HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

108. KEVSER SÛRESİ

Aşağa gitmek

108. KEVSER SÛRESİ Empty 108. KEVSER SÛRESİ

Mesaj  dareyn Cuma Ağus. 13, 2010 10:58 am

Mekke döneminde gelen bu sûre 3 ayettir.
Adını 1. ayette geçen “Kevser”den alır.
Sûre, muhtevasından da anlaşılacağı gibi Mekke döneminde, hatta Rasulullah’ın s. içinde bulunduğu ümit kırıcı, çetin ve zor şartların yaşandığı bir zaman da gelimiştir.
Daha önce Duha ve İnşirah sûrelerinde de görüldüğü gibi, Rasulullah s. peygamberliğe başladığı ve daveti açığa çıkardığı ilk günlerde kavmi ona düşman olmuş her tür, muhalefet, engelleme, fitne ve zorlukla karşısına çıkmıştı. Olayların dıştan görünüşüne göre, Rasulullah s. ve ashabının başarıda hiçbir şansı yoktu. Bu dönemde büyük bir teselli ve cesaret kaynağı ayetler gelmişti.
İşte Kevser sûresi de bu zor şartlar altındaki Peygamber ve ashabına bir teselli, düşmanlarına da bir tehdit olarak gelmiştir. Kureyş’li kâfirler, Rasulullah’ın s., kavminden ayrı, yapayalnız ve çaresiz hale geldiğini söylüyorlar, hüsranla yok olmasını bekliyorlardı. ‘Kökünden koparılmış bir ağaç gibi toplumundan ayrılan bu adamın kuruması yakındır’ diyorlardı. As b. Vail Rasulullah’dan s. bahsedilince: “Bırakın şunu, boş verin onu, kökü yoktur, erkek evladı yok, ölünce adını bile anan kalmayacak” diyordu. Medine’li Yahudi reis Ka’b b. Eşref Mekke’ye gelmişti. Ona Kureyş’in ileri gelenleri: “Kendi toplumundan kopup ayrılmış, zayıf, çaresiz, kimsesiz şu çocuğa bakın. Allah c. aşkına bir de tutmuş kendini bizden üstün görüyor. Oysa Kâbe hizmetlerini ve Hacc işlerini tüm biz yürütüyoruz. O’nun çocuğu bile yok.”
Rasulullah’ın s. en büyük çocuğu Kâsım, onun küçüğü Zeyneb daha küçüğü Abdullah’tı. Sonra sırayla Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Rukiye. Bunlardan, önce Kasım, arkasından da Abdullah vefat edince As b. Vail, Ebu Cehil, Ukbe b. Ebi Muayt ve hatta amcası ve komşusu Ebu Leheb sevinmişler, olayı birbirlerine müjdelemişler: “Artık Muhammed’in erkek çocuğu kalmadı, nesli kesilecek Ebterdir kökü silinecek, adını anacak kimse kalmayacak, ondan kurtulacaksınız” diyorlardı.
Bu zor şartlar altında Kevser müjdesi verilmekte ve O teselli edilmektedir. Çünkü Kureyş O’nu dışlamıştı. Toplumdaki statüsünü sıfırlamıştı. Yanında bir avuç insan vardı. Arka arkaya iki oğlunu da kaybetmesi, yakınlarının başsağlığı ve teselli yerine, adeta bayram yapmalarına sebep olmuştu. Ama Allah c., bu Kur’an’ın en kısa suresiyle Rasulünü teselli ederken, Ona dünyada hiç kimseye nasib olmayan en büyük müjdeyi vermekte. Aynı zamanda peygambere düşmanlık eden muhaliflerin de köklerinin kuruyacağını haber vermekteydi.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahman, Rahim olan Allah adıyla
إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
(1) Ey Muhammed! Gerçekten, biz, sana, Kevser verdik.
Buradaki Kevser kelimesinin tam karşılığını bir kelime ile ifade etmek hiçbir dilde mümkün değildir: Çokluk ve bolluk anlamına gelen “kesret”in mübalağalı anlatımı olan kevser, hayırda iyilik ve nimetlerde aşırı, sayısız, sınırsız bolluk ve çokluğu anlatır. Giriş bölümünde söylediğimiz gibi Kureyşin ileri gelen kâfirleri Rasulullah’ın s. yapayalnız ve desteksiz, çok kötü bir durumda olduğunu zannediyordu. Böyle giderse mahv ü perişan olacak, ticareti dağılacak, adı unutulup gidecekti. Ortaya koyduğu davasına üç-beş garibden başkası iltifat etmemişti. Oğlu da kalmamıştı. Başarısızlık ve hüsran O’nun için kaçınılmaz bir sondu. Düşmanlarına göre durumun vahameti apaçık ortada idi. Ama düşünemedikleri bir yön vardı. Bu şartlar altında Allah c. Rasulüne “Biz sana Kevser’i verdik” diyordu. “Sana muhalif düşmanlar senin bitip tükendiğini zannede dursunlar senin helakini ve yok olmanı beklesinler. Oysa biz sana sayısız nimetler, sınırsız hayır ve bereketler bağışladık. Bunlar özetle, Rasulullah’ın s. eşi benzeri olmayan son derece güzel ahlak ve fazileti, nübüvvet, Kur’an, hikmet, ilim, tevhide dayalı bir hayat nizamı ve bu programın akla, mantığa, fıtrata uygun, her zaman ve mekânda uygulanabilen evresel yöntemi, şan ve şerefinin yüceliği, İslam dininin O’nsuz olmaz oluşu ve yüzyıllardır dünyanın her bir yerinde yaşanması, ümmeti, onların kıyamete kadar varlıklarının sürmesi, çok değerli bir ahlaki yapıya sahib olmaları, en kötü durumda bile diğer insanlardan daha iyi olmaları, davetin başarısını daha hayattayken görmesi, egemen bir güç olarak İslam toplumunun kurulması, erkek evladının ölmesine karşın; bir İslam toplumu ile adının kıyamete kadar anılması ve kızı Fatıma ile neslinin devam etmesi.
Bunlar Rasulullah’a s. dünyada verilen sınırsız nimetlerin Kevser’in bazılarıdır. Ayrıca iki büyük nimet daha var ki onlar Ahirete verilecektir: Mahşerde Kevser havuzu, cennette Kevser nehri. Bunlar hakkında şüpheye yer bırakmayacak kadar çok hadis rivayet edilmiştir.
Kıyamet günü, herkesin susuzluluktan yandığı bir anda, bu havuz Rasulullah’a s. verilecek ve O önde, ümmeti arkasında havuz başında toplanacaklar.
Ümmetim kıyamet günü havuzun başında toplanacaklar. Ben havuzun ortasında olacağım Ben sizden önce o havuza varacağım ve sizin için şahitlik yapacağım. Yemin olsun o havuzu şu anda görmekteyim. Benden sonra siz akrabaları kayırma, menfaat düşkünlüğü ve bencillikle karşı karşıya kalacaksınız. Ama havuz başında benimle buluşuncaya kadar sabrediniz.
Kevser ile ilgili rivayetler, havuzun uzunluğunun Amman’dan Eyle (Bugünkü İsrail’in Eylat limanı) dan Yemen’e, San’a’ya, Aden’e kadar, eninin ise yine Eyle’den Cidde ile Rabiğ arasındaki Hucfe’ye kadar olduğunu haber vermektedir. Doğrusunu Allah c. bilir ya sanki bugünkü Kızıldeniz kıyamet günü Kevser havuzu olacaktır.
Cennetteki kevser ırmağından gelen bu havuzun suyu sütten, gümüş ve kardan daha beyaz, buzdan daha soğuk, baldan daha tatlı, altındaki toprağı misk kokulu olacaktır. Havuz başında gökteki yıldızlar kadar su kapları bulunacak, bir içen bir daha susamayacaktır. Mahrum kalan ise ebediyyen susuz kalacaktır. Rasulullah s. ashabını bu konuda defalarca uyarmış ve havuz başından kovulanlardan olmamalarını ısrarla vurgulamıştır. Çünkü Rasulullah s. herkesten önce havuz başında olacak, ümmetinin çokluğuyla övünecektir. O gün mahcup olmak istememektedir. Ümmet, peygamberleriyle birlikte havuz başında toplu iken, bazılarını melekler oradan uzaklaştıracaklar. Rasulullah s., ‘Ya Rabbi onlar da benim ümmetim’ deyince Allah c.: “Evet, ama sen bilmezsin, senden sonra onlar sünnetini, değiştirdiler neler uydurdular, dini ne hale getirdiler. Yolundan saptılar ve sapıttılar” diyecektir. Artık bunun üzerine onların uzaklaştırılmalarını Rasulullah s. da isteyecektir.
Cennetteki Kevser nehrinin de Rasulullah’a s. lutfedildiğine delalet eden pek çok rivayet vardır: Rasulullah s. miracda cenneti gezerken bir nehir görmüş “işte bu Allah’ın c. sana bağışlayıp verdiği Kevser’dir” denilmiştir. Rasulullah s. da kendisine Kevserin ne olduğunu soranlara “Allah’ın cennette bana lutfettiği bir nehirdir” diye cevap vermiştir. Bu nehrin etrafında inci, elmas ve benzeri pırlantalardan yapılmış süslü kubbeler, kuleler vardır. Altındaki toprağı misk kokuludur. Her iki yakası altındandır. Çakıllar yerine inci mercan ve elmaslar vardır. Suyu sütten ve kardan daha ak, buzdan daha soğuk, baldan daha tatlıdır.
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ
(2) Öyleyse sen de, yalnız rabbine kul-köle ol, ibadet et, namaz kıl ve yalnız onun adına kurban kes.
Burada emredilen mutlak anlamda namaz olabileceği gibi beş vakit namaz veya kurban bayramı namazıdır. “Nahr” ise elleri bağlamak anlamına gelir. Ayrıca namazda başta, rükûdan önce ve sonra elleri kaldırmak şeklinde anlayanlar da olmuştur. Hatta kimilerine göre bayram namazı kılıp, sonra kurban kesmektir. Ancak sûre içindeki yeri dikkate alınırsa bu ayetin anlamı: Ey Peygamber bak! Rabbinin sana verdiği ne kadar çok ve büyük nimetleri var. Sen de kulluğunu, sadece, bunca nimetler ve ihsan sahibine yap namazını kıl, kurbanı da sadece O’nun için kes. Böylece o günün Kureyşi ve tüm dünya müşrikleri, kendi uyduruk putlarına tapınıp kurban keserken, Allah c., peygambere ve O’nun şahsında bütün müslümanlara, onların tersine bir yol emrediyor ve bu yolda dirençli ve sabırlı olmalarını istiyordu: Bedeni ve bireysel bir kulluk olarak namaz ve mal ile canın Allah’a c. sunulması anlamında kurban yalnızca Allah c. için, O dedi diye, O’nu memnun/razı etmek için.Aynı konu En’am 6/162-163 de de vurgulanmaktadır: “Şöyle söyle: Namazım, tüm ibadet ve itaatlarım, yaşamım ve ölümüm Alemlerin Rabbı olan Allah’a c., sonunda O razı olsun diyedir. O’nu da kesinlikle ortaklı düşünmüyorum. İşte bana böylece emrolundu ve ben bu konuda teslimiyet gösterenlerin ilkiyim.” Öte yandan kurban bayramında önce namaz kılıp, sonra kurban kesmesi Rasulullah’ın s. yine vahye dayalı bir yorumudur. Ama bunu nüzul sebebi olarak anlamaya gerek yoktur.
إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ
(3) İşte seninle alay eden, senden nefret eden, sana buğz eden, kin tutan, hınç besleyen düşmanın varya, asıl soyu sopu kalmayacak, ardı arkası kesilecek, nesli tükenecek, işi bitecek odur.
Burada “شانئ’ ” kelimesi kullanılmıştır. Buğz, nefret ve düşmanlık anlamına “شأن”, kelimesinden türemiştir. Nitekim Maide 5/2 de “Ey Müslümanlar, sizden birileri, sırf düşmanlık nedeniyle bir topluma haksızlık etmesin” buyurulmaktadır. Buradan hareketle “شانئك” ile Rasulullah’a s. düşmanlık yapan, onunla alay eden, ona hakaret ve iftira eden, kin ve nefretini ortaya koyan, kısaca bütün boyutlarda Rasulullah’a s. düşmanlık yapan herkes kastedilmektedir.
Bu insanlar asıl kendileri ebter oldukları halde Rasulullah’a s. soyu kesik, işi bitik demeye çalışıyorlar. Desinler, asıl kökü kesilecek, ebter, onlardır.
Sûrenin giriş bölümünde de ifade edildiği gibi ebter’in aslı: “kesmek” anlamına gelen “beter” dir. Ama terim/deyim olarak farklı yerlerde kullanılır. Meselâ tek rekât namaza “buteyra” denilir. Bir hadiste: ‘Her hangi önemli bir iş Allah’ın c. adına yapılmıyorsa ebterdir’ denilmektedir. Yani başarısız, sonu kötü ve hayırsız demektir. Özet olarak sıralarsak ebter: Asılsız, istikrarsız, temelsiz, dayanıksız, başarı, iyilik, hayır, mal ve imkândan nasibsiz, ümitsiz, etkisi ve nüfuzu olmayan, soyu sopu kalmamış, kimsesiz, aile ve kabilesiyle bağları kopmuş bütün çevresiyle ilgisi kesik, erkek çocuğu yok veya ölmüş, böylece ölümünden sonra adını sürdürecek kimsesi kalmamış, nesli tükenecek, işi bitecek, davası unutulacak kimse demektir. Kureyş Rasulullah’a s. ebter derken sanki bütün bu anlamların hepsini kastediyordu. Allah c. da onlara değil elçisine: “Asıl ebter onlardır, senin düşmanlarındır” diyordu. Bu söz kâfirlere bir karşıt cevap değil, yarın anlaşılacak gerçeğin bugünden bildirilmesi ve böylece Rasulullah s. ve müslümanların desteklenmesidir. Çünkü henüz o dönemde herkes Rasulullah’ın s. ebter olacağına kesin gözüyle bakarken, hiç kimse Kureyş için böyle bir ihtimal üzerinde durmuyordu. Görünüşte onların malı, mülkü, saltanatı ve yardımcıları vardı. Hac ibadeti bile onların Arabistan’da hâkimiyetine açık bir delildi. H.5 de Hendek savaşında hepsi birbirlerine destek olarak savaşırken, Rasulullah s. hendeğin gerisinde savunmadaydı. Ama aradan üç yıl geçmeden Mekke fethedilirken Kureyş’in hiçbir yardımcısı kalmamış, teslim olmuşlardı. Arkasından bir yıl içinde tüm Arabistan’da hâkimiyet Rasulullah’ın s. elindeydi. Artık onların adı-sanı tümden siliniyordu. Kimse kendisini Ebu Cehil, Ebu Leheb, As. b. Vail, Ukbe b. Ebi Muayt vb. çocuğu olduğunu söylemiyordu. Aksine, Rasulullah’ın s. torunları ve onların soyu, halen şerefle varlıklarını devam ettiriyorlar. Milyonlarca insan Rasulullah’a s. salât, selam gönderiyor, sevgi besliyor, O’nunla beraber olmaktan gurur duyuyor. Aynı zamanda O’nunla arkadaşlık etmek, böylece O’nun ashabı olmak, yine ashabının dostu ve aynı yolun yolcusu olmakta büyük şeref ve övünç vesilesi kabul ediliyor. Onun için halen Seyyidler, Aleviler, Haşimiler, Abbasiler, Sıddıkiler, Farukiler, Osmanîler, Zübeyriler, Ensariler vardır. Ama ne Ebu Cehli ve ne de Ebu Lehebî kimse yoktur. Tarihte şahittir ki asıl ebter, Rasulullah’ın s. düşmanlarıdır. Onların işi bitik ve nesli kesiktir. Onlar artık yoktur.
dareyn
dareyn
ilim ehli

Mesaj Sayısı : 482
Yaş : 50
Nerden : Dünya

http://my.opera.com/muhacir/blog/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz