları, Hıristiyanlarda olduğu gibi çan çalınmasını, diğer bir kısmı Yahudiler gibi boru öttürülmesini, bir kısmı da Mecusilerinki gibi namaz vakitlerinde ateş yakılıp yüksek bir yere götürülmesini, bazıları da bayrak dikilmesini teklif ettiler.

Peygamberimiz (s.a.v.), bu tekliflerin hiçbirini beğenmedi. Bu hususta yapılan istişarede arzu edilen netice hasıl olmayınca Ashâb (r.anhüm) dağılarak evlerine gittiler. Diğer Sahâbeler gibi üzüntüyle evine dönen Abdullah b. Zeyd bundan sonrasını şöyle anlatır:
“Ben de o gece üzüntülü olarak yatmıştım. Uyku ile uyanıklık arasında iken üzerinde yeşil elbiseli olan biri yanıma geldi, bir duvarın üzerinde durdu. Elinde bir çan vardı. Onunla aramızda şu konuşma geçti:

- Onu bana satar mısın?

- Onu ne yapacaksın?

- Namaz için çalarız.

- Ben sana bu konuyla ilgili daha hayırlı bir şey versem olmaz mı?

Allâhu ekber, Allâhu ekber
Allâhu ekber, Allâhu ekber
Eşhedu en lâ ilâhe illallâh
Eşhedu en lâ ilâhe illallâh
Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah
Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah
Hayye ale’s-salâh
Hayye ale’s-salâh
Hayye ale’l-felâh
Hayye ale’l-felâh
Allâhu ekber, Allâhu ekber
Lâ ilâhe illallâh.”

Hz. Abdullah, sabaha çıkar çıkmaz, sevinç içinde gelip rüyasını Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e anlattı. Aynı gece onunla birlikte birçok Sahâbe de benzer rüya gördüklerini anlattılar. Rasûl-i Ekrem, “İnşallah bu, gerçek bir rüyadır!” buyurarak davetin bu şeklini tasvip etti.(Buhârî) Hz. Zeyd’e dönerek, “Gördüğünü Bilal’e anlat, ezanı Bilal okusun; onun sesi seninkinden gürdür.” buyurdu. Hz. Bilal, yüksek bir yere çıkarak gür sedasıyla İslâm’ın ilk ezanını okudu. Medine ufuklarının tevhidi haykıran bu eşsiz seda ile çınladığını duyan Hz. Ömer, heyecan içinde evinden çıkarak, Rasûl-i Ekrem’in huzuruna vardı. Durumu öğrenince, “Yâ Rasûlallah! Seni hak dinle gönderen Allah’a yemin ederim ki, Abdullah’ın gördüğünün aynısını ben de görmüştüm!” dedi. Efendimiz (s.a.v.) de aynı şeyi gördüğünden dolayı Allah’a hamdetti.(Ebû Dâvûd, Sünen, c. 1, s. 117)

Ezan, tüm lafızlarıyla birlikte Kur’ân-ı Kerim’de geçmemektedir. Ancak, Cuma sûresi 9. âyet-i kerîmede geçen “çağrıldığınız zaman” ifadesindeki “nidâ” kelimesinden kasıt ezandır.

Ezan, Peygamber Efendimiz’e vahiyle bildirilmiş ve onun kelimeleri bizzat Cebrail (a.s.) tarafından öğretilmiştir. Yukarıda zikrettiğimiz Sahâbe Efendilerimizin bir çoğunun gördüğü bu sahih rüyaları Efendimiz (s.a.v.)’in tasdik edişi ve sevinci ezanın bu dinin şiarlarının en önemlilerinden biri olduğunu beyan etmektedir.

Bilal-i Habeşî (r.a.) bir gün sabah namazı vaktinde sevgili Peygamberimiz’in kapısı önünde; “Es-salâtü hayrun mine’n-nevm” diye iki defa seslenmişti. Bunu Efendimiz (s.a.v.) çok beğendi. “Bilal, bu ne güzel bir söz! Sabah ezanını okurken bunu da söyle!” buyurdular. Bundan sonra bu güzel söz de sabah ezanlarında okunmaya başlandı.

Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz’in ilk müezzini Bilal-i Habeşî (r.a.) idi. Efendimiz (s.a.v.)’in vefatına kadar müezzinliğini yapan Bilâl-i Habeşî (r.a.)’ın sesi gür ve tesirliydi. O, ezan okumaya başlayınca, herkes büyük aşk ve vecd içinde dinleyip, kendinden geçerdi. O, ezanı okurken dinleyen herkesi ağlatırdı. Ne mutlu o sesin, tevhidi aleme aşkla haykırışını duyanlara, göz yaşı dökenlere!

Bilâl-i Habeşî (r.a.) Peygamberimiz (s.a.v.)’in vefatından sonra defnedilmesinden önce son ezanını okurken, “Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah” deyince, Mescid-i Nebevî ağlayanların sesinden adeta çalkalandı. Efendimiz (s.a.v.)’in defninden sonra Bilâl-i Habeşî ezan okumayı bırakarak, Şam’a hicret etmişti. Burada bir müddet kaldıktan sonra, bir gece rüyasında Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i görmüş ve “Beni ziyaret etmeyecek misin yâ Bilal?” buyurması üzerine, Medine’nin yolunu tutmuştu. Bilâl-i Habeşî, Medine’ye varınca Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizle geçirdiği o güzel günleri hatırlayıp, hasret ve muhabbet gözyaşları döktü. Uzun bir müddet ağladıktan sonra, Peygamberimiz’in güzide torunları, Hz. Hasan ve Hüseyin’in ısrarları ile bir gün sabah namazı vaktinde ezan okumaya başladı. Onun sesini duyan herkes, sokaklara döküldüler ve iki cihan güneşi Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ile yaşadıkları o saadetli günleri, Bilâl-i Habeşî’nin okuduğu ezan sedalarıyla hatırlayıp ağladılar; sanki Efendimiz (s.a.v.) dirilmiş de gelmişçesine öyle bir heyecanla mescide koştular. “Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah” deyince ağlamaktan ve hasretinden dolayı dizlerinde derman kalmayan Hz. Bilal diz üstü çökerek hıçkırıklara boğuldu. O bu halde güçlükle ezanı tamamlayabildi. Rabbim cümlemizi şefaatlerine nail eylesin! Âmin!

Ezanın Fazileti

Ezanın fazileti hakkında pek çok hadîs-i şerif varit olmuştur. Biz burada bu güzel hadîs-i şeriflerden bazılarını zikredeceğiz.

Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “İnsanlar eğer ezan okumak ile namazın ilk safında yer almada ne (gibi bir hayır ve bereket) olduğunu bilseler, sonra da bunu elde etmek için kura çekmekten başka çare kalmasaydı, mutlaka kuraya başvururlardı.”(Buhârî, Ezan 9)

Bilal (r.a.) (bir gün) ezanı bitirip susunca, Efendimiz buyurdular ki: “Kim bunun mislini kesin bir inançla söylerse Cennet’e girer.”(Nesaî, Ezan 34)

Müezzin ezan okurken dinleyenlerinden onu takip ederek dediklerini tekrarlaması sünnettir ve çok faziletlidir. Hz. Ömer (r.a.)’ın rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlar: “Müezzin ‘Allâhu ekber, Allâhu ekber’ deyince sizden kim samimiyetle ‘Allâhu ekber, Allâhu ekber’ derse; sonra müezzin ‘Eşhedu en lâ ilâhe illallâh’ deyince ‘Eşhedu en lâ ilâhe illallâh’ derse; sonra müezzin ‘Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah’ deyince ‘Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah’ derse; sonra müezzin ‘Hayye ale’s-salâh’ deyince ‘lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh’ derse; sonra müezzin ‘Hayye ale’l-felâh’ deyince ‘lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh’ derse; sonra müezzin ‘Allâhu ekber, Allâhu ekber’ deyince ‘Allâhu ekber, Allâhu ekber’ derse; sonra müezzin ‘Lâ ilâhe illallâh’ deyince ‘Lâ ilâhe illallâh’ derse Cennet’e girer.”(Müslim, Salât 12)

Ezandan sonra okunan dua ve fazileti hakkında Cabir (r.a.)’ın Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den rivayet ettiği bir hadis de şöyledir: “Ezanı işittiği zaman kim ‘Allâhümme rabbe hâzihi’d-da’veti’t-tâmme ve’s-salâti’l-kâime, âti Muhammedeni’l-vesîlete ve’l-fadîlete ve’b’ashu makâmen mahmûdeni’l-lezî veadteh / Ey bu eksiksiz davetin ve kılınan namazın rabbi, sahibi! Muhammed (s.a.v.)’e vesileyi ve fazileti ver. Onu vaat ettiğin Makâm-ı Mahmut üzere dirilt.’ derse, ona kıyamet günü mutlaka şefaatim helal olur.”(Buhârî, Ezan 8)

Ebû Ümâme (r.a.)’ın rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Ezan okunduğunda gök kapıları açılır ve dualara icabet edilir.”(Câmiü’s-sağîr)

Dinimiz, anne ve babaya, yeni doğan çocuğun kulaklarına ezan ve kamet okumalarını bir görev olarak emretmiştir. Ezanın muhtevasında tevhit vardır. Böylece yeni doğmuş çocuğa bu tevhit tohumu ekilmiş olur. Bunu bizzat Efendimiz (s.a.v.) yaparak ümmetine örnek olmuştur. Sünen-i Tirmizî’de nakledildiğine göre, Hz. Hasan dünyaya gelince, Peygamberimiz (s.a.v.) onun sağ kulağına ezan okumuştur. Hz. Hüseyin (r.a.)’ın rivayetine göre Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Kimin bir çocuğu olur da, sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okursa, o çocuğa ümmü sıbyân hastalığı zarar vermez (cin zarar vermez).”(Feyzü’l-kadîr, c. 6, s. 237)

Ezanın Taşıdığı Anlam ve Verdiği Mesaj

Ezan, derin ve ibretli manaları ifade eden cümlelerden oluşan ilâhî bir davettir. Ezanın vermiş olduğu en önemli mesaj tevhittir. Tevhit inancı olmadan yapılan ibadetler Allah’ın katında hiçbir değer taşımaz. Tevhit ise iki kısımdan oluşur. Birincisi; yegane yaratıcı ve mutlak hakim olan Allah (c.c.)’ya ortak, eş, evlat, yardımcı koşmadan iman etmektir. Ezanda geçen ‘Allâhu ekber, lâ ilâhe illallâh’ cümleleri, insanların değer verip peşinden koştukları dünya ve içindekilerin, anlamsızca takip ettikleri her ne varsa hepsinin bir hiç olduğunu, sonunda dönecekleri tek yaratıcıları Hz. Allah’ın en büyük olduğunu, O’na iman edip rızasını kazanmaya çalışmanın esas gaye ve hedef olduğunu ifade eder.

Tevhidin ikinci kısmı ise; Rasûlullah (s.a.v.)’in Allah’ın son peygamberi olduğuna iman etmektir. İşte bu kısım da ezanda ‘Eşhedu enne Muhammeden Rasûlullah’ cümlesiyle ifade edilerek adeta şu mesaj veriliyor: En büyük olan, ortağı olmayan Allah (c.c.)’nun rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak ancak Hz. Rasûlullah (s.a.v.)’e iman etmekle mümkündür. O’na (s.a.v.) itaat etmeyenin imanı makbul değildir.

Ezanın Şartları

1. Vaktin girmiş olması: Henüz vakti girmeyen bir namaz için ezan okumak caiz değildir. Böyle okunan bir ezanın vakit girdikten sonra iadesi gerekir.

2. Ezanın Arapça okunması: Ezan Arapça olarak teşrî edildiği ve bütün Müslümanları birleştirici bir mana ifade ettiği için Arapça okunmalıdır.

3. Ezanın tamamının tek kimse tarafından okunması: Ezanın bir kısmının biri tarafından, diğer kısmının bir başkası tarafından okunması caiz değildir.

4. Ezan okuyanın Müslüman olması: Müslüman olmayan bir kimsenin ezan okuması caiz değildir. Mümeyyiz olmayan çocuğun ve kadının ezan okumaları mekruhtur. Fakat mümeyyiz olan çocuğun ezan okuması caizdir.

5. Farz namazlardan önce okunan kamet hızlı okunduğu halde, ezan ağır ağır okunur.

6. Ezan okurken kelimeleri yanlış okumak, şarkı söyler gibi teğanniyle okumak caiz değildir.

7. Ezan okurken müezzinin konuşması, hatta kendisine verilen selamı dahi alması caiz değildir.

Ezan Okuyanın ve Dinleyenin Dikkat Edeceği Hususlar

Ezan okuyanın dikkat edeceği hususlar şunlardır:

1. Ezanı abdestli olarak okumak,

2. Kıbleye dönerek okumak,

3. Ezanı ayakta okumak,

4. İki parmağıyla kulağı kısmen tıkamak,

5. Yüzü “Hayye ale’s-salâh” derken
sağa, “Hayye ale’l-felâh” derken sola çevirmek,

6. Ezan okurken bir şeyle meşgul olmamak,

7. Ezan okurken aralarda konuşmamak.
Ezanı dinleyenin dikkat edeceği hususlar ise kısaca şunlardır:

1. Ezanı dinlerken konuşulmaz. Hatta Kur’ân-ı Hakîm okuyan bir kişi ezan başladığında okumayı bırakıp ezanı dinler. Çünkü Kur’ân’ı ezandan sonra da okuyabilir, ama ezanı dinlemeyi ve takip etmeyi ezandan sonra yapamayacağı aşikârdır.

2. Ezanı dinleyen kimse, ezanı tekrar eder. Böylece o da ezan okumuş olur.

3. Ezanı işiten kişi cünüp de olsa yukarıdaki yükümlülükleri yerine getirir. Ancak hayızlı ve nifaslı olan kadınlar bunun dışındadır.

4. Ezanın bitiminde ezanı dinleyen kişi ezan duasını okur.

5. Sabah ezanında “Es-salâtü hayrun mine’n-nevm / Namaz uykudan hayırlıdır” denirken, “Sadakte / Doğru söyledin” demek.

Ezan, Müslümanları birleştiren ilahi bir bağdır. Çoğu insan ezanın o yüksek manevi feyzi sayesinde Müslüman olmuştur. Ezan, kıyamete kadar, bütün âleme, canlı cansız her şeye tevhidi haykıracak, gaflette olanları uyandıracak, Hz. Allah’ın büyüklüğünü, yüce Peygamberi’nin şanını ilan eden ilahi bir davet olarak dillerden, gönüllerden düşmeyecektir.

Rabbim, hepimizi bu yüce davetin hakikatini anlayıp yaşayanlardan eylesin! Memleketimizin ve bütün İslâm aleminin semalarında ezan-ı Muhammedî’yi kıyamete kadar payidar kılsın! Âmin!
alıntı
dareyn
dareyn
ilim ehli

Mesaj Sayısı : 482
Yaş : 49
Nerden : Dünya

http://my.opera.com/muhacir/blog/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz