HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

BEREKET

Aşağa gitmek

BEREKET Empty BEREKET

Mesaj  erkam Çarş. Tem. 14, 2010 5:30 pm

Be-re-ke kelimesi, Arapça'da sebat etmek, kalmak, gayret etmek, devam etmek, devamlı yağmur yağması, anlamlarına gelir. Bu kökten türeyen bereket, artma, fazlalaşma, mutluluk ifadesi olarak kullanılır. Türkçe sözlükte de bolluk, çokluk, feyiz, genişlik, hayır ve saadet anlamları sayılmıştır. Bereke'nin mastarı olan 'bürük' ise "devenin bir yere çökmesi ve orada kalmasıdır." Buna bağlı olarak bereket kelimesi devenin çöküp kalmasına benzer şekilde, istenilen, hoş karşılanan, memnuniyete sebep olan şeylerin süreklilik gösterdiği durumları anlatmak üzere kullanılmıştır. Maddi anlamda kazancın, gelirin, üretimin sürekli bolluk göstermesi, refahın artması olarak anlaşılan bereket, manevi anlamda ise süreklilik arz eden huzur ve saadet olarak tanımlanabilir. Kelime, içerisinde yücelik, azamet, bolluk, sebat, hayır ve hasenat anlamlarını da bulundurur.

Bereket, İslam'dan önceki dönemlerde de insanlar tarafından ilahi bir lütuf olarak algılanmış ve toplumlar kendi ilahlarına, bunun için dua etmişler, adaklar adamışlardır. Ancak dualarını ve adaklarını sadece Allah'a ithaf etmek yerine, kendi yaptıkları ilahlara yapmışlar, tek bereket sahibi olarak Allah'ı görmemişlerdir. Hıristiyan ve Yahudilerde de aynı şekilde bereket için dualar mevcuttur ancak bu dinlerin mensuplarında da, paganistlerde olduğu gibi, şirke bulaşmış bir bereket anlayışı söz konusudur. Hıristiyanlıkta da Yahudilikte de Allah'tan başka, din adamlarının da bereket verebileceği ve mübarek kılabileceği kabul edilmektedir. Papazların haç çıkararak kişileri takdis etme işlemi de onları mübarek kılmaları anlamına gelmektedir. Bereketin din adamları eliyle dağıtıldığına inanmaktadırlar. Müslüman toplumlarda da bazı efendilerin, şeyhlerin gittikleri yere bereket götürdükleri, bereketin onların ellerinden sadır olduğu gibi yanlış inanışlar söz konusudur. Benzer şekilde, Hıdırellez merasimleri, "Hızır eli değmiş" gibi ifadeler, ticarethanelere bereket getirsin diye asılan "karınca duası" levhaları, tavşan ayağı, nal gibi nesneler de bu yanlış inanışlardandır.

Oysa ki bereketin kaynağı sadece Allah'tır. Ancak O bereket verir ve mübarek kılabilir. O'nun hiçbir aracıya ihtiyacı yoktur bereket vermek için. Eğer bir kimseyi ya da bir yeri Allah mübarek kılmazsa hiçbir kuvvet bunu tersine çevirip orayı mübarek kılıp bereket dağıtamaz. Allah'ın mübarek kıldığını da hiç kimse değiştiremez. Bu nedenle İslam'ın bereket anlayışı tevhidi bir anlayıştır. Diğer bütün din ve inanış şekillerinden farklıdır. Allah bereket versin diye, bir takım kişilerden, nesnelerden ya da gecelerden aracılık beklemek İslam'ın tevhidi ruhuna aykırıdır ve insanı şirke götürür. Kur'an bereketi yalnızca Allah'a izafe eder. Rahmetin ve bereketin kaynağı yalnızca O'dur.

Kur'an'da dokuz ayette Yüce Allah'ın önemli bir sıfatı olarak "Tebareke" kelimesi kullanılmaktadır. "Tebareke" kelimesi bereket kelimesinin mübalağasıdır. Çok azametli, sıfat ve fillerinde herkesten üstün, iyiliğin kaynağı anlamlarına gelmektedir. Mülk suresi birinci ayeti bunu gayet net bir şekilde ortaya koyar: "En yüce ve mübarek olan (tebareke) O'dur ki kâinatın saltanatı elindedir. O her şeye kadirdir."(Mülk 67/1) Tebareke kelimesinin geçtiği bütün ayetlerde, Allah'ın insanlara lütfettiği ve onun sonsuz kudretini yansıtan nimetler vurgulanmaktadır: Furkan'ı indiren (25/1); altından ırmaklar akan cennetler veren, köşkler kılan (25/10); gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay var eden (25/61); yeri yerleşim alanı, göğü bina kılan ve insanı en güzel şekilde yaratan, temiz besinlerle rızıklandıran (40/64); gökleri ve yeri altı günde yaratan, birbirini kovalayan geceyi ve gündüzü, aya ve güneşe emriyle boyun eğdiren (7/54); göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin sahibi olan (43/85); celal ve ikram sahibi (55/78); bir nutfeden en güzel şekilde insanı yaratan (23/14) Allah'ın şanı çok yücedir.

Tebareke dışında bereket kelimesi Kur'an'da, türevleriyle birlikte, 23 yerde geçmektedir. Bunlardan 3 tanesinde 'berekât' şeklinde çoğul ifadesi kullanılmaktadır. Hûd suresi 48. ayette belirtildiği üzere, tufandan sonra Hz. Nuh ve ona inananlara, "Allah'ın selam ve bereketleriyle" gemiden inin emri verilmiştir. Onlara, çektikleri sıkıntılara karşılık olmak üzere hem Allah'ın selamı verilmiş hem de bolluk ihsan edilmiştir. Aynı surenin 73. ayetinde, Hz. İbrahim'in yaşlı karısının, Allah'tan bir rahmet ve bereket olmak üzere bir çocukla müjdelenmesi konu edilmektedir. A'râf suresi 96. ayette de ilahi mesajı yalanlayan toplumlar için "eğer inansalardı yerden ve gökten bereketler verilecekti" denilmektedir. Onların 'yalanlayanlar' oldukları için kaybettikleri belirtiliyor. Bu ayetlerde gökten ve yerden verilecek olanların, yağacak yağmur, topraktan sağlanacak verimlilik, madenler, sular, doğal kaynaklar ve bunlardan sağlanabilecek hayırlar olduğu anlaşılmaktadır.

Mübarek kelimesi ise Kur'an'da, örnekleme şeklinde, hem peygamberlerle birlikte hem de bazı yer isimleriyle birlikte kullanmaktadır. Hz. İbrahim, Musa, İsa, İshak peygamberler mübarek olarak anılmıştır (37/113; 19/31; 27/8). Kur'an "mübarek bir gecede" indirilmiştir (44/3); o mübarek bir kitaptır ve mübarek bir öğüttür (6/92; 21/50; 38/29). Yeryüzünde ilk kurulan ev, Kâbe, mübarektir (3/96). Ayrıca, yeryüzü bereketlendirilmiştir (7/137); yukarıdan inen su (50/9) ve yerden biten zeytin ağacı mübarektir (24/35). Bunların yanında mübarek olarak anılan yerler ve şehirler ise, Tûr ve Mescid-i Aksa'nın çevresidir (28/30; 17/1; 23/29; 21/71, 81; 34/18). Kur'an, evlere girildiğinde de, Allah tarafından bereket ve güzellik dileyerek birbirimizi selamlamayı öğütlemektedir (24/61). Bu ayetlerde hayrı ve saadeti nelerin bollaştırdığı açıkça görülmektedir. Allah'ın insanlara ilettiği mesaj, onu ulaştıranlar, onun okunduğu ve uygulandığı yerler insanlar için hayrın, bolluğun, saadetin kaynağıdır ve mübarektirler.

Bu noktada "mübarek geceler"le ilgili bir ayrıntıyı belirtmek gerekir. Kur'an'ın indiği gece mübarektir, çünkü o gece Kur'an ile insan müşerref olmuş, hayra giden yol gösterilmiştir. O geceyi bereketli kılan bu özelliğidir. Ondan sonraki gecelerin biri diğerinden farklı değildir. O gecenin yıldönümlerinde hayır beklemek İslam'î anlayışa aykırıdır. Kur'an'ın ilk indiği gecedir kast edilen. İnsanın hayatına ve yaşadığı gecelere bereket ve rahmet katan ancak müminlerin takvasıdır, Allah'a olan yakınlıklarıdır. Yoksa takvim yaprağına bakılarak bereket beklenmez.

'Tebrik' kelimesi, mübarek olmasını dileme, 'teberrük' de mübarek görme anlamına gelir. Bizim günlük konuşma dilimize de iyice yerleşmiş olan 'mübarek' kelimesi buradaki ifadelere yakın anlamlarda kullanılmaktadır. "Mübarek insan" derken, insanlara hayrı dokunan, müslüman kişiler kastedilir; "Allah mübarek etsin" derken, yaptığınız iş, sağladığınız kazanç Allah'tan bir bereket getirsin dileği vardır; "bayramınız mübarek olsun" derken de yine, ulaştığımız bayramlar Allah'tan gelecek rahmet için bir vesile olsun, Allah şükrümüzü kabul etsin dileği vardır. "Allah bereket versin", "kesenize bereket", "bereketini gör", "helal kazanılmayan malda bereket yoktur" gibi ifadeler neredeyse her gün kullandığımız ifadelerdendir.

Allah'ın rızası doğrultusunda çaba gösteriyor olmak bereket beklemenin ön şartıdır. O'nun rızasına muhalif bir konuda bereket beklenemez. Bir Müslüman elinden geleni yaptıktan sonra tevekkül edip, Allah'ın bereketini bekler. Allah dilediği kadar, çabaları bereketlendirir. O'nun neyi ne kadar bereketlendireceği insan için meçhuldür, biz ancak O'na sığınıp doğru olanı yapmakla mükellefiz. Helal kazanmak, helal harcamak, şükrümüzü ifa etmek, kulluğun gereklerinden sapmamak gerekir. Bireylerin bu çabalarıyla şekillenen toplumlarda ise bereketin nasıl geleceğini yine Kur'an'da görmekteyiz. A'raf suresi 96. ayette şöyle buyurulmaktadır: "O ülkelerin halkı inansalar ve sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik."

Bu ayette toplumsal vurgu öne çıkmaktadır. Bazı bireylerin 'ilahi mesajı yalanlıyor olması' değil, toplumun geneline yayılmış bir inkar durumunun söz konusu olduğu görülüyor. Bu ayete göre eğer bir toplum İslam'a teslim olursa o toplumu Yüce Allah nimetleriyle destekleyecektir. Yani bir toplum, Allah'tan korkar, emirlerine uyar, nimetlerine şükreder, yoksullarını gözetir, zekatını verir, cimrilik etmekten uzaklaşır, hevasını kontrol eder hale gelirse, ve ilaahir, Allah da o toplumu bereketiyle zenginleştirir.

Toplum bu özelliklere sahip olduğu sürece gücüne güç katar, Müslümanlar hem bolluğa kavuşur hem de saadet bulurlar, tıpkı İslam'ın ilk dönemlerinde olduğu gibi. İslami hassasiyetlerin yüksek olduğu, fikri ve ameli canlılığın olduğu dönemlerde, Allah Müslümanları lütfuyla zenginleştirmiş, İslam'ı tebliğ konusunda çabalarını da bereketlendirmiştir. İslam dünya üzerinde her yöne yayılırken, ruhundaki canlılığı da oralara taşımış, İslam coğrafyası huzurun ve bereketin simgesi haline gelmiştir. Ta ki özünde taşıdığı canlılığı kaybedene kadar.

Müslüman bir toplum içerisinde bereketin altyapısını oluşturan en önemli unsur sadaka ve infaktır. İslam, Müslümanların kazandıklarından sadaka vermelerini ve infak etmelerini emreder. Güçsüzler, yoksullar, yetimler, bakıma muhtaç olanlar bu şekilde doyurulup gözetilirler. "Onların mallarından sadaka al, bununla onları temizlemiş, arındırmış olursun…" (9/103); "Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir." (2/261) Bu sayede, Allah'ın bahşettiği zenginlikten ihtiyaç sahiplerinin de bir pay alması sağlanmış olur. Müminler arasında dayanışma artar, toplum içinde sosyal bir denge kurulur. Bir kısım tok iken bir kısım aç gezmez, lütfedilen nimetler toplumun her kesimine bir fayda sağlamış olur. Neticede ise o toplum Allah'ın vaat ettiği berekete kavuşur.

Ne var ki toplum bu özelliklerini kaybederse Allah'ın bereketi de o toplumdan uzaklaşır. Bir toplumun bolluk içinde olması Allah'ın o toplumu bereketli kıldığı anlamına gelmez. Bugün zenginliğiyle gözleri kamaştıran Batı ülkeleri, 'saadet' söz konusu olduğunda aynı şekilde zengin görünmüyorlar. Kendisini müstağni sayan Batı'nın materyalist, heva ve heves üzerine kurulu medeniyeti, kendisinde bir servet yığılımı sağlamasına rağmen sosyal yaralarını tedavi edememektedir. Batı medeniyeti refah, mutluluk, zenginlik vaadiyle dünyanın dört köşesine yayılırken, götürdüğü ise sadece acı ve zulüm olmuştur. Çıkarları doğrultusunda dünyanın kaynağını sömürmüş ama ardında milyonlarca aç insan bırakmıştır. Maddiyat peşinde koşan sistem önünde engel çıkarabilecek her türlü değer yargısını ayakları altına almaktadır. Böyle bir düzen içerisinde Allah'ın bereketinden söz etmek mümkün olabilir mi!

Bereketin Allah'tan geldiğine iman eden müminler, O'nun verdiği nimetlere şükürlerini ihmal etmeyip, yaptıkları sadakaları artırdıkça, Allah da onlara verdiği 'bolluk ve saadeti' artıracaktır. İbrahim suresi yedinci ayette şöyle buyurulmaktadır; "Hatırlayın ki, rabbiniz size; 'Eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir' diye bildirmişti."
Alıntı
erkam
erkam
Admin

Mesaj Sayısı : 263

https://hicret.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz