İSTİŞARE YAPILACAK KİŞİDE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER
HİCRET :: Serbest Kürsü :: Kavramlar
1 sayfadaki 1 sayfası
İSTİŞARE YAPILACAK KİŞİDE BULUNMASI GEREKEN ÖZELLİKLER
1- Adalet:
Adaletten maksat, İslâm'ın koymuş olduğu ölçülere göre kâmil bir müslüman ve ahlâk sahibi olmak demektir.
Adalet, herkesin hakkı neyi gerektiriyorsa kendisine hakkını tastamam vermek demektir.
Haksızlıktan kaçınmak ve hak sahibine hakkını gereği gibi vermek, ancak ilâhî adalet esaslarım benimseyen kimseler için tam anlamı ile düşünülebilir. Hatır için iş yapılmaz. Hiç kimseye hakkı olmadığı bir şey verilmez. Hareket ve davranışı, cezayı gerektiriyorsa en yakını da olsa suçunun karşılığmdaki cezasını çekmesini istemekten geri durmaz.
İşte İstişare ehlinde aranan ilk temel özelliklerden biri budur.
2- Akl-ı Selim ve Görüş Kabiliyeti:
Hâdiseleri değerlendirebilecek, seziş gücü kuvvetli kimseler olmak demektir.
Herkes aynı karakterde yaratılmadığı gibi, gerek tabîi aklı ve gerekse çeşitli deneylerle geliştirdiği pratik zekâsı da farklıdır.
Hiçbir şeyden haberi olmayan, pratik zekâsı bulunmayan, düşünme kabiliyetinden mahrum olan, düşündüğü zaman da kayda değer bir neticeye ulaşamayan kimseler, İstişare için ehil değildirler.
3- İlim:
Bundan maksat, İslâmî şuurla şuurlanmış olan müslüman bir cemiyetin problemlerini çözmek için gerekli olan dinî ve dünyevî ilimdir.
İstişare üyelerinden her biri, belirli bir ilim mertebesine ulaşmış olacaktır. Çünkü câhil olan bir kimsenin görüş beyan etmesi mümkün olmadığı gibi, böyle bir kimsenin görüşüne itibar edilmesi de mümkün değildir.
4- Doğruluk:
İstişare üyesi, karar bildirirken ve bir neticeye varırken asla doğruluktan ayrılmamalıdır. İlâhî emirleri gereği gibi yerine getirmek, yasaklarından da kaçınmak gerekir. Hiç kimsenin şahsiyetini zedeleyici hareketlerde bulunmamalıdır.
Doğruluk, mü’min olan kimsenin başta gelen sıfatlarından biridir. Her ne suretle olursa olsun, aleyhine bile olsa doğruluktan ayrılmamalıdır. Doğru hareket etmeyi, prensip kabul eden mü’min kulun Hak Teâlâ daima yardımcısıdır.
5- Tecrübe:
Hayatî tecrübe sahibi olmak, çeşitli sahalarda belirli müddetler çalışarak pratik tatbikatı öğrenmek, isabetli kararlar vermeye yardım eder. Bunun için sadece teoride kalan bir ilim, hedefe kaynaşmış kişinin kabiliyetini açığa çıkaran iki önemli elemandır.
Tecrübe, geçmişteki olaylar içinde yoğrulmak ve onlardan gereken dersi almak demektir. Zira tecrübenin çoğalması, görüşlere sıhhat ve kuvvet kazandırır.
Ebu Zennâd’ın A'rec'den, onun da Ebu Hureyre. (r.a.)'dan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
“Akıl sahiplerinden irşâd isteyiniz, yolun doğrusunu bulursunuz. Onlara isyan etmeyiniz, sonra pişman olursunuz”.
Abdullah bin Hasen, oğlu Muhammed'e nasihat ederken şöyle demiştir:
“Cahile danışmaktan sakın. Nasîhatçı olarak görsen bile güvenme. Zira onların dostluğu, akıl erbabının düşman olduğu zamanki düşmanlıkları gibidir. Cahile danışmanın seni uçuruma düşürmesinden korkulur. Akıllı düşmanın hilesi ile yapacağı odur”.
Abes ehlinden bir adama:
“Sizin işleriniz niçin bu kadar isabetli olur, diye soruldu?” Adam da:
“Biz, bin kişiyiz. İçimizde bir akıllı vardır. Ona itaat ederiz. Sanki biz, bin akıllı gibiyiz” diye cevap verdi.
Şu iki kişi ile kesinlikle müşavere etmekten kaçınmak gerekir:
a) Tecrübesiz ve kendini beğenmiş genç.
b) Zamanın, bedenini ihtiyarlattığı gibi, aklından da bir kısmını alıp götürmüş olan yaşlı ihtiyar.
Mensûru'l-Hikem'de:
“Her şey akla, akıl da tecrübeye muhtaçtır” diye açıklanmıştır.
Onun için:
“Günlerin geçmesi bir takım perdeleri kaldırır, aî-tında gizli kalan şeyleri gösterir” demişlerdir.
Bazı hukemâ da:
“Tecrübenin sonu yoktur. Akıllı olan kimse bundan istifâde ederek aklını fazlalaştırır” derler.
Yine bir kısım hikmet erbabı da:
“Akıllı kişilerden kuvvet alan, umduğuna kavuşmanın mutluluğunu duyar” derler.
Ebu'l-Esved ed, Düelî de:
“Her nasihatçı nasihat vermeyebilir. Her nasihat veren de akıllı olmayabilir. Fakat bu ikisini kendisinde toplayanın nasihatına kulak vermek gerekir ve öğütlerini tutmak lâzımdır” der.
6- Dindar ve Takvî Sahibi Olmak:
İslâmî şuura sahip olmayan ve bu noktalarda hassasiyeti bulunmayan bir kimseden doğru bir görüş beklemek hemen hemen mümkün değildir. Böyle olan bazı kimseler zaman zaman ve kabile asabiyyeti veya bağlı olduğu dinî taassup yüzünden hakîkatları tamamen ters-yüz ederek aktarmaya ve kabul ettirmeye çalışmaktadır.
Halbuki dindar ve takva sahibi olan kimseler, her türlü maslahatın ve hayırlı işlerin direği ve zaferlerin kapısıdır. Dinî duygularla bezenmiş olan kişilerin gizlisinden de, açığından da emîn olunur ve bunlardan asla zararlı bir fikir çıkmaz.
“Her kim bir iş murad eder de müslüman birine danışırsa, Allah-ü Teâlâ onu en güzel işe muvaffak kılar.”
7- Samîmi ve İçten Nasihatçı Olmak:
Fikrine baş vurulan kimse, samîmi değilse, doğru bir görüş beyanında bulunması hemen hemen mümkün değildir. Yapılan nasihat, sevgi ile yapılmış olmalıdır. Nasîhatla sevgi bir arada olunca fikir tasdik eder ve görüşü durulaştırır.
Bazı hukemâ bu konuda şöyle demişlerdir: “Akıllı olanların dışında kimse ile müşavere etme ve bu müşavere edeceğin kimsede kıskançlık ve kindarlık hastalığı olmasın. Sakın kadınlarla müşavere etme. Zira onların görüşleri noksanlığa ve azimleri de ucuzluğa gider”.
Buna rağmen öyle bazı konular vardır ki, o konu hakkında bir erkekten çok kadının fikirleri önem taşıyabilir. Bu gibi noktaların gözönünde bulundurulması uygun olur.
Bazı edipler de:
“Akıllı ve şefkatli kimselerle meşveret zafer, akılsız kimselerle meşveret tehlikelidir” demişlerdir.
8- Re'y ve Hikmet:
İstişare ehli olan kimsenin re'y ve hikmet sahibi olması gerekir. Çünkü İstişarenın esası, İslâmî esaslara en uygun düşen doğruyu araştırmaktır. Her türlü hevâ ve hevesten uzak olarak karar vermektir.
Kendisi ile İstişare edilecek kimsenin sağlam fikirli ve keskin görüşlü olması yanında, fikrini karıştıracak endişe, görüşünü bulandıracak keder sahibi olmamasına da dikkat etmelidir. Zira karışık fikirler, bulanık görüşlerle bir yere varılamaz.
İran Kralı Kisrâ, önemli bir işle karşılaşınca vezirlerini toplar, onlarla İstişare ederdi. Onların görüşlerinde kusur görürse, kendilerini cezalandırır ve “bunların nzıklarraı kıstınız da görüşlerinde hata ettiler” derdi.
Salih bin Abdü'l-Kuddûs de:
“Zor işlerde kudret ve nasihat ehli gibi işaret eden ve yol gösteren bulunmaz. Böyle işlerde onların nasihatini seç”, demiştir.
9- İstişare Edilecek Kimsenin Bir Garazının Olmaması:
Konu hakkında görüşü sorulan kimsenin, o konuda herhangi gizli bir maksadının olmaması şarttır. Çünkü gerek İstişare yapmak isteyen kimseye karşı, gerekse İstişare konusuna karşı gizli birtakım çıkarları veya kin ve husûmeti bulunan kimsenin, gizli maksatları görüş sahasını daraltır ve fikirlerindeki isabeti ifsat eder.
Fazl bin Abbâs şöyle demiştir:
“Bazan günler câhili kuvvetlendirir de akıllı ve görüş sahibi kimseleri hevâî arzulan yüzünden düşürür. Bazı gençleri, hata ettiği halde methettirir. İyilikte isabet sahibi olanları uzak düşürür.
10- İhtisas:
İhtisas, her ne kadar ilim ve tecrübe ile içice bulunuyorsa da, tek bir kimsenin bütün hayatı kucaklayan her sahada ilim ve tecrübe sahibi olması mümkün değildir. Bunun için her meselede o meselenin ihtisasını yapmış bulunan elemanlardan meydana gelen meşveret meclisi kurmak olmalı ve hayırlı maksadı elde etmeye sebep olur.
İşte yukarda arzedilen bu hususlar, kendisine toplanmış olan kimseler, gerçek mânâda müsteşardırlar ve isabetli görüşlere daima hazırlıklıdırlar.
ALINTI
Adaletten maksat, İslâm'ın koymuş olduğu ölçülere göre kâmil bir müslüman ve ahlâk sahibi olmak demektir.
Adalet, herkesin hakkı neyi gerektiriyorsa kendisine hakkını tastamam vermek demektir.
Haksızlıktan kaçınmak ve hak sahibine hakkını gereği gibi vermek, ancak ilâhî adalet esaslarım benimseyen kimseler için tam anlamı ile düşünülebilir. Hatır için iş yapılmaz. Hiç kimseye hakkı olmadığı bir şey verilmez. Hareket ve davranışı, cezayı gerektiriyorsa en yakını da olsa suçunun karşılığmdaki cezasını çekmesini istemekten geri durmaz.
İşte İstişare ehlinde aranan ilk temel özelliklerden biri budur.
2- Akl-ı Selim ve Görüş Kabiliyeti:
Hâdiseleri değerlendirebilecek, seziş gücü kuvvetli kimseler olmak demektir.
Herkes aynı karakterde yaratılmadığı gibi, gerek tabîi aklı ve gerekse çeşitli deneylerle geliştirdiği pratik zekâsı da farklıdır.
Hiçbir şeyden haberi olmayan, pratik zekâsı bulunmayan, düşünme kabiliyetinden mahrum olan, düşündüğü zaman da kayda değer bir neticeye ulaşamayan kimseler, İstişare için ehil değildirler.
3- İlim:
Bundan maksat, İslâmî şuurla şuurlanmış olan müslüman bir cemiyetin problemlerini çözmek için gerekli olan dinî ve dünyevî ilimdir.
İstişare üyelerinden her biri, belirli bir ilim mertebesine ulaşmış olacaktır. Çünkü câhil olan bir kimsenin görüş beyan etmesi mümkün olmadığı gibi, böyle bir kimsenin görüşüne itibar edilmesi de mümkün değildir.
4- Doğruluk:
İstişare üyesi, karar bildirirken ve bir neticeye varırken asla doğruluktan ayrılmamalıdır. İlâhî emirleri gereği gibi yerine getirmek, yasaklarından da kaçınmak gerekir. Hiç kimsenin şahsiyetini zedeleyici hareketlerde bulunmamalıdır.
Doğruluk, mü’min olan kimsenin başta gelen sıfatlarından biridir. Her ne suretle olursa olsun, aleyhine bile olsa doğruluktan ayrılmamalıdır. Doğru hareket etmeyi, prensip kabul eden mü’min kulun Hak Teâlâ daima yardımcısıdır.
5- Tecrübe:
Hayatî tecrübe sahibi olmak, çeşitli sahalarda belirli müddetler çalışarak pratik tatbikatı öğrenmek, isabetli kararlar vermeye yardım eder. Bunun için sadece teoride kalan bir ilim, hedefe kaynaşmış kişinin kabiliyetini açığa çıkaran iki önemli elemandır.
Tecrübe, geçmişteki olaylar içinde yoğrulmak ve onlardan gereken dersi almak demektir. Zira tecrübenin çoğalması, görüşlere sıhhat ve kuvvet kazandırır.
Ebu Zennâd’ın A'rec'den, onun da Ebu Hureyre. (r.a.)'dan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
“Akıl sahiplerinden irşâd isteyiniz, yolun doğrusunu bulursunuz. Onlara isyan etmeyiniz, sonra pişman olursunuz”.
Abdullah bin Hasen, oğlu Muhammed'e nasihat ederken şöyle demiştir:
“Cahile danışmaktan sakın. Nasîhatçı olarak görsen bile güvenme. Zira onların dostluğu, akıl erbabının düşman olduğu zamanki düşmanlıkları gibidir. Cahile danışmanın seni uçuruma düşürmesinden korkulur. Akıllı düşmanın hilesi ile yapacağı odur”.
Abes ehlinden bir adama:
“Sizin işleriniz niçin bu kadar isabetli olur, diye soruldu?” Adam da:
“Biz, bin kişiyiz. İçimizde bir akıllı vardır. Ona itaat ederiz. Sanki biz, bin akıllı gibiyiz” diye cevap verdi.
Şu iki kişi ile kesinlikle müşavere etmekten kaçınmak gerekir:
a) Tecrübesiz ve kendini beğenmiş genç.
b) Zamanın, bedenini ihtiyarlattığı gibi, aklından da bir kısmını alıp götürmüş olan yaşlı ihtiyar.
Mensûru'l-Hikem'de:
“Her şey akla, akıl da tecrübeye muhtaçtır” diye açıklanmıştır.
Onun için:
“Günlerin geçmesi bir takım perdeleri kaldırır, aî-tında gizli kalan şeyleri gösterir” demişlerdir.
Bazı hukemâ da:
“Tecrübenin sonu yoktur. Akıllı olan kimse bundan istifâde ederek aklını fazlalaştırır” derler.
Yine bir kısım hikmet erbabı da:
“Akıllı kişilerden kuvvet alan, umduğuna kavuşmanın mutluluğunu duyar” derler.
Ebu'l-Esved ed, Düelî de:
“Her nasihatçı nasihat vermeyebilir. Her nasihat veren de akıllı olmayabilir. Fakat bu ikisini kendisinde toplayanın nasihatına kulak vermek gerekir ve öğütlerini tutmak lâzımdır” der.
6- Dindar ve Takvî Sahibi Olmak:
İslâmî şuura sahip olmayan ve bu noktalarda hassasiyeti bulunmayan bir kimseden doğru bir görüş beklemek hemen hemen mümkün değildir. Böyle olan bazı kimseler zaman zaman ve kabile asabiyyeti veya bağlı olduğu dinî taassup yüzünden hakîkatları tamamen ters-yüz ederek aktarmaya ve kabul ettirmeye çalışmaktadır.
Halbuki dindar ve takva sahibi olan kimseler, her türlü maslahatın ve hayırlı işlerin direği ve zaferlerin kapısıdır. Dinî duygularla bezenmiş olan kişilerin gizlisinden de, açığından da emîn olunur ve bunlardan asla zararlı bir fikir çıkmaz.
“Her kim bir iş murad eder de müslüman birine danışırsa, Allah-ü Teâlâ onu en güzel işe muvaffak kılar.”
7- Samîmi ve İçten Nasihatçı Olmak:
Fikrine baş vurulan kimse, samîmi değilse, doğru bir görüş beyanında bulunması hemen hemen mümkün değildir. Yapılan nasihat, sevgi ile yapılmış olmalıdır. Nasîhatla sevgi bir arada olunca fikir tasdik eder ve görüşü durulaştırır.
Bazı hukemâ bu konuda şöyle demişlerdir: “Akıllı olanların dışında kimse ile müşavere etme ve bu müşavere edeceğin kimsede kıskançlık ve kindarlık hastalığı olmasın. Sakın kadınlarla müşavere etme. Zira onların görüşleri noksanlığa ve azimleri de ucuzluğa gider”.
Buna rağmen öyle bazı konular vardır ki, o konu hakkında bir erkekten çok kadının fikirleri önem taşıyabilir. Bu gibi noktaların gözönünde bulundurulması uygun olur.
Bazı edipler de:
“Akıllı ve şefkatli kimselerle meşveret zafer, akılsız kimselerle meşveret tehlikelidir” demişlerdir.
8- Re'y ve Hikmet:
İstişare ehli olan kimsenin re'y ve hikmet sahibi olması gerekir. Çünkü İstişarenın esası, İslâmî esaslara en uygun düşen doğruyu araştırmaktır. Her türlü hevâ ve hevesten uzak olarak karar vermektir.
Kendisi ile İstişare edilecek kimsenin sağlam fikirli ve keskin görüşlü olması yanında, fikrini karıştıracak endişe, görüşünü bulandıracak keder sahibi olmamasına da dikkat etmelidir. Zira karışık fikirler, bulanık görüşlerle bir yere varılamaz.
İran Kralı Kisrâ, önemli bir işle karşılaşınca vezirlerini toplar, onlarla İstişare ederdi. Onların görüşlerinde kusur görürse, kendilerini cezalandırır ve “bunların nzıklarraı kıstınız da görüşlerinde hata ettiler” derdi.
Salih bin Abdü'l-Kuddûs de:
“Zor işlerde kudret ve nasihat ehli gibi işaret eden ve yol gösteren bulunmaz. Böyle işlerde onların nasihatini seç”, demiştir.
9- İstişare Edilecek Kimsenin Bir Garazının Olmaması:
Konu hakkında görüşü sorulan kimsenin, o konuda herhangi gizli bir maksadının olmaması şarttır. Çünkü gerek İstişare yapmak isteyen kimseye karşı, gerekse İstişare konusuna karşı gizli birtakım çıkarları veya kin ve husûmeti bulunan kimsenin, gizli maksatları görüş sahasını daraltır ve fikirlerindeki isabeti ifsat eder.
Fazl bin Abbâs şöyle demiştir:
“Bazan günler câhili kuvvetlendirir de akıllı ve görüş sahibi kimseleri hevâî arzulan yüzünden düşürür. Bazı gençleri, hata ettiği halde methettirir. İyilikte isabet sahibi olanları uzak düşürür.
10- İhtisas:
İhtisas, her ne kadar ilim ve tecrübe ile içice bulunuyorsa da, tek bir kimsenin bütün hayatı kucaklayan her sahada ilim ve tecrübe sahibi olması mümkün değildir. Bunun için her meselede o meselenin ihtisasını yapmış bulunan elemanlardan meydana gelen meşveret meclisi kurmak olmalı ve hayırlı maksadı elde etmeye sebep olur.
İşte yukarda arzedilen bu hususlar, kendisine toplanmış olan kimseler, gerçek mânâda müsteşardırlar ve isabetli görüşlere daima hazırlıklıdırlar.
ALINTI
Similar topics
» İSTİHARE, İSTİŞARE VE ŞURA
» YEMEKTE UYULMASI GEREKEN GÖRGÜ KURALLARI
» SELAMLAŞMADA UYULMASI GEREKEN GÖRGÜ KURALLARI
» ZİYARETLEŞMEDE UYULMASI GEREKEN GÖRGÜ KURALLARI
» Topluma Karşı Yapmamız Gereken Ameller
» YEMEKTE UYULMASI GEREKEN GÖRGÜ KURALLARI
» SELAMLAŞMADA UYULMASI GEREKEN GÖRGÜ KURALLARI
» ZİYARETLEŞMEDE UYULMASI GEREKEN GÖRGÜ KURALLARI
» Topluma Karşı Yapmamız Gereken Ameller
HİCRET :: Serbest Kürsü :: Kavramlar
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz