HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Batılı meşhurların İslam hayranlığı

Aşağa gitmek

Batılı meşhurların İslam hayranlığı Empty Batılı meşhurların İslam hayranlığı

Mesaj  erkam C.tesi Şub. 26, 2011 1:02 pm

Gayrimüslim oldukları halde, Müslümanlığa hayran olan bazı meşhur
kimselerin İslamiyet hakkındaki düşüncelerini kısaca naklediyoruz:

1- Tarihe ünlü bir kumandan, aynı zamanda bir devlet adamı olarak geçen Fransa imparatoru birinci Napoléon (Napolyon)
(1769–1821) Mısır’a girdiği 1798’de, İslamiyet’in büyüklüğüne,
doğruluğuna hayran kalmış, hatta bir ara Müslüman olmayı bile
düşünmüştü. Belki de aforoz edilirim korkusuyla bundan vazgeçmiştir.
Aşağıdaki satırlar Cherfils’in, (Bonaparte et İslam) ismindeki eserinden aynen alınmıştır:
(Napolyon şöyle diyordu:
Allah’ın varlığını
ve birliğini, Musa peygamber kendi milletine, İsa peygamber Romalılara;
fakat Muhammed peygamber bütün dünyaya bildirdi. Arabistan tamamıyla
putperest olmuştu. İsa aleyhisselamdan altı asır sonra Muhammed
peygamber kendisinden önce gelmiş olan İbrahim, İsmail, Musa ve İsa’nın
Allah’ını Araplara tanıttı. Arapların yanına sokulan Aryenler, hakiki
İsa dinini bozarak onlara Allah, Allah’ın oğlu, Ruhulkudüs gibi,
kimsenin anlayamayacağı inançları yaymaya çalışıyor, doğunun barış ve
huzurunu tamamen bozuyorlardı. Muhammed peygamber onlara doğru yolu
gösterdi. Araplara yalnız bir tek Allah olduğunu, Onun ne babası, ne de
oğlu bulunmadığını, böyle birkaç Allah’a tapmanın puta tapmaktan kalan
saçma bir âdet olduğunu anlattı.)


Kitabın başka bir yerinde Napolyon’un, (Öyle
zannediyorum ki, yakında bütün dünyanın aklı başında kültürlü
insanlarını bir araya toplayarak bir hükümet kurmak ve bu hükümeti idare
etmek imkânını bulacağım. Ancak Kur’anda yazılı olan esasların
doğruluğuna inanıyorum. Bunlar, insanları bahtiyarlığa götürecektir)
sözleri yazılıdır.
2- En büyük ilim adamlarından biri olan İskoçyalı Thomas Carlyle
(1795-1881), 14 yaşında üniversiteye girmiş, hukuk, edebiyat ve tarih
okumuş, Almanca ve Doğu dillerini öğrenmiş, meşhur Alman edibi Goethe ile mektuplaşmış ve onu ziyaret ederek, ona İslamiyet hakkındaki düşüncelerini nakletmiştir.Konferansından:
(Kur’anı okudukça, onun
sıradan bir edebi eser olmadığını, hemen hissedersiniz. Kur’an-ı kerim,
kalbden gelen ve diğer bütün kalblere hemen nüfuz eden bir eserdir.
Diğer bütün eserler, bu muazzam eser yanında, çok sönük kalır. Kur’anın
göze çarpan ilk karakteri, onun doğru ve mükemmel ve yol gösterici,
dürüst bir rehber olmasıdır. Bence, Kur’anın en büyük meziyeti budur.
Bu meziyet diğer birçok meziyetlere de yol açmaktadır.)


Seyahat hatırasından:
(Almanya’da, dostum
Goethe’ye, İslamiyet hakkında topladığım bilgileri ve bu husustaki
düşüncelerimi anlatmıştım. Goethe beni dikkatle dinledi ve en sonunda
bana, “Eğer İslam bu ise, hepimiz Müslüman olmalıyız” dedi.)

3- Mahatma Gandhi (1869–1948), Batı Hindistan’ın
tanınmış Hıristiyan bir ailesindendir. Babası, Porbtandar şehrinin
başpapazı idi. Çok zengindi. Hindistan’ın istiklale kavuşması için
babasının ve kendi servetinin hepsini bu uğurda harcadı. Gandhi’nin
gayretleri, ülkesinin bağımsızlığa kavuşmasıyla sonuçlandı. Hindistan,
İngiliz sömürgesi olmaktan kurtuldu. Hindular ona (Mübarek) manasına gelen Mahatma ismini verdiler.
Gandhi, İslam dinini ve Kur’an-ı kerimi dikkatle incelemiş ve Müslümanlığa hayran olmuştu. Bu hususta şöyle demektedir:
(Müslümanlar, en
azametli ve muzaffer günlerinde bile, mutaassıp olmamıştır. İslamiyet,
dünyayı yaratana ve Onun eserine hayran olmayı emretmektedir. Batı,
korkunç bir karanlık içindeyken, Doğuda parlayan göz kamaştırıcı İslam
yıldızı, azap çeken dünyaya ışık, barış ve rahatlık vermiştir. İslam
dini, yalancı bir din değildir. Hindular bu dini dikkatle inceledikleri
zaman, onlar da, İslamiyet’i benim gibi seveceklerdir. Ben, İslam
dininin Peygamberinin ve Onun yakınında bulunanların, nasıl
yaşadıklarını bildiren kitapları okudum. Bunlar, beni o kadar
etkilendirdi ki, kitaplar bittiği zaman, bunlardan daha fazla olmamasına
üzüldüm. Ben şu kanaate vardım ki, İslamiyet’in süratle yayılması,
kılıç sebebiyle olmamıştır. Aksine, her şeyden önce sadeliği, mantıki
olması ve Peygamberinin büyük alçak gönüllülüğü, sözünü daima tutması,
yakınlarına ve Müslüman olan herkese karşı sonsuz sadakati sebebiyle
İslam dini birçok insanlar tarafından seve seve kabul edilmiştir.


Müslümanlık,
ruhbanlığı ortadan kaldırmıştır. İslamiyet, başından beri sosyal adaleti
emreden bir dindir. Hıristiyanlığın birçok eksikleri olduğu için,
türlü reformlar yapılmak zorunda kalındığı halde, Müslümanlığın ise ilk
günündeki şeklinden, hiçbir şey değiştirilmemiştir.)

4- Fransa’nın dünyaca tanınmış büyük ediplerinden ve devlet adamlarından biri olan Lamartine, (1790-1869),
vazifeyle bütün Avrupa’yı ve Amerika’yı dolaşmış ve bu arada, Sultan
Abdülmecid han zamanında Türkiye’ye de gelmiştir.
Lamartine, (Histoire de Turquie = Türkiye Tarihi) adlı eserinde diyor ki:
(Hazret-i Muhammed bir
yalancı peygamber miydi? Onun eserlerini ve tarihini inceledikten sonra
bunu düşünemeyiz; çünkü yalancı peygamberlik iki yüzlülüktür. İki
yüzlülükte inandırma kuvveti yoktur; nasıl ki, yalanda da doğruluğun
kudreti bulunmaz.


Mekanikte bir
cisim atıldığı zaman onun varabileceği yer, fırlatma gücüyle
orantılıdır. Bir manevi ilhamın gücü de onun meydana getirdiği eserle
orantılıdır. Bu kadar çok şey taşıyan, bu kadar uzaklara kadar yayılan
ve bu kadar uzun zaman aynı kudrette devam eden İslamiyet yalan olamaz.
Bunun çok samimi ve çok inandırıcı olması gerekir. Onun hayatı,
uğraşmaları, memleketinin hurafelerine ve putlarına kahramanca saldırıp
onları parçalaması, puta tapan çoğunluğun hiddetlerine karşı koymak
ataklığı, kendine saldırdıkları halde, 13 sene Mekke’de buna dayanması,
hemşerileri arasında türlü hadiseler
çıkartmak ve kendini adeta kurban yerine koymak gibi hallere tahammül
etmesi, Medine’ye hicreti, durmadan yaptığı teşvikler ve verdiği
vaazlar, çok üstün düşman kuvvetleriyle yaptığı savaşlar, kazanacağına
olan güveni, en büyük felaket zamanında bile duyduğu insanüstü güvence,
zaferde bile gösterdiği sabır ve tevekkül, dini tebliğ etme azmi,
sonsuz ibadeti, Allah ile mukaddes konuşmaları, ölümü, ölümünden sonra
da devam eden şan ve şerefi, zaferleri, Onun hiçbir zaman bir yalancı
peygamber olmadığını, tam aksine büyük bir imana sahip bulunduğunu
gösterir.


İşte bu imanı,
Rabbine olan itimadı, Ona, ortaya iki yeni itikad, iman koymasını
sağladı: Biri, (Tek ve ebedi varlık olan bir Allah’ın bulunduğu),
ikincisi ise (Putların tanrı olmadığı) idi. Birincisiyle Araplara, o
zamana kadar bilmedikleri, bir olan Allahı tanıtıyor, ikincisi ile de, o
zamana kadar tanrı zan ettikleri putları onların elinden alıyordu.
Kısaca, bir kılıç darbesi ile yalancı ilahları, putları kırıyor, bunun
yerine onlara (Tek Allah) inancını yerleştiriyordu.


Hatip,
peygamber, kanun koyucu, cenkçi, insan düşüncelerini etkileyici, yeni
iman esasları koyan ve yirmi büyük dünya imparatorluğu ile bir büyük
İslam devleti kuran kişi: İşte Muhammed peygamber budur! İnsanların
büyüklüğü ölçmek için kullandıkları bütün ölçülerle ölçülsün; acaba
Ondan daha büyük bir şahıs var mıdır? Olamaz!)

5- İslamiyet’ten önce Arabistan bir çöl ve orada
oturan insanlar da yarı vahşi bedevilerdi. Putperesttiler. Birçok puta
taparlardı. İlkel bir hayat sürerlerdi. Kız çocuklarını diri diri
gömmek gibi korkunç âdetleri vardı. İşte böyle aciz, zavallı, vahşi
olan bir kavim, onlara rehberlik eden Muhammed peygamber sayesinde
birdenbire değişmiş, tam bir medeniyete kavuşmuş, olağanüstü bir
gayretle 30 sene içinde, doğuda Türkistan ve Hindistan, batıda İspanya
olmak üzere akla hayret veren çok kudretli bir İslam devleti meydana
getirmiştir. İlimde, fende ve medeniyette son derece ilerlemişler, o
zamana kadar bilinmeyen birçok şeyler keşfetmişlerdir. İlim, fen, tıp
ve edebiyatta en yüksek mertebeye varmışlardır. İlimde o kadar ileri
gitmişlerdi ki, Papalar bile Endülüs Üniversitelerinde okuyor, dünyanın
her tarafından koşup gelenler, bu üniversitelerde fen ve tıp tahsil
ediyorlardı.
O zamanın Avrupa’sından bahseden John W. Drapper gibi tarafsız bir tarihçi, (Avrupa’nın manevi inkişafı) ismindeki eserinde şöyle demektedir:
(O zamanki Avrupalılar,
tamamen barbardı. Hıristiyanlık onları barbarlıktan kurtaramamıştı.
Hıristiyan dininin başaramadığını, İslam dini başardı. İspanya’ya gelen
Araplar, önce onlara yıkanmasını öğrettiler. Sonra, onların üzerindeki
parça parça olmuş, bitlenmiş hayvan postlarını çıkararak, temiz, güzel
elbiseler giydirdiler. Evler, konaklar, saraylar yaptılar. Onları
okuttular. Üniversiteler kurdular. Hıristiyan tarihçiler, İslam’a karşı
olan kinlerinden ötürü, bu hakikati gizlemeye çalışmakta, Avrupa’nın
medeniyette Müslümanlara ne kadar borçlu olduğunu bir türlü itiraf
edemezler.)


6- Almanya’da Stuttgart şehrinde 1888’de yayınlanmış olan Kürschner ansiklopedisinin (Muhammed ve İslam dini) hakkındaki yazısından bir bölümü şöyle:
(Hazret-i Muhammed, gayet
güzel huylu, güler yüzlü, kibar tavırlı ve çok dürüst bir zattı. Daima
hiddet ve şiddetten kaçmış, hiçbir zaman zulüm yapmamıştır.
Müslümanların daima iyi huylu, güler yüzlü olmasını istemiş, Cennete
iyi huy ve sabırla gidileceğini bildirmiştir. Doğru sözlülüğün,
merhametin, fakirlere yardımın, misafirperverliğin, şefkatin,
Müslümanlığın esas temelleri olduğunu beyan etmişti. Daima kanaat ile
yaşamış, debdebe ve gösterişten kaçınmıştır. Müslümanlar arasında
hiçbir sınıf farkı tanımamış, en fakir bir Müslümanın bile hatırını
gözetmiştir. Büyük bir zaruret olmayınca, zora başvurmamış, bütün
meseleleri tatlılıkla, anlaşmayla, nasihat ve izahla halletmeye
uğraşmış ve başarılı olmuştur. 630’da tekrar Mekke’ye dönerek, bu şehri
kolayca fethetmiş ve çok kısa zaman içinde, vahşi Arapları, dünyanın
en medeni insanları haline getirmiştir.)

7- 1893–1898 seneleri arasında İstanbul’da İngiltere elçiliği birinci kâtibi olan Sir Charles Eliot 1900’da basılan (Turkey in Europe = Avrupa’da Türkiye) adlı eserinin (Müslümanlık dini) kısmında şöyle demektedir:
(İsa peygamberin mülkü,
bu dünya değildi. Eğer Hıristiyanlık, belli bir hükümet veya teşekküle
bağlı olsaydı, bu din arada kaynar giderdi. Müslümanlıkta ise, bunun
tamamen aksi olduğu görülür. Muhammed peygamber, yalnız bir din adamı
değil, aynı zamanda, çok büyük bir liderdi. Kendisini ziyarete
gelenler, Ona karşı, Papa’ya ve Sezar’a duyulan saygıların birleşimi
halinde bir saygı duyarlardı. Muhammed peygamber, daima dikkatli bir
devlet adamı olmuş, yaptığı fevkalade işlere ve bütün mucizelerine
rağmen, kendisinin tevazu sahibi bir insan olduğunu söylemiştir.
Hayatında hiç bir hatası yoktur.)


Sir Eliot devam ederek diyor ki:
(Müslümanlığın en güzel
bir tarafı da, vatandaşları ve yabancıları birbirinden ayırmayışıdır.
İslamiyet’in insana verdiği önem çok büyüktür. Mesela, İslamiyet’e
inananların en güzel örneklerinden olan Türk askeri, son derecede emir
dinler. Diğer milletlerde böyle bir asker hemen hemen yoktur. Türk
askerinin disiplini, amirlerine itaat etmesi, cesareti, onun Müslüman
oluşundan ileri gelmektedir. Bu güzel huyları ona Müslümanlık
öğretmektedir. Müslümanlık aynı zamanda, (Zekât vermek) sayesinde,
insanlar arasında (servet birliği)ni de kurmakta, birçok felaketlere
sebep olan zengin fakir farkını kaldırmaya gayret etmektedir. Bu
haşmetli din, herkesin anlayacağı kadar basittir. Muhammed peygamberin
hayatı üzerinde insaflı ve etraflı tetkik yapmış olanlar, Ona karşı
büyük bir muhabbet ve hürmet duyarlar.)

8- Fransa’nın Touraine şehrinde doğmuş olan İtalyan asıllı Fransız devlet adamı Henri A. Ubicini, senelerce Türkiye’de kalmış olup, 1851 de Paris’te yayınlanan (La Turquie Actuelle = Bugünkü Türkiye) eserinde, İslam dini hakkında şöyle demektedir:
(İslam dini,
insanlara şefkat ve idrak emreder. Avrupa’nın (dinsiz) diye sinesinden
attığı bahtsız insanlar, padişahın misafiri oldular ve Müslüman Türk
dünyasında, vatanlarında mahrum oldukları, hürriyet ve emniyet içinde
yaşadılar. Bütün din mensupları, burada aynı adaleti ve şefkati
gördüler. Türklere ve Müslümanlara barbar diyen Avrupalı, onlardan
misafirperverlik ve insanlık dersi aldı. 16. asırda yaşamış olan bir
yazar, “Ne gariptir, ben İslam ülkelerini gezdim. Barbar dediğimiz
Müslümanların şehirlerinde ne kaba kuvvet, ne de cinayet gördüm.
Herkesin hakkına saygı gösteriyorlar. Gariplere yardımcı oluyorlar.
Büyük küçük, Hıristiyan, Yahudi veya Müslüman, hatta dinsiz olsun, aynı
adaleti ve merhameti buluyor” demektedir. Ben de ona katılıyorum.)

9- Dünyanın en büyük şirketlerinden HP‘nin yönetim kurulu başkanı Bayan Carly Fiorina,
ana konuşmacı olarak davet edildiği, (Teknoloji, piyasalar ve hayat
tarzımız: Gelecekte neler olacak?) konulu konferansta yaptığı
konuşmasının sonunda özetle şöyle dedi:
(Bir zamanlar tarihte
öyle bir medeniyet vardı ki, o dönemin en büyük medeniyetiydi. Bu
medeniyet birçok kıtalara yayılmış, sınırları okyanustan okyanusa,
kuzey iklimlerinden tropik iklimlere ve çöllere kadar uzanmıştı. O
medeniyetin tebaası olarak, farklı ırklardan, farklı dillerden, farklı
kültürlerden yüz milyonlarca insan yaşamıştı. Bu medeniyette konuşulan
dillerden bir dil, dünyada çok konuşulan bir dil haline gelmiş ve
farklı kıtalardan insanlar arasında köprü olmuştu. Bu medeniyetin
ordusundaki farklı milletlerden olan askerler, tebaasına ve dünyaya,
dünyanın belki de hiçbir zaman görmediği bir barış sundu. Bu
medeniyetin tacirleri, Latin Amerika’dan Çin’e ve arada kalan bütün
ülkelere ulaşmışlardı.


Yeni buluşlar bu
medeniyetin temel taşlarından biri olmuştu. Bu medeniyetin mimarları,
yerçekimi hesaplarına dayanan binalar yapmışlar, matematik bilginleri,
bilgisayarın temel algoritması olan algebrayı (cebiri) bulmuşlar ve
kodlamayı keşfetmişlerdi. Doktorları, hastalıklara yeni ilaçlar
bulmuşlar, uzay bilginleri gökyüzündeki yıldızları incelemişler ve
onları isimlendirerek, bugünkü uzay çalışmalarının temellerini
atmışlardı. Edipleri, hikâyeler yazmışlar ve şairleri kendilerinden
öncekilerin yazmadığı şekilde sevgi üstüne şiirler yazmışlardı.


Öteki medeniyetler
yeni fikirlerden korkarken ve sansür uygularken, bu medeniyet devamlı
yeni fikirlere açık olmuş ve bilgiyi, kültürü devamlı canlı tutmuştu.
Sözünü ettiğim medeniyet, 800’den 1600 yılına kadar uzanan ve Osmanlı
İmparatorluğu’nu da içine alan, Kanuni Sultan Süleyman’lar gibi
hükümdarlar yetiştiren İslam medeniyetidir. Bu medeniyetin bize sunduğu
miras, bugünkü Batı medeniyetinin temelini oluşturmaktadır. Bugünkü
teknoloji İslam matematikçilerinin sayesinde vardır. Sufî yazar Mevlana
gibi yazarlardan çok şeyler aldık. Kanuni Sultan Süleyman gibi
hükümdarlardan tolerans göstermeyi ve liderliği öğrendik. Bu
medeniyetten dersler çıkarmalıyız.)


Netice:
Görülüyor ki, artık birçok batılı filozof, ilim ve siyaset
adamları da, İslam dininin mükemmeliyetini kabul etmektedir. Peygamber
efendimiz hakkında methiyeler söylemekte, Kur’an-ı kerimden, büyük bir
hürmet, büyük bir takdir, büyük bir hayranlıkla bahsetmektedirler;
fakat bunlar, Kur’an-ı kerimi, Allah kitabı olarak değil, Muhammed
aleyhisselamın yazdığı büyük ve kıymetli bir eser olarak kabul
etmektedirler. Eğer böyle olmasaydı, bütün bu hayranların Müslüman
olmaları gerektirirdi.
Halbuki Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kulumuza
[Muhammed aleyhisselama] indirdiğimizden [Allah’tan geldiğinden] bir şüpheniz varsa, iddianızda doğru iseniz, Allah’tan gayri şahitlerinizi [bilginlerinizi] de yardıma çağırıp, haydi onun benzeri bir sure meydana getirin! Bunu yapamazsınız, asla yapamayacaksınız da.) [Bekara 23, 24]

(Kur’an, eşi benzeri olmayan bir kitaptır. Ona önünden, ardından [hiçbir yönden, hiçbir şekilde] bâtıl gelemez [hiçbir ilave ve çıkarma yapılamaz. Çünkü] O, kâinatın hamd ettiği hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafından indirilmiştir.) [Fussilet 41-42]

(Müşrikler
istemese de, İslam dinini diğer bütün dinlerden üstün kılmak için
resulünü Kur’an ve İslam dini ile birlikte gönderen Allahü teâlâdır.)
[Saf 9]

(Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, peygamberini, hidayet ve hak din İslam ile gönderen Odur. Şahid olarak Allah yeter.) [Feth 28]
erkam
erkam
Admin

Mesaj Sayısı : 263

https://hicret.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz