HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Katherine Bullock Burada ne yapıyorum?

Aşağa gitmek

Katherine Bullock Burada ne yapıyorum? Empty Katherine Bullock Burada ne yapıyorum?

Mesaj  emetullah Perş. Tem. 08, 2010 9:09 pm

Merak ediyorum, burnum ve alnım namazda eğildiğim sırada yere kapanmış durumda. Diz kapaklarım ağrıyor, alnıma baskı yapmamaya çalıştığım sırada kol kaslarım geriliyor. Yanımda namaz kılan kişinin garip sözlerini dinliyorum. Söyledikleri Arapça ve ben anlamasam bile onlar ne dediklerini anlıyorlar. Ben de Tanrı'nın sadece 12 saattir Müslüman olan beni iyi karşılayacağını umarak O'nunla konuşuyorum: "Tanrım, İslamiyet'e geçtim çünkü sana inanıyorum ve İslam bana mantıklı geliyor." Az önce gerçekten bunu mu söyledim? Kendimi gözyaşları içinde buldum. Arkadaşlarım beni böyle burnu yere kapanmış ve çömelirken görselerdi ne derlerdi?... Bana gülerler veya muhtemelen "Sen aklını mı kaçırdın?" diye sorarlardı. "Bana cidden dindar olduğunu söyleyemezsin". Dindar... Bir zamanlar mutlu bir "spekülatif ateisttim", nasıl oldu da bir inanan ve bir Müslüman oldum? Bunu kendime sorarken geçmişi zihnimde canlandırmaya çalışıyorum. Bu yolculuk nasıl başladı? Belki de 1991 yılında Kingston, Ontario, Kanada'daki Queen's Üniversitesi'nde ibadet eden Müslümanları ilk kez gördüğümde başladı. Farklı görüşlere açık, hoşgörülü ve liberal bir kadındım. 24 yaşındaydım. Uluslararası merkezde dolaşan Müslüman kadınları gördüm ve onlar için üzüldüm. Onların baskı altında olduklarını düşünüyordum. Kendilerine neden saçlarını örttüklerini, neden yaz ayında uzun kollu giydiklerini ve neden Müslüman ülkelerde kendilerine bu kadar kötü davranıldığını sorduğumda acım daha da arttı. Tanrı'nın kendilerinden bunu istediğini söylediler. Zavallı şeyler. Peki Müslüman ülkelerde kendilerine yapılan davranışlara ne demeliydi? Bu kültürdür diye cevapladılar. Kadınlara bu şekilde kötü davranılmasını kabul etmeleri için küçük yaştan itibaren kandırıldıkları ve beyinlerinin yıkandığına inanıyordum. Ancak onların çok mutlu olduklarını, çok arkadaş canlısı olduklarını ve kararlı göründüklerini fark ettim. Uluslararası merkezde dolaşan Müslüman erkekleri gördüm. Teröristlerin ülkesi olan Libya'dan gelen bir adam bile vardı. Tanrı'nın adına bana bir şey yaparlar diye onları gördüğümde titredim. Tanrı'nın adına Başkan Bush'un temsili kuklalarını yakan öfkeli Arap adamlardan oluşan kalabalıkları gösteren televizyon görüntülerini hatırladım. Onların nasıl bir Tanrı'sı olmalı diye düşündüm. Tanrı'nın biz zayıf insanların insan biçiminde bir yansıması olduğu gerçeğine güvenerek "zavallı şeyler Tanrı'ya bile inanıyorlar" diye ekledim. Fakat buradaki insanların çok arkadaş canlısı olduklarını fark ettim. Ne kadar yardımsever olduklarını fark ettim. Bir dinginlik havası sezdim. Nasıl bir inanca sahip olduklarını merak ettim. Onların onun adına hareket ettiklerini iddia ettikleri Kur'an-ı Kerim'i okumaya karar verdim. Kesinlikle güvenilir bir yayınevi olan Penguin Classic baskısını okudum. Ancak kitabı bitiremedim, hiç beğenmemiştim. Dürüst insanlar için içerisinde bakire kadınların olduğu bir cennetten bahsediliyordu (dürüst bir kadın cennette bakire bir kadınla ne yapabilirdi ki?); bir vuruşta tüm şehirleri yıkan bir Tanrı vardı. Kadınların baskı görmesine ve bu fanatiklerin Amerikan bayrağı yakarak etrafta yaygara koparmasına şaşmamak gerek diye düşündüm. Fakat bu kategoriye koyduğum Müslümanlar afallamış görünüyorlardı. Onların Kur'an-ı Kerim'i böyle şeyler söylemiyordu. Belki de benim okuduğum baskının çevirisi kötüydü. Takip ettiğim namaz kılan kişi birden ayağa kalkıyor. Ben de ayağa kalıyorum, ayaklarım giymiş olduğum uzun eteğe takılıyor. Burnumu çekiyorum ve göz yaşlarımı durdurmaya çalışıyorum. Tanrı'ya dua etmeye yoğunlaşmam gerek. "Sevgili Tanrım, buradayım çünkü sana inanıyorum, çünkü Hıristiyanlık, Musevilik, İslamiyet, Hinduizm, Sihizm ve Budizm üzerine yaptığım araştırmalarım sırasında bu dinler arasında İslam en mantıklı olanıydı." Ellerim dizlerimin üzerinde eğilirken şüphelerimi gidermek için çok uğraşıyordum. "Tanrım, lütfen iyi bir Müslüman olmam için bana yarım et!" Bir Müslüman! "Kathy-senin gibi eğitimli beyaz ve batılı bir kadın-nasıl olur da kadınları ikinci sınıf vatandaş olarak gören bir dini kabul edebilir!" Fakat Kingston'da yaşayan Müslümanlar benim dostlarım oldu diye karşı çıkıyorum. Onlar beni sorgusuz sualsiz cemaatlerine buyur etmişlerdi. Onların baskı gördükleri ve birer terörist oldukları düşüncesini kafamdan atmıştım. Ancak halen bir ateisttim. Geceleyin yıldızlarla dolu gökyüzüne bakmış ve kainat hakkında düşünmüştüm. Karanlık gökyüzüne dağılmış elmas görünümündeki yıldızlar bana gizemli mesajlar veriyorlardı. Benden daha büyük olan bir şeye bağlandığımı hissetmiştim. Bu kolektif bir insan bilinci miydi? Yıldızlardan huzur ve dinginlik akıyordu. Kendimi bu duygudan geri çekebilecek miydim ve daha büyük bir varlığın olmadığını söyleyebilecek miydim? Daha büyük bilincin olmadığını söyleyebilecek miydim? İnanan Hıristiyan ve Müslüman arkadaşlarıma "Tanrı'nın varlığından hiç şüphe duymadınız mı?" diye sormuştum. Hayır diye yanıtladır. Hayır? Hayır? Bu benim kafamı karıştırmıştı. Tanrı bu kadar belirgin miydi? Nasıl oluyordu da ben Tanrı'yı göremiyordum? Kendi hayal gücümün bir parçası gibi görünüyordu. Orada olan ve nasıl yaşadığımı etkileyen bir varlık. Tanrı nasıl olur da dua eden milyarlarca insanı duyabilir ve bir kişinin hayatının her saniyesiyle ilgilenebilir? Bu imkansız. Belki bir İlk Devindirici olabilir ama müdahale eden bir devindirici konusunda şüpheliyim? Ya dünyadaki adaletsizliğin sürüp gitmesine ne demeli? Çocuklar savaşlarda ölüyor. Adaletli ve iyi bir Tanrı buna izin veremez. Tanrı düşüncesi mantıklı gelmemişti. Tanrı var olamazdı? Bunun yanında biz evrimleşmiştik, yani bu durum bir İlk Devindirici olgusunu çürütüyordu. Tekrar eğiliyoruz ve yeni yeşil seccademin üzerindeki parmaklarıma bakarken burnumu çekiyorum. Seccademi seviyorum. Kadifemsi bir dokusu var ve üzerinde sevdiğim iki renk bulunuyor: yeşil bir arka plan üzerinde mor bir cami. Caminin siyah kapısına doğru giden bir yol var ve sanki beni çağırıyor. Caminin girişi gerçeği içeriyor gibi görünüyor, tarifi zor, fakat orada duruyor. Bu girişe doğru çağrılmaktan mutluyum. Kingston'da kendime bir zamanlar düzenli olarak kiliseye giden bir kişi olduğumu hatırlattım. O zamanlar bu durumdan biraz sıkılıyordum çünkü dindar insanların aşırı duygusal, sulu göz, tuhaf, sıkıcı, eski kafalı insanlar olduklarını biliyordum. Yine de Tanrı'nın varlığı benim için aşikardı. Her şeye gücü yeten bir Yaratıcı Varlık olmadan kainat bir anlam taşımıyordu. Kiliseden çıkarken daima bir hafiflik ve mutluluk hissediyordum. O duygunun artık kaybolduğunu hissettim. Bunun nedeni bir zamanlar Tanrı ile bir bağlantımın olması ve artık o bağlantının kaybolması olabilir miydi? Belki de bu yolculuğumun başlangıcıydı. Tekrar dua etmeyi denedim, fakat bu konuda çok zorlandım. Hıristiyanlar Hazreti İsa'ya inanmayanların kaderlerine terk edildiklerini söylemişlerdi. Hazreti İsa'nın adını hiç duymayan insanlara ne olacak? Ya da kendi dinlerine göre yaşayan insanlar? Hayatımda yaşamış olduğum olayları dikkatlice gözden geçirdim ve rastlantıların ve şansın bana Tanrı'dan gelen birer lütuf olduğunu gördüm. Bunu hiç fark etmemiştim ve O'na hiç teşekkür etmemiştim. Ben O'na karşı sadakatsiz iken Tanrı'nın bana karşı sürekli iyi davranmasına çok şaşırıyorum. Kulaklarım ve ayaklarım biraz önce yıkandığı için tatlı bir şekilde karıncalanıyor. Bu yıkama beni arındırıyor ve namaz sırasında Tanrı'ya yaklaşmamı sağlıyor. Tanrı. Harika bir ilah. Hayranlık, şaşkınlık ve huzur hissediyorum. "Lütfen bana doğru yolu göster!" Şüphe yok ki dünyanın kaza eseri oluşmak için fazla karmaşık, fazla güzel ve fazla uyumlu bir yer olduğunu görebilirsiniz. Evrimsel güçlerin gizli bir sonucu mu? Bilimin bir Tanrı inancına geri dönmekte olduğunu bilmiyor musunuz? Bilimin hiçbir zaman İslam ile ters düşmediğini bilmiyor musunuz? Kendi hayal ürünüm olan bir jüriye kızıyordum. Bunları araştırmamışlar mıydı? Belki de bu en belirleyici yoldu. Bir fizikçi ile yapılan radyo röportajını dinlemiştim. Fizikçi modern bilimin on dokuzuncu yüzyıl materyalist varsayımlarını uzun süre önce nasıl terk ettiğini anlatıyordu ve arkasında bir akıl ve tasarım olmadan hiçbir anlam ifade etmeyen çok fazla fenomenin gerçekleştiğini savunan bir bilimsel görüşe katılıyordu. Aslında bilimsel deneyler sadece fiziksel fenomenlerin pasif bir gözlemi değildiler. Gözlem fiziksel olayların ilerleyiş tarzını değiştirdi ve bu sayede aklın kainatın en önemli olgusu ortaya çıktı. Daha fazla okumaya devam ettim. Sadece en inatçı antropologların halen evrim teorisine inandığını ama yine de işlerini kaybetme korkusuyla bunu yüksek sesle dile getirmediklerini gördüm. Yap-bozum parçalara ayrılmaya başlamıştı. Tamam, Tanrı'nın var olduğuna karar verdiniz. Monoteistsiniz. Ancak Hıristiyanlık monoteist bir din. O sizin mirasınız. Neden bırakasınız ki? Bu soruları soranların halen akılları karışık durumda. Fakat bunun aralarında cevaplaması en kolay soru olduğunu anlamalısınız. Gülüyorum. İncil'in bilimle çeliştiğini fakat Kur'an-ı Kerim'in bilimle çelişmediğini öğrendim. Bilimsel gerçekler İncil'in hikayeleri ile çelişiyordu. Fakat bilimsel gerçeklik Kur'an-ı Kerim'in anlatımıyla çelişmiyordu. Hatta bilim bazı zamanlarda şimdiye dek açıklanamamış olan Kur'an-ı Kerim ayetlerini açıklamıştı. Bu inanılmaz bir şeydi. Tatlı su nehirlerinden denize akan nehir suyunun deniz suyu ile nasıl karışmadığını anlatan bir ayet vardı; gebeliği doğru bir şekilde anlatan ayetler vardı; gezegenlerin yörüngeleri ile bilgiler içeren ayetler vardı. Yedinci yüzyıl bilimi bunların hiçbirini bilmiyordu. Hazreti Muhammed (sav) nasıl bu kadar bilge olabilirdi? Zihnim beni Kur'an-ı Kerim'e yöneltiyordu ama ben direndim. Yeniden kiliseye gitmeye başladım, fakat neredeyse her gidişimde kendimi gözyaşları içerisinde buldum. Hıristiyanlık bana zor gelmeye devam etti. Birçok şey mantıklı gelmiyordu: Teslis inancı; Hazreti İsa'nın Tanrı'nın insan biçimindeki yansıması olduğu görüşü; Tanrı'dan ziyade Hazreti Meryem'e, Azizlere ya da Hazreti İsa'ya tapınma durumu. Rahipler Tanrı hakkında düşünürken aklı bir kenara bırakmamı söylemişlerdi. Teslis inancı mantıklı gelmiyordu ve öyle de olması gerekmiyordu. Daha derinlere inmiştim. Her şey bir yana, kültürümü, geçmişimi, ailemi nasıl bırakabilirdim. Bunu kimse anlamazdı ve yalnız kalacaktım. İyi bir Hıristiyan olmaya çalıştım. Daha fazla şey öğrendim. Paskalya Yortusu'nun Hazreti İsa'nın ölümünden birkaç yüzyıl sonra çıktığını, Hazreti İsa'nın kendisini hiçbir zaman Tanrı'nın vücuda gelmiş hali olarak tanımlamadığını ve sıklıkla kendisinin İnsanoğlu olduğunu söylediğini; Teslis inancının Hazreti İsa öldükten 300 yıl sonra oluşturulduğunu; her hafta okuduğum ve her bir kelimesi üzerinde kafa yorduğum İznik İman Açıklaması'nın İsa'nın Tanrı'nın Oğlu olduğu yönündeki azınlık görüşünü ve İsa'nın Tanrı'nın habercisi olduğu yolundaki çoğunluk bakış açısını teyit etmek için siyasi bir toplantıda insanlar tarafından yazıldığını keşfetmiştim. Çok sinirlenmiştim! Kilise neden bunları bana öğretmişti? Bunun nedenini biliyorum. İnsanlar Tanrı'ya başka bir yerde de ibadet edebileceğini anlayacaklardı ve orada ibadet etmek gerçekten onlar için anlamlı olacaktı. Sadece tek bir Tanrı'ya ibadet edecektim, üç tanesine değil, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'a değil; Hazreti İsa'ya, Azizlere ya da Hazreti Meryem'e ibadet etmeyecektim. Hazreti Muhammed (sav) gerçekten Tanrı'nın elçisi olabilir miydi? Kur'an-ı Kerim Tanrı'nın kelamı olabilir miydi? Kur'an-ı Kerim'i okumaya devam ettim. Kur'an-ı Kerim'den şunları öğrendim: Hazreti Havva'nın insanlığın düşüşünde yalnız olmadığını; Hazreti İsa'nın Tanrı'nın bir elçisi olduğunu; müşriklerin inanan biri olmam nedeniyle bana güleceklerini; insanların Hazreti Muhammed (sav)'in vahiy almasının doğruluğunu sorgulayacaklarını; fakat onların bilgece, tutarlı ve akılcı bir şey yazmaya çalıştıklarında başarısız olacaklarını öğrendim. Bunlar bana doğru gibi geldi. İslam Tanrı'yı anlamak için benden aklımı kullanmamı istiyordu, bilgiyi araştırmam için beni teşvik ediyordu, kim tek bir Tanrı'ya inanırsa inansın (Yahudiler/Hıristiyanlar/Müslümanlar/kim olursa olsun) ödüllendirileceğini söylüyordu, İslam insanı kuşatan bir dine benziyordu. Yeniden ayağa kalkıyoruz ve ayakta iken ellerimiz dizlerimizin üzerinde olacak şekilde dinlenme pozisyonunu almak için eğiliyoruz. Tanrı'ya başka ne söyleyebilirim? Söyleyecek yeterince şey bulamıyorum, namaz çok uzun sürüyor gibi görünüyor. Sessiz bir şekilde nefes veriyorum, halen burnumu çekiyorum, bütün o ayakta durmalar, eğilmeler ve tekrar ayakta durmalardan sonra soluksuz kalıyorum. Yani ciddi olarak beni ikinci sınıf vatandaş haline dönüştüren bu dine geçmeye gönüllü olduğumu düşünüyorsunuz. Beni sorgulayanlardan bunu sormalarını istiyorum. İslam ülkelerinde aynen Batı ülkelerindeki gibi kadınların kullanıldığını biliyorsunuz, fakat bu gerçek İslam değil. Sakın peçe konusunu açmayın. Kadınların Tanrı istediği için örtündüklerini bilmiyor musunuz? Çünkü onlar Tanrı'nın sözüne inanıyorlar. Örtünmem için gerekli cesareti nerden bulacağım? Muhtemelen bu cesareti gösteremeyeceğim. İnsanlar bana bakacaklar, çok dikkat çekeceğim; dışarıda olduğum zaman kalabalık arasında saklansam iyi olacak. Arkadaşlarım beni bu örtü içinde görünce ne diyecekler? Tanrım! Yardım et. Birkaç aydan beri değişimin eşiğinde duruyordum, sahip olduğum ikilem gün geçtikçe büyüyordu. Ne yapmalıydım? Eski hayatımı bırakıp yenisine mi başlamalıydım? Fakat topluma muhtemelen örtünerek çıkamazdım. İnsanlar bana uzun uzun bakarlardı. İkiye ayrılan yolda, Tanrı sonuca ulaşmama yardımcı oldu. Zihnimdeki bilgilerle rahat bir şekilde uyuşan yeni bilgiler edindim. İnancı takip etmek mi yoksa eski şekilde kalmak mı? Hayata farklı bir şekilde bakmışken nasıl aynı kalabilirdim? Bu adım benim için fazlasıyla büyük görünürken nasıl değişebilirdim? Şu din değiştirme cümlesini çalışıyordum: "Allahtan başka ilah yoktur ve Muhammed (sav) onun elçisidir". Basit sözcükler, bunlara inanıyorum, öyleyse din değiştir. Yapamıyorum, karşı koydum. Gün be gün döndüm durdum. Tanrı o ikiye ayrılan yoldan bir tanesinde bekliyordu. "Hadi Kathy. Seni buraya getirdim, çizgiyi yalnız başına geçmelisin". Hareketsiz durdum, geceleyin geç saatte arabanın farlarını görünce dona kalmış bir kanguru gibi sabittim. Sonra bir gece, sanırım Tanrı son bir kez beni çağırdı. Kocam ile bir caminin önünden geçiyordum. İçimde bir his belirmişti, o kadar kuvvetliydi ki buna zor dayanabilmiştim. İçimdeki ses bana "eğer şimdi din değiştirmezsen hiçbir zaman yapamayacaksın" demişti. Bunun doğru olduğunu biliyordum. Pekâlâ yapacağım. Eğer beni camiye alırlarsa, yapacağım. Ama camide hiç kimse yoktu. Cami dışında ağaçların altında şahadet getirdim. Bekledim. Göklerin gürlemesini, o aniden gelen rahatlama hissini, yükümün ortadan kalkmasını bekledim. Ama olmamıştı. Tamamen aynı hissediyordum. Şimdi tekrar dizlerimiz üzerine çöküyoruz, buradan dünya çok daha farklı gözüküyor. Ünlü futbolcular bile böyle secde ediyorlar, seccade üzerine düşen örtümün kenarlarından etrafa baktığımı hatırlıyorum; tanrı huzurunda hepimiz aynıyız ve eşit derecedeyiz. Şimdi dik bir şekilde oturuyoruz, imam sağ elinin işaret parmağını havaya kaldırarak sabit bir şekilde bir şeyler mırıldanıyor. Tekrar aşağıya seccademe bakıyorum. Seccademin yeşil, mor ve siyah rengi rahatlatıcı şekilde aynı gözüküyor. Caminin girişinin siyahlığı beni çağırıyor: "Buradayım, sadece rahatla, beni bulacaksın." Yüzümdeki gözyaşları yok oldu ve tenim sımsıkı, burada ne yapıyorum ben? "Sevgili Tanrım! Buradayım çünkü sana inanıyorum, çünkü Kuranın zor ve yüce sözlerine inanıyorum ve senin elçin olan Muhammed (sav)'in Peygamberliğine inanıyorum. Kalpten biliyorum ki kararım doğru. Lütfen bu yeni benlik ve yaşam ile devam etme cesaretini bana ver, böylece kuvvetli bir inanç ile sana hizmet edebileyim." Gülümsüyorum ve ayakta duruyor ve seccademi ikiye katlayıp kadifemsi yeşil olduğu kesin olan sıradaki karşılaşmam için koltuğa seriyorum onu. Artık yük üzerimden kalkmaya başlıyor.
emetullah
emetullah
ilim ehli

Mesaj Sayısı : 18

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz