Gençlere Nasihat
1 sayfadaki 1 sayfası
Gençlere Nasihat
"Selamun aleyküm
Merhaba arkadaşlar.
Gördüğüm kadarıyla hepiniz gençsiniz, günümüzün genç neslisiniz. Bir nesli yirmi-yirmibeş yıl kabul edersek, sizler bizlerden sonraki nesilsiniz. Seksen kuşağı denilen bizim nesil, artık kırklı-ellili yaşlara geldiler. Ben sizi, yani sizin neslin durumunu ele almadan önce sizlere kendi neslimizi anlatmak istiyorum. Çünkü bizim nesilden almanız gereken az örnekler ve çok ibretler olduğunu düşünüyorum. Sizler, isteseniz de istemeseniz de, bizim nesilden etkilendiniz. Bu etkilenmenin, doğru olabilmesi için, bizim nesli doğru tanımanız gerekecektir. Sizlerle bir daha karşılaşamayabiliriz. Lütfen beni dikkatle dinleyiniz.
Bizler, yetmişli yılların sonlar, seksenli yılların başlarında tevhid gerçeğiyle karşılaştığımızda, dünyaya yeni gelmiş delikanlılar gibiydik."
"Bizler yetmişli yılların sonları, seksenli yılların başlarında tevhid gerçeğiyle karşılaştığımızda, dünyaya yeni gelmiş delikanlılar gibiydik. Tevhidin heyecanını yüreğimizde hissediyor, bu heyecanla tevhidî gerçekleri insanlara götürmeye ve onlarla paylaşmaya çalışıyorduk. Tabi ki o yıllarda da bizim önümüzde, bizden büyük olan bir nesil vardı. Abilerimiz, amcalarımız, babalarımız, hocalarımız dediğimiz bu nesil, din adına önümüze yıktığında bizler bu nesli kendimize engel görmedik. Çünkü biliyorduk ki, bizim karşılaştığımız tevhid ile, bizim karşılaştığımız din gerçeği ile onlar karşılaşmamışlardı. Bunu bildiğimiz için din adına Önümüze çıkan bu nesli ve bu neslin geleneksel din anlayışını hiç zorlanmadan reddettik.
Fakat bizim nesil önemli hatalar yaptı. Bu hatalardan birisi, tevhidî hareketin süreciyle ilgiliydi. Bu sürecin bilinçli gelişiminde üç önemli merhaleye dikkat edilmesi gerekiyordu. Bunlardan birincisi "Nasıl inanmamız gerekir?" sorusuyla itikad meselesinin halledilmesi, ikincisi "Bu inanç ve itikada göre nasıl olmamız gerekir?" sorusuyla kimlik ve kişilik meselesinin halledilmesi, üçüncüsü ise "Bu inanç ve bu kimlikle ne yapmamız gerekir?" sorusuyla, dışa açılım fıkhının belirlenmesiydi. Bizim nesil, birinci sorunun doğru cevabıyla karşılaştı ve iman etti bu cevaba. Fakat, ikinci soruyu gündemlerine almadan ve bunun gereğini yapmadan, biran önce kitleleşme hevesiyle üçüncü soruya geçtiler. Tabi ki affedilmez bir hataydı bu! Nitekim üçüncü aşamaya geçtiklerinde, karşılaştıkları bütün sorunlar ve çıkmazlar, bu ikinci aşamanın atlanmasından kaynaklandı."
"Bizim neslin ikinci büyük hatası ise yapısal olarak bireyde başlayan, ailede kökleşen, cemaatte yeşeren İslami gelişimdeki, aile gerçeğinin atlanmasıydı. Bizim nesil cemaate ve devlete önem verdiği kadar, ne yazık ki aileye önem vermedi. Oysa cemaatten de, devletten de daha önemliydi aile. Çünkü bizler bireysel İslami kimliğimizi yaşayıp, İslam adına örnek aile modellerini oluşturduğumuz zaman, meselenin cemaat ve devlet boyutu zaten ALLAH'ın vaadleri arasındadır. Bizler ilk ikisini gerçekleştirip yaşadığımız zaman, Rabbimiz zaten bizleri biraraya getireceğini vadetmektedir. Fakat bizim nesil bunu da atladı!. Evlerimizin gerçek hanımefendileri ve yepyeni bir neslin yetiştiricileri olmaları gereken bacılarımız, sokak ve meydanlara davet edildi. Bu bacılarımız yaldızlı kelimelerle ifade edilen bazı çağdaş değerleri(!) elde edebilmek için çıktıkları sokaklarda, Rahman olan Rabbimizin onlara fıtraten verdiği ve özenle korunması gereken birçok İlahi değerieri yitirdiler. Netice olarak böylesi bacı kimlikleriyle yapılan evlilikler, çoğu zaman gözü dışarda evlilikler oldu.
"Ne yapılmalı?" sorusu, hiçbir zaman "Evde ne yapılmalı?" şeklinde anlaşılmadı. Evlerde yaşayan birkaç küçük çocukla ilgilenmek ve onları İslam üzere yetiştirmek, hedefleri toplumu değiştirmek(!) olan bu bacılar tarafından çok küçük ve basit bir iş olarak görüldüğünden pek önemsenmedi!. Oysa önemsemedikleri şey birkaç küçük çocuk değil, koskoca bir nesildi!. Ve benzer yanlışlar birbirini takip etti. "Evlerde İslam adına ne yapılmalı?" sorusuyla hayırlarda yanşılması gerekirken, bu; Evlere ne alınmalı?" sorusuyla dünyalıklarda yarışılmaya başlandı!"
Ve bizler dünyaya çok kurban verdik arkadaşlar. Keşke tağutu anlattığımız kadar dünyayı da anlatsaydık, dünyayı da anlatabilseydik kardeşlerimize!. Çünkü bizler nesil olarak dünyaya gerçekten çok kurban verdik. Ve dünyaya verdiğimiz bu kurbanlar, sizin neslinizin önünde bir leş yığını gibi durmakta!. Bizler seksenli yıllarda önümüzdeki nesli kendimize engel görmemiş, o nesli gayet rahat bir şekilde reddetmiştik, reddedebilmiştik ama sizler bizim nesli ve bizim neslin leşlerini reddedemiyorsunuz. Çünkü her fırsatta sizlere seslenen bu leş yığınından "Bizler sizin karşılaştığınız tevhidle, sizin karşılaştığınız din gerçeğiyle yıllar önce karşılaştık!." sözleri yükselmekte!. Bu kaşarlanmış muvahhidleri(!) nasıl reddedeceksiniz ki!.
Seksenli yıllarda bizim neslin heyecanı, bizim neslin yarınlara yönelik büyük umudları vardı. Sizin nesilde böylesi heyecanlar, böylesi umudlar da yok!. Çünkü bizim neslin leşleri, sizlerden böylesi heyecanları, böylesi umudları aldılar. Sizler bizim neslin leşlerine bakarak "Herhalde yarınlarda biz de böyle olacağız!." diyerek, yarınlara yönelik umud ve heyecanınızı yitiriyorsunuz. Ve ben..
(Duraksayan Alagaş'ın gözlen dolmuş, sesi titremeye başlamıştı)
Ve ben, kendi neslim adına sizlerden helallik dilemek istiyorum. Lütfen bizim nesle hakkınızı helal ediniz. Çünkü bu hatalara düşen bizim nesil, sokaklarda ebeveynsiz büyüyen çocuklar gibiydi!. Bizlerin başında büyükler, bizlerin başında yol göstericiler yoktu. Az bir kısmımız gerçekleri Kur'an'ın nasihatiyle anlarken, büyük çoğunluğumuz yaşanan gerçekliğin acı musibetiyle anlama yolunu tercih etti. Evet, bizim nesil bütün bu yanlışların faturasını ödedi ve ödemeye devam ediyor. Ben istiyorum ki böylesi yanlışların faturası, sizin nesil tarafından da ödenmesin. Lütfen bizlerden örnek, bizlerden ibret alın. Önünüze bir engel olarak çıkan bizim neslin leşlerini, hiç düşünmeden reddedin. Yakın zamanda birer birer gömülecek olan bu leşleri, hiç dikkate almayın. Fakat unutmayın ki bunca leşlere ve olanca kurbanlara rağmen, bizim nesilden Örnek alabileceğiniz kardeşleriniz, faydalanabileceğiniz abileriniz de vardır. Sayıları az da olsa, tevhidi gerçekleri anlayan ve yaşayan bu Müslümanların kıymetini bilin. Çünkü yalnızlığı ve garipliği yaşayan bizim neslin aradığı fakat bulamadığı, sahip olamadığı böyle bir nimete, bir fırsata sizler sahipsiniz.
"Alagaş bu konuşmanın devamında gerçek bir dava adamının dünyaya ve dünya malına nasıl yaklaşması gerektiğini açıkladı. Daha sonra ise eş ve çocuklara yönelik sevgi üzerinde durarak şunları söyledi:
Sevgiye dikkat çekmek istiyorum. Çünkü şeytan aleyhillane insanlardaki korku eğilimini kullanarak bir kişiyi cehenneme sürüklüyorsa, insanlardaki sevgi eğilimini kullanarak bin kişiyi cehenneme sürüklemektedir. Bunun nedeni tüm insanlar tarafından sevginin hoş ve güzel bir duygu olarak tanımlanmasıdır. İsmi bile güzel olan sevgi, neden tehlikeli olsundu ki!. Hele hele bu sevgiyle sevilenler, eş ve çocuklarsa bunun neresi kötü olabilirdi!. Oysa bizlere gayet makul ve makbul gelen bu sevgi konusunda, Rahman olan Rabbimiz bizleri birçok ayet-i kerime ile uyarmaktadır. Mesela tevbe suresinin 24. ayetinde "De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere ALLAH'tan, O'nun Resulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık ALLAH'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. ALLAH, fasıklar topluluğuna hidayet vermez." buyurul-maktadır. Dikkat edilirse uyarıldığımız konu sevgiyle, sevmekle İlgilidir. Rahmani ölçüye göre gerçek müminlerdeki sevgi sıralaması ise ALLAH, O'nun Resulü ve O'nun yolunda cihad etmek olarak belirtilmektedir. Elbetteki eşlerimizi, elbetteki çocuklarımızı seveceğiz, elbetteki evlerimizi ve mallarımızı da sevebiliriz. Ancak bunlara karşı duyduğumuz sevgi, ALLAH'a, Resulüne ve O'nun yolunda cihad etmeye karşı duyduğumuz sevginin önüne geçtiği zaman, Rabbimizin azap ve musibet emrini beklememiz gerekir. Çünkü bu bir fısktır, bu bir aşıklıktır. Haddi aşan böylesi sevgilerin karşılığı İlahi nefrettir, azap ve musibettir. Bunları dikkate alarak kurduğunuz ve kuracağınız evliliklerde lütfen dikkatli olunuz. Eşlerinize ve çocuklarınıza karşı duyduğunuz sevgi. dizginleri tutan ellerinizin titremesine, ellerinizin gevşemesine neden olmasın!. Onları seviyorsanız, onları gerçekten seviyorsanız, onları öncelikle ateşten korumanız gerektiğini bilmelisiniz. Onları ateşten koruyabilmek ise bu ateş Sahibinden korkmanızla ve O'nu herşeyden çok sevmenizle mümkündür. Dünyayı kurtarmak istiyorsanız öncelikle kendinizi, öncelikle evinizi, öncelikle ailelerinizi kurtarmalısınız."
Mehmed Alagaş
Merhaba arkadaşlar.
Gördüğüm kadarıyla hepiniz gençsiniz, günümüzün genç neslisiniz. Bir nesli yirmi-yirmibeş yıl kabul edersek, sizler bizlerden sonraki nesilsiniz. Seksen kuşağı denilen bizim nesil, artık kırklı-ellili yaşlara geldiler. Ben sizi, yani sizin neslin durumunu ele almadan önce sizlere kendi neslimizi anlatmak istiyorum. Çünkü bizim nesilden almanız gereken az örnekler ve çok ibretler olduğunu düşünüyorum. Sizler, isteseniz de istemeseniz de, bizim nesilden etkilendiniz. Bu etkilenmenin, doğru olabilmesi için, bizim nesli doğru tanımanız gerekecektir. Sizlerle bir daha karşılaşamayabiliriz. Lütfen beni dikkatle dinleyiniz.
Bizler, yetmişli yılların sonlar, seksenli yılların başlarında tevhid gerçeğiyle karşılaştığımızda, dünyaya yeni gelmiş delikanlılar gibiydik."
"Bizler yetmişli yılların sonları, seksenli yılların başlarında tevhid gerçeğiyle karşılaştığımızda, dünyaya yeni gelmiş delikanlılar gibiydik. Tevhidin heyecanını yüreğimizde hissediyor, bu heyecanla tevhidî gerçekleri insanlara götürmeye ve onlarla paylaşmaya çalışıyorduk. Tabi ki o yıllarda da bizim önümüzde, bizden büyük olan bir nesil vardı. Abilerimiz, amcalarımız, babalarımız, hocalarımız dediğimiz bu nesil, din adına önümüze yıktığında bizler bu nesli kendimize engel görmedik. Çünkü biliyorduk ki, bizim karşılaştığımız tevhid ile, bizim karşılaştığımız din gerçeği ile onlar karşılaşmamışlardı. Bunu bildiğimiz için din adına Önümüze çıkan bu nesli ve bu neslin geleneksel din anlayışını hiç zorlanmadan reddettik.
Fakat bizim nesil önemli hatalar yaptı. Bu hatalardan birisi, tevhidî hareketin süreciyle ilgiliydi. Bu sürecin bilinçli gelişiminde üç önemli merhaleye dikkat edilmesi gerekiyordu. Bunlardan birincisi "Nasıl inanmamız gerekir?" sorusuyla itikad meselesinin halledilmesi, ikincisi "Bu inanç ve itikada göre nasıl olmamız gerekir?" sorusuyla kimlik ve kişilik meselesinin halledilmesi, üçüncüsü ise "Bu inanç ve bu kimlikle ne yapmamız gerekir?" sorusuyla, dışa açılım fıkhının belirlenmesiydi. Bizim nesil, birinci sorunun doğru cevabıyla karşılaştı ve iman etti bu cevaba. Fakat, ikinci soruyu gündemlerine almadan ve bunun gereğini yapmadan, biran önce kitleleşme hevesiyle üçüncü soruya geçtiler. Tabi ki affedilmez bir hataydı bu! Nitekim üçüncü aşamaya geçtiklerinde, karşılaştıkları bütün sorunlar ve çıkmazlar, bu ikinci aşamanın atlanmasından kaynaklandı."
"Bizim neslin ikinci büyük hatası ise yapısal olarak bireyde başlayan, ailede kökleşen, cemaatte yeşeren İslami gelişimdeki, aile gerçeğinin atlanmasıydı. Bizim nesil cemaate ve devlete önem verdiği kadar, ne yazık ki aileye önem vermedi. Oysa cemaatten de, devletten de daha önemliydi aile. Çünkü bizler bireysel İslami kimliğimizi yaşayıp, İslam adına örnek aile modellerini oluşturduğumuz zaman, meselenin cemaat ve devlet boyutu zaten ALLAH'ın vaadleri arasındadır. Bizler ilk ikisini gerçekleştirip yaşadığımız zaman, Rabbimiz zaten bizleri biraraya getireceğini vadetmektedir. Fakat bizim nesil bunu da atladı!. Evlerimizin gerçek hanımefendileri ve yepyeni bir neslin yetiştiricileri olmaları gereken bacılarımız, sokak ve meydanlara davet edildi. Bu bacılarımız yaldızlı kelimelerle ifade edilen bazı çağdaş değerleri(!) elde edebilmek için çıktıkları sokaklarda, Rahman olan Rabbimizin onlara fıtraten verdiği ve özenle korunması gereken birçok İlahi değerieri yitirdiler. Netice olarak böylesi bacı kimlikleriyle yapılan evlilikler, çoğu zaman gözü dışarda evlilikler oldu.
"Ne yapılmalı?" sorusu, hiçbir zaman "Evde ne yapılmalı?" şeklinde anlaşılmadı. Evlerde yaşayan birkaç küçük çocukla ilgilenmek ve onları İslam üzere yetiştirmek, hedefleri toplumu değiştirmek(!) olan bu bacılar tarafından çok küçük ve basit bir iş olarak görüldüğünden pek önemsenmedi!. Oysa önemsemedikleri şey birkaç küçük çocuk değil, koskoca bir nesildi!. Ve benzer yanlışlar birbirini takip etti. "Evlerde İslam adına ne yapılmalı?" sorusuyla hayırlarda yanşılması gerekirken, bu; Evlere ne alınmalı?" sorusuyla dünyalıklarda yarışılmaya başlandı!"
Ve bizler dünyaya çok kurban verdik arkadaşlar. Keşke tağutu anlattığımız kadar dünyayı da anlatsaydık, dünyayı da anlatabilseydik kardeşlerimize!. Çünkü bizler nesil olarak dünyaya gerçekten çok kurban verdik. Ve dünyaya verdiğimiz bu kurbanlar, sizin neslinizin önünde bir leş yığını gibi durmakta!. Bizler seksenli yıllarda önümüzdeki nesli kendimize engel görmemiş, o nesli gayet rahat bir şekilde reddetmiştik, reddedebilmiştik ama sizler bizim nesli ve bizim neslin leşlerini reddedemiyorsunuz. Çünkü her fırsatta sizlere seslenen bu leş yığınından "Bizler sizin karşılaştığınız tevhidle, sizin karşılaştığınız din gerçeğiyle yıllar önce karşılaştık!." sözleri yükselmekte!. Bu kaşarlanmış muvahhidleri(!) nasıl reddedeceksiniz ki!.
Seksenli yıllarda bizim neslin heyecanı, bizim neslin yarınlara yönelik büyük umudları vardı. Sizin nesilde böylesi heyecanlar, böylesi umudlar da yok!. Çünkü bizim neslin leşleri, sizlerden böylesi heyecanları, böylesi umudları aldılar. Sizler bizim neslin leşlerine bakarak "Herhalde yarınlarda biz de böyle olacağız!." diyerek, yarınlara yönelik umud ve heyecanınızı yitiriyorsunuz. Ve ben..
(Duraksayan Alagaş'ın gözlen dolmuş, sesi titremeye başlamıştı)
Ve ben, kendi neslim adına sizlerden helallik dilemek istiyorum. Lütfen bizim nesle hakkınızı helal ediniz. Çünkü bu hatalara düşen bizim nesil, sokaklarda ebeveynsiz büyüyen çocuklar gibiydi!. Bizlerin başında büyükler, bizlerin başında yol göstericiler yoktu. Az bir kısmımız gerçekleri Kur'an'ın nasihatiyle anlarken, büyük çoğunluğumuz yaşanan gerçekliğin acı musibetiyle anlama yolunu tercih etti. Evet, bizim nesil bütün bu yanlışların faturasını ödedi ve ödemeye devam ediyor. Ben istiyorum ki böylesi yanlışların faturası, sizin nesil tarafından da ödenmesin. Lütfen bizlerden örnek, bizlerden ibret alın. Önünüze bir engel olarak çıkan bizim neslin leşlerini, hiç düşünmeden reddedin. Yakın zamanda birer birer gömülecek olan bu leşleri, hiç dikkate almayın. Fakat unutmayın ki bunca leşlere ve olanca kurbanlara rağmen, bizim nesilden Örnek alabileceğiniz kardeşleriniz, faydalanabileceğiniz abileriniz de vardır. Sayıları az da olsa, tevhidi gerçekleri anlayan ve yaşayan bu Müslümanların kıymetini bilin. Çünkü yalnızlığı ve garipliği yaşayan bizim neslin aradığı fakat bulamadığı, sahip olamadığı böyle bir nimete, bir fırsata sizler sahipsiniz.
"Alagaş bu konuşmanın devamında gerçek bir dava adamının dünyaya ve dünya malına nasıl yaklaşması gerektiğini açıkladı. Daha sonra ise eş ve çocuklara yönelik sevgi üzerinde durarak şunları söyledi:
Sevgiye dikkat çekmek istiyorum. Çünkü şeytan aleyhillane insanlardaki korku eğilimini kullanarak bir kişiyi cehenneme sürüklüyorsa, insanlardaki sevgi eğilimini kullanarak bin kişiyi cehenneme sürüklemektedir. Bunun nedeni tüm insanlar tarafından sevginin hoş ve güzel bir duygu olarak tanımlanmasıdır. İsmi bile güzel olan sevgi, neden tehlikeli olsundu ki!. Hele hele bu sevgiyle sevilenler, eş ve çocuklarsa bunun neresi kötü olabilirdi!. Oysa bizlere gayet makul ve makbul gelen bu sevgi konusunda, Rahman olan Rabbimiz bizleri birçok ayet-i kerime ile uyarmaktadır. Mesela tevbe suresinin 24. ayetinde "De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere ALLAH'tan, O'nun Resulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık ALLAH'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. ALLAH, fasıklar topluluğuna hidayet vermez." buyurul-maktadır. Dikkat edilirse uyarıldığımız konu sevgiyle, sevmekle İlgilidir. Rahmani ölçüye göre gerçek müminlerdeki sevgi sıralaması ise ALLAH, O'nun Resulü ve O'nun yolunda cihad etmek olarak belirtilmektedir. Elbetteki eşlerimizi, elbetteki çocuklarımızı seveceğiz, elbetteki evlerimizi ve mallarımızı da sevebiliriz. Ancak bunlara karşı duyduğumuz sevgi, ALLAH'a, Resulüne ve O'nun yolunda cihad etmeye karşı duyduğumuz sevginin önüne geçtiği zaman, Rabbimizin azap ve musibet emrini beklememiz gerekir. Çünkü bu bir fısktır, bu bir aşıklıktır. Haddi aşan böylesi sevgilerin karşılığı İlahi nefrettir, azap ve musibettir. Bunları dikkate alarak kurduğunuz ve kuracağınız evliliklerde lütfen dikkatli olunuz. Eşlerinize ve çocuklarınıza karşı duyduğunuz sevgi. dizginleri tutan ellerinizin titremesine, ellerinizin gevşemesine neden olmasın!. Onları seviyorsanız, onları gerçekten seviyorsanız, onları öncelikle ateşten korumanız gerektiğini bilmelisiniz. Onları ateşten koruyabilmek ise bu ateş Sahibinden korkmanızla ve O'nu herşeyden çok sevmenizle mümkündür. Dünyayı kurtarmak istiyorsanız öncelikle kendinizi, öncelikle evinizi, öncelikle ailelerinizi kurtarmalısınız."
Mehmed Alagaş
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz