HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM ANLAMI

Aşağa gitmek

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM ANLAMI Empty BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM ANLAMI

Mesaj  sürgün Perş. Ocak 20, 2011 6:00 pm

"Bismillâhi r-rahmân ir-rahîm" sözü Hayırlı ve helâl bir işe başlarken, Allah Teâlâ'nın adını anmak ve bu adla işe başlamak anlamına gelir.

Resulullah (s.a.s.), İslâm dinini tebliğ etmeğe başladıktan sonra, "Ey Allah'ım, senin adınla" anlamına gelen, "Bismike Allahümme" ve "Allah'ın adıyla" anlamına gelen, "Bismillahi" sözlerini kullanmıştır. Ancak Kur'an-ı Kerîm'de Neml suresinin otuzuncu ayeti nazil olduktan sonra besmele son şeklini almıştır. Bu ayette Süleyman (a.s.) tarafından yazılan bir mektup söz konusudur. Mektupta "Bu mektup Süleyman dan'dır ve Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla başlamaktadır." denilmektedir. Kısaca besmele dediğimiz ve "Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla" anlamına gelen Bismillahir-Rahmani'r-Rahim'in Kurân-ı Kerîm'den bir ayet, yahut bir ayetin bir kısmı olduğu anlaşılmaktadır.

"İşime, Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlıyorum. O'nun emriyle ve O'nun için bu işin başındayım ve O'nun adına teşebbüste bulunuyorum, O'nun emriyle yapıyorum. Çünkü bu başladığım işin tamamlanmasında gerekli olan kuvvet ve kudret O'nun tarafından bana verilmiştir ve O'ndandır. O bana bu kuvvet ve kudreti vermezse ben bu işi tamamlayamam."

Helâl ve hayırlı bir işe başlarken, Allah'ın adını anmak, her müslümanın üzerinde titizlikle durması gereken görevlerindendir. Kur'an-ı Kerîm'de buna işaret eden pek çok emirler, vardır.

"Atalarınızı andığınız gibi, hatta daha çok Allah'ı anın. " (el-Bakara, 2/200).

"Namazlarınızı kıldıktan sonra, ayakta otururken ve yanlarınızın üzerinde iken Allah'ı anın. " (en-Nisa, 4/103).

"Rabbi'nin adını an. İhlâs ile O'na yönel. " (el-Müzzemmil, 73/8)

"Rabbi'nin adını sabah akşam an" (İnsan, 76/25).

Rasulullah (s.a.s.)'den nakledilen bir hadîste şöyle buyrulmuştur: "Bismillah ile haşlamayan her ciddi iş noksandır. "

Besmele, Neml suresinde bir ayet olmasına rağmen, gerek Fatiha suresinin, gerek diğer surelerin başındaki "besmele"lerin, o surelerden bir ayet olup olmadığı konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Hatırlanacağı üzere Fatiha suresi başındaki besmele, surenin bir ayetidir. Bu, diğer surelerin başındaki besmele gibi değildir. Berae suresi dışındaki diğer bütün sureler ise besmele ile başlar. Fatiha suresinin ilk ayetinin besmele olduğunu kabul eden Şafiî mezhebi âlimleri ayrı bir besmeleyi öteki surelerde de kabul etmez ve sure başlarındaki besmeleyi sureden sayarlar.

Bilindiği gibi, bugün Müslümanların ellerinde bulunan Mushaflar, Hz. Osman b. Affân (r.a.) zamanında yazılan, sonra çoğaltılarak çeşitli vilayetlere gönderilen nüshaların kopyasıdır. Bu nüshalarda Berae suresi dışındaki bütün surelerin başına besmele yazılmıştır. Hz. Osman'ın (r.a.) bu işi yaparken, şüphesiz, ne yaptığını çok iyi bildiği ve yazılan Mushaf nüshalarına herhangi bir sözün girmemesi için büyük dikkat ve titizlik gösterdiği muhakkaktır. İşte bu görüşten hareketle sure başlarına yazılan besmelenin, ilgili oldukları surelerden bir ayet olması düşünülebilir. Nitekim İmam Şâfî, bu görüşe kâni olarak, Fatiha suresi başındaki besmelenin bu sureden bir ayet olduğunu söylemiş ve namazda okunmasını farz saymıştır. Diğer sureler hakkında ise, kendisinden, bir defasında, besmelenin surelerden bir ayet olduğu, bir defasında da olmadığı tarzında iki değişik rivayet mevcuttur.

Hanefilere göre, besmelenin Mushaf’ta yazılmış olması, onun Kur'an' dan olduğunu işaret eder. Ancak namazda, Fatiha suresinin başında okurken, Fatiha gibi cehren (sesli) okunmaması, besmelenin Kuran'dan bir ayet olmadığını gösterir. Diğer surelerin başında yer alan besmeleler de böyledir. O halde her sure başındaki besmele, Kuran'dan bir ayet olsa bile, başında bulunduğu sureden bir ayet değildir. Sadece surelerin arasını ayırmak için, teker teker indirilmiştir.

İmam Malik'in bu konudaki görüşü diğerlerinden farklıdır. O'na göre, sure başlarındaki besmele, Kur'an' dan değildir. Bununla beraber yeni bir sureye başlarken her işte olduğu gibi, başlama alâmeti olarak yazılmıştır. Bu sebepledir ki İmam Mâlik, farz namazlarda, Fâtiha'dan önce besmelenin cehren okunmasına karşıdır. Aynı şekilde o, sessiz (sırren) okunmasını da meneder.

Bismillahir-rahmani'r-rahim sözü dört kelimeden oluşan bir cümledir. Bunlar: İsim, Allah, Rahman, Rahim kelimeleridir. Ancak isim kelimesinin başına bir "b" harfi getirilmiştir. Bu harf, kendinden önce var olduğu düşünülen bir fiile, sonraki cümleyi bağlamak için kullanılmıştır. 'b' harfinden önce var sayılan fiil başlarım, 'okurum', 'yaparım' olabileceği gibi 'başla', 'oku', 'yap' şeklinde emir de olabilir. Buna göre besmele, bu fiillerden birisinin var kabul edilmesiyle beş kelimeden meydana gelmiş olur.

"(Rahim) ve (Rahman) olan Allah'ın adıyla başlarım" gibi

Besmeledeki ilk kelime olarak görülen isim, bir hususa işaret etmek üzere konulmuş addır. Ahmet, Ali, ağaç, su gibi isimler, özel isim ve cins ismi olmak üzere iki kısımdır. Şahıs isimleri ile yer veya şehir isimleri özel isimdirler. Bu isimler kimin adı ise, hangi yer, şehir, kurumu belirtiyorsa başkalarında bulunmayan, kendilerine özgü özellikleri vardır. Buna karşılık, tahta,masa,ağaç,insan gibi isimler cins ismidirler. Genel bir anlam belirtirler. Bu sebeple "Ahmet" denildiği zaman, onun insan olduğu anlaşılır. Çünkü Ahmet, insan cinsi içinde yer alır. Fakat insan denildiği zaman mutlaka Ahmet anlaşılmaz. Çünkü Ahmet'ten başka insanlar da vardır.

Özel isim olan Ahmet kelimesi ile, cins isim olan insan kelimesi arasındaki bu farklılık, Ahmet'in her insanda müşterek olan sıfatlarla tarifini imkânsız kılar. Meselâ Ahmet, iki eli ve kulağı olan, iki göze ve bir buruna sahip bulunan kimsedir demekle tarif edilmez. Çünkü bunlar, her insanda bulunan uzuvlardır. Bu sebepledir ki, bir kişiye veya bir şeye and olarak verilen özel isim, sadece ona hastır. Ve onu diğer benzerlerinden ayıran özelliklerin alâmetidir. Yine bu sebeple özel isimlerin eş anlamlısı aranmaz. Başka bir kelimeye tercümesi yapılmaz.

Besmele'de yer alan ikinci kelime Allah ismidir. Allah, kendine has doksan dokuz sıfatı olan zatın yüce ismidir. Gerçek mabudun adıdır ve özel ismidir. Allah Teâlâ'nın kendine has sıfatlarından bazılarını, Kur'an-ı Kerîm'in aşağıdaki birkaç ayetine işaret ederek gösterebiliriz.

"O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka ilâh yok'tur. O, gizliyi de aşikârı da bilendir. O, esirgeyen, bağışlayandır. O, öyle Allah'tır ki O'ndan başka ilâh yoktur. Hükümrandır. Mukaddestir, selâmdır, mümindir, müheymindir, azizdir, cebbardır. Allah müşriklerin ortak koşmasından münezzehtir. O öyle Allah'tır ki, yaratan, yarattıklarına şekil verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nu tesbih eder. O, hüküm ve hikmet sahibidir. " (el-Haşr, 59/22-24)

İşte Allah, bazılarını işaret ettiğimiz bu ve buna benzer, üstün sıfatları zatında toplamaktadır.

Besmele'de yer alan üçüncü kelime, 'Rahman' kelimesidir. Bu kelime kendinden önce ismi zikredilen yüce zatın sıfatıdır. Yani Allah Teâlâ'nın sıfatıdır. Rahman kelimesi, rahmet kelimesinden türetilmiştir. Rahmet, sözlükte, insan kalbinin bir kimseye acıma ile birlikte meydana gelen bir yakınlık duygusudur ki, bu acıma ile yakınlığın artması ve şiddet kazanması halinde, o kimseye karşı fiilî yardıma dönüşür. Bu sebepledir ki, o kimse hakkında 'çok merhametli' denir. Ancak insandaki bu merhamet duygusunu, Allah Teâlâ'nın merhametini arılamakta bir ölçü olarak kullanmamız mümkün değildir. Çünkü insandaki merhamet duygusu geçici bir haldir. Ancak bir üzülme ve acıma neticesinde ortaya çıkar. Üzülme ve acımanın ortadan kalkması ile merhamet duygusunun da yok olduğu görülür. Allah Teâlâ ise üzülme ve ani olan, sönüp geçen acıma duygusundan münezzehtir. Acıma kelimesindeki insanî haslet geçicidir. Allah Teâlâ bu geçici hasletlerden münezzehtir. Bu sebeple Allah Teâlâ'nın rahmeti, kullarının merhametiyle kıyas olunamayacak bir üstünlük arz eder ve ezelden ebede, eser ve neticesi nimetler ve bağışlar olarak ortaya çıkan sonsuz bir merhameti gösterir.

İlâhi rahmetin ezelden ebede sonsuzluğu, Allah Teâlâ'nın zatına has olan, zatıyla birlikte kadîm olan irade sıfatının bir sonucudur. Bu kulları için daima hayrı murat ettiğini gösterir.

Allah Teâlâ'nın iradesi, olabilecek veya olmayabilecek her şeyi, irade sıfatının taalluku ile dilediği zamanda ve dilediği şekilde yapması veya yapmaması anlamına gelir. Bir şeyi yapmasında veya yapmamasında, O'nun iradesine dışarıdan tesir edecek, yapmaya zorlayacak veya yapmamaktan vazgeçirecek hiç bir güç yoktur. Allah Teâlâ'nın bu sıfatı, O'nun zatına has bir sıfat olması dolayısıyla, zatıyla kaim ve kadîm bir sıfattır. İşte ilâhî rahmet, böyle bir sıfatın insanların hayrına, yahut iyiliğine ortaya çıkmasını gösterir.

Allah Teâlâ'nın bütün âlemleri, canlı cansız bütün varlıkları iradesiyle yaratması, yaşayışlarını sürdürebilmeleri için çeşit çeşit rızklar vermesi, bunlar arasında insana ayrı bir mertebe vererek, onu akıl, duygu ve düşünce ile diğerlerinin üstüne çıkarması, kısacası, her şeyi yerli yerinde sevk ve idare etmesi, O'nun sonsuz rahmetinin bir neticesidir.

Rahman, yukarıda da işaret edildiği gibi, rahmet kelimesinden türemiş olup, son derece merhametli, çok rahmet sahibi anlamlarına gelen bir sıfattır. Ancak bu sıfat, ezelî ve ebedî bir rahmeti işaret ettiği için hiç kimse hakkında kullanılmamış, yalnız Allah Teâlâ'ya tahsis edilmiştir.

Rahman kelimesinin diğer bir özelliği de Kur'an-ı Kerîm'de, Allah ismi makamında özel bir isim olarak kullanılmış olmasıdır.

"İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın, hangisi ile çağırırsanız, en güzel isimler O'nundur. " (el-İsra, 17/110).

"Senden evvel gönderdiğimiz resullerimizden sor: Biz, Rahman'dan başkasını ilâhlar yapmış mıyız?" (ez-Zuhruf, 43/45).

"Sen ancak Kuran'a uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseleri korkutacaksın. " (Yâsin, 36/1 I ).

"(Cennet), görmeden Rahman'dan korkan ve (O'nun tâatına) yönelmiş bir kalp ile gelen kimselere hastır. " (Kaf 50/33).

"Ey babam, şeytana tapma, Çünkü şeytan Rahman'a çok asi olmuştur. " (Meryem, 19/45).

"Rahman'ın yaratışında hiç bir düzensizlik göremezsin." (Mülk, 67/3).

Mealleri zikredilen bu ve sayıları elliye varan diğer ayetlerde Rahman' kelimesinin Allah'a has ve Allah ismine eşit bir anlamda nasıl kullanıldığı açıkça görülmektedir. Bu sebeple, Rahman özel bir isimdir. Ve diğer özel isimler gibi herhangi bir dile tercüme edilemez.

Besmele'de de görüldüğü gibi, Rahman kelimesi, Allah Teâlâ'nın sıfatı olması ve ezelden ebede O'nun sonsuz rahmetine delâlet etmesi dolayısıyla, kapsamı geneldir. Yani gözle görülsün veya görülmesin, yaratılmış her ne varsa, hepsi Rahman'ın eseridir. Bu rahmetin dışında kalmış hiç bir varlık düşünülemez. Bu bakımdan her varlığın yaratılışı kesbî değil, vehbîdir, irâdî değil cebrîdir, Rahman'ın eseridir. İşte bundan dolayıdır ki "Allah Teâlâ, dünya ve ahiretin Rahmanı'dır" denilmiştir.

Allah Teâlâ, hiç bir şeyi sebepsiz ve kıymetsiz yaratmamış, yarattıklarını başıboş bırakmamıştır. Rahmet-i Rahman'ın bir eseri olarak insanı yarattığı zaman, ona kendi iradesinden bir de irade ihsan etmiş; böylece insanın kendi irade ve ihtiyariyle çalışıp kazanmasını ve değişip gelişmesini sağlayacak yolu göstermiştir. Hak ile haksızlığı, adalet ile zulmü, şükür ile nankörlüğü, itaat ile isyanı, iman ile küfrü, kendisini dünya ve ahiret saadetine kavuşturacak doğru yol ile hüsrana götürecek yolu bildirmiştir.

İşte, Allah Teâlâ'nın, Rahman sıfatının bir eseri olarak, âlim, cahil, çalışkan, tembel, haklı, haksız, adil, zalim, mutî, âsi, mümin, kâfir ayırımı yapmadan herkese ve her yarattığına teşmil ettiği rahmetine ilâve olarak; sadece, âlime, çalışana, haklıya, adile, mutîe, mümine hasılı kendi iradelerini Allah'ın iradesiyle ahenk içerisinde tutabilen herkese ihsan ederken diğerlerini mahrum bıraktığı rahmeti, O'nun Rahîm sıfatının icabıdır. Bu Rahîm sıfatı, besmelenin dördüncü kelimesi olarak yer almıştır. O halde bunu kısaca ifade etmek gerekirse; başlangıçta çalışana ve çalışmayana bakmadan, onu vücuda getirerek öylece idare etmek, Allah Teâlâ'nın Rahman sıfatının eseri iken, sonradan çalışana çalıştığının semeresini vermek de O'nun Rahîm sıfatının sonucudur. Bir başka ifadeyle denebilir ki, insan istese de istemese de, kendisine vücut verilmiş ve bunun bekâsı için gerekli nimetler ihsan edilmiştir. Bu, ezelden ebede Rahman olan Allah Teâlâ'nın rahmetidir. Fakat insan, Allah Teâlâ'nın irade ve ihtiyarını temsil etmek ve O'na yakınlaşarak rızasını kazanmak için yaratılmıştır. Bunun için kendisine irade ve akıl verilmiştir. Bunları doğru yolda kullanarak rızasını kazanan insan, Allah Teâlâ'nın mükâfatına nail olur. Doğru yoldan sapan ise bundan mahrum olur. Bu da Cenabı Hakk'ın Rahîm sıfatından yayılan rahmetidir. Bu sebeple denilir ki "Allah Teâlâ, ahiret günü bütün müminlere rahmeti ile muamele eder."

Allah Teâlâ'nın Rahman sıfatı, kendisine has zât sıfatı olduğu halde; Rahim sıfatı, kendi iç güdüleri veya iradeleriyle hareket eden yaratıklara bir nebze olsun bahşedilmiş bir sıfattır. İnsanların kendi yavrularına veya birbirlerine besledikleri şefkat ve merhamet dolu yardım duygusu, yahut bir kuşun, yavrusu başında kanat çırpışı, sahip oldukları bu rahîm sıfatının bir eseridir. Bundan dolayı insanın, Allah Teâlâ'nın zatına has olan Rahman sıfatıyla nitelendirilmesi mümkün olmadığı halde rahîm sıfatıyla nitelendirilmesi mümkün olabilir. Nitekim bir kimse hakkında çok merhametli anlamına rahîm denilmesi bundandır


sürgün
ilim ehli

Mesaj Sayısı : 33

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz