HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

106. KUREYŞ SÛRESİ

Aşağa gitmek

106. KUREYŞ SÛRESİ Empty 106. KUREYŞ SÛRESİ

Mesaj  dareyn Cuma Ağus. 13, 2010 10:53 am

Mekke döneminde gelen bu sûre 4 ayettir.
Sûrenin adı ilk ayette geçen Kureyş kelimesinden alınmıştır.
Kureyş sûresinin Medeni olduğunu iddia edenler yanında büyük çoğunluk Mekke döneminde geldiğini söylemektedir. Çünkü sure Medine döneminde gelseydi Kabe’ye “هَذَا الْبَيْت: İşte şu ev” denilmesi uygun olmazdı.
İçinde değinilen konular açısından Fil sûresine çok benzeyen sûre tahminen ondan hemen sonra gelmiştir. Hatta kimileri bu ikisinin bir tek sûre olduğunu bile düşünmüşlerdir. Ancak Ebu Bekir döneminde bir araya getirilip Osman döneminde islam devletinin değişik merkezlerine gönderilen resmi mushafa göre bunlar iki ayrı sûredir ve araları besmele ile ayrılmıştır. Şimdiye kadar da bütün mushaflarda öylece, ayrı ayrı yazılmıştır. Ek olarak her iki surenin anlatım biçimi de birbirinden tamamen ayrıdır ve dolayısıyla bu ikisi müstakil birer sûredir.
Sûrenin daha iyi anlaşılması için tarihi arka plana dikkat etmemiz gerekir. Bu açıdan Kureyş sûresinin Fil sûresiyle yakın ilişkisi vardır.
Kureyş kabilesi Rasulullah’ın s. atalarından Kusay b. Kilab döneminde Hicaz’da dağınık biçimde yerleşmişti. Kusay onların hepsini Mekke’de topladı. Onun için Kusay’a Mücemmi’; toplayan, toplayıcı dediler. Akıllı ve zeki bir insan olan Kusay, Mekke’de bir şehir devleti kurdu. Kureyş’de böylece Kâbe ile ilgili hizmetleri ele geçirmiş oldu. Arabistan’ın her bir yerinden gelen hacılara en iyi hizmet amaçlanıyordu. Bu da tüm arapların Kureyş’e güvenini sağladı.
Kusay ölünce, oğulları Abdümenaf ve Abdüddar görev bölümü yaptılar. Ama Abdimenaf henüz babası sağken bile tanınmış saygı gösterilen bir kişilik kazanmıştı. Onun da dört oğlu vardı. Haşim, Abdüşşems, Muttalib, Nevfel. Rasulullah’ın s. dedesi Abdülmuttalib’in babası olan Haşim Mekke’yi Arabistan’ın iç ve dış ticaretinde önemli bir merkez haline getirmeyi düşünüyordu. Bizans, Şam, Mısır ile İran ve Uzakdoğu arasında kara ve deniz yoluyla sürdürülen ticarette, kendi coğrafi konumlarının önemini biliyordu. Ayrıca Araplar, Kureyş’e özel bir saygı ve sevgi besliyorlardı. Çünkü onlar Kâbe’nin hizmetçileriydi. Çok cömert ve iyi davranıyorlardı. Onun için Kureyş kervanlarına kimse saldırmıyordu. Onlardan istenen vergi de diğerlerine oranla daha azdı. Bu ortamı ve şartları iyi değerlendiren Haşim, ticarete karar verdi ve kardeşlerini de yanına aldı. Haşim Şam Gassani devleti, Abdüşşemş Habeşistan Krallığı, Muttalib Yemen emirliği ve Nevfel Fars ve Irak yönetimleriyle ticari anlaşmalar yaptı. Çok kısa bir zamanda bu dört kardeş “tüccarlar” diye tanınmaya başladı ve artık bunlar sebebiyle Kureyşe “Ashabu ilaf: Sevgi bağı kuran anlaşmacılar” denilmeye başladı.
Bu ticari ilişkiler Kureyş’in çevresindeki ekonomik ve sosyal hayatı, kültür ve medeniyeti tanımasına imkân hazırladı. Böylece Kureyş, hem ekonomi ve hem de eğitim, sosyal-siyasal yapı yönünden diğer kabilelere üstünlüğünü artırmış oldu. Mekke artık büyük bir ticaret ve kültür merkezi haline gelmişti. Iraklılardan yazı öğrenilmişti. Diğer kabilelere oranla okuryazar oranı en yüksek şehir yine Mekke idi. Bu Kur’an-ı Kerim’in yazılmasında önemli bir özellik arz edecekti. Bundan dolayı Rasulullah s.: “Kureyş insanların önderi, toplumların lideridir” diyordu. “Arapların liderliği Himyerlilerde idi. Allah c. onlardan alıp Kureyş’e verdi.”
İşte Kureyş böylesi bir gelişme ve ilerleme dönemi yaşarken, Ebrehe’nin fil ordusu Mekke’ye yürümüştü. Eğer Ebrehe, Mekke’yi alıp Kâbe’yi yıkabilseydi Kureyş’e saygı kaybolacak, dahası Kâbe’nin güvenirliği de yok olacaktı. Ayrıca Habeş aracılığıyla Bizans bölgedeki tüm ticaret yollarını eline geçirecekti. O zamanda Kusay’dan önceki dönemden daha kötü hale geleceklerdi. Ama Allah’ın c. kudreti ve lütfuyla, filler kuşlarla taşlandı ve altmışbin kişilik Ebrehe ordusu helak oldu. Sanki Yemen’e kadar yollar asker cesetleriyle doluydu. Bu olay, Kâbe’nin Allah’ın c. evi olduğunu kalblerde perçinledi. Böylece Kureyş’e duyulan saygı ve güven daha bir arttı. Bunun Allah’ın c. Kureyş’e özel bir nimeti olduğuna, inanıldı. Allah’ın c. özel olarak koruduğu Kureyş’in kervanlarına kimse dokunamıyordu. Dahası onların himayesindekiler bile artık yollarda rahat ediyordu.
Özetle, bu sûre geldiği zaman, hemen herkesin bilip yaşadığı bu bilgiler tekrar edilmemiştir. Dört kısa ifade ile putlara değil, sadece Allah’a c.kul-köle olmaları anlatılmıştır. Çünkü rahat huzur ve güven kaynakları olan bu ev Allah’ındır c. Onları açlıktan koruyan da bu evin Rabbi Allah’tır c.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahman, Rahim olan Allah adıyla
لِإِِيلَافِ قُرَيْشٍ
(1) Kureyş, hiç olmazsa, Allah onların güvenini sağlayıp, onları alıştırdığı için.
إِيلَافِ : Sevgi ve sevmek anlamına gelir. Aslı “ألف” dir ki manası; bilmek, tanımak, alışmak, dağıldıktan sonra birleşmek, bir şeyi adet etmektir. Ülfet ve me’luf da aynı manaya kullanılır.
Başta yer alan (ل) harfine göre ayet iki ayrı şekilde anlaşımıştır:
1- Arapçada (ل) harfi başta kullanılınca şaşkınlık ve hayret ifade eder. Meselâ; “لزيد ما صنع به: Şu Zeyde bakın, hayret, biz ne yaptık, o ne yapıyor?!..” denilir. Burada da “لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ : Şaşılacak şey şu Kureyş’in yaptığına bakın. Allah c. onları dağınıklıktan kurtarıp bir araya getirdi, kendilerine imkân tanıdı, ticaret yolculuklarına alıştılar, adet haline getirdiler. Şimdide tutmuşlar Allah’ı c. bırakıp başkalarına kulluk yapıyorlar.”
2- Buradaki (ل) sebep bildirir. Üçüncü ayette yer alan “kulluğa davet”in sebebi: “Kureyş’e lütfedilen ticaret yollarındaki imkân ve onların buna alışmış olmalarıdır. Diğer sayısız nimetler yanında, sadece yardım sebebiyle olsun, Kureyş, Kâbe’nin rabbine kul köle olmalıdır.”
إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاءِ وَالصَّيْفِ
(2) Onları kış ve yaz yolculuklarına alıştırdığı, ısındırdığı için .
Yazın daha serin bölgelere, Şam’a, Filistin’e, kışın daha sıcak olan Yemen’e Güney Arabistan’a ticaret kervanlarının yaptıkları yolculuklar ve Allah’ın c. verdiği nimetler hatırlanmalı.
فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْت
(3) O halde, hiç olmazsa, bu Evin Rabbine kul köle olsunlar, işte onun için Allah’a kulluk yapsınlar.
“Bu ev”: Kâbe’dir. Çünkü Kureyş kullandığı ayrıcalıklı nimetleri bu ev sebebiyle/sayesinde kazanmıştır. Aslında Kureyş, taptıkları üçyüzaltmış kadar putun gerçekte ilâh/rab olmadığını biliyorlardı. Tek rabları Allah’tı c. ve fil ordusuna karşı O’na dua edip yalvarmışlardı. Ve işte o Allah c., Kâbe’yi ve Kureyş’i korumuştu.
Kureyş O’nun evine sığınmadan önce dağınık bir halde idiler. Kendilerine hiçbir önem verilmiyordu. Özel bir saygınlıkları yoktu. Ancak Mekke’de Kâbe çevresinde bir araya toplandıklarından ve Kâbe hizmetini üstlendikten sonra diğer kabilelerden farklı bir konumda, ayrı bir şeref kazandılar. Ticaret kervanları Arabistan’ın her yerinde güvenle gidip geliyorlardı. Bütün bu nimetler bu evin Rabbi Allah c. tarafından ve bu ev Kâbe sebebiyle veriliyordu. Bu nedenle insanlar sadece Allah’a c. kul köle olmalı hep ona kulluk yapmalıdır.
الَّذِي أَطْعَمَهُمْ مِنْ جُوعٍ وَءَامَنَهُمْ مِنْ خَوْفٍ
(4) Kabe’nin Rabbi olan Allah bunları aç kalmasınlar diye yedirmiş, doyurmuş, aç koymamış ve her çeşit tehlike ve korkudan kurtarıp, güven ve emniyet vermiştir.
Ayette Kureyş’in Mekke’de toplanmadan önceki dağınık bir biçimde ve aç-sefil yaşadıkaları dönemine işaret edilmektedir. Allah’ın c. evi Kâbe çevresinde toplandıktan sonra rızık kapıları açılmıştı. Nitekim İbrahim a. şöyle dua ediyordu: Ey Rabbimiz namazı var kılmaları için soyumdan bazılarını mukaddes evinin yanına, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de gönüllerde onlara bir sevgi ver. Bir de onları çeşit çeşit meyvelerle besle ki sana şükreden kul olsunlar.
İşte herkesin korkup ürktüğü bir dönemde Kureyş güvencedeydi. Ne Mekke’ye ne de Mekkeliye saldırı korkusu vardı. Oysa herkes, her an bir baskın, bir saldırı ile rahatsız, geceleri uykusuzdu. Kabilenin dışına çıkmaya kimsenin cesareti yoktu. Yanlış yola çıkan bir kişi ya ölür ya köle/esir olurdu. Kervanla yapılan yolculuklarda oldukça tehlikeli idi. Her an bir saldırı, bir baskın, yol kesme olabilir, yağma ve ölüm görülebilirdi. Ancak rüşvetle bu tehlike ve korkular en aza indirilebiliyordu. Fakat Kureyş bunun dışında idi ve bu konuda emin ve rahattı. Ona saldırı düşünülemezdi. Çünkü onlar Kâbe’nin hizmetçileriydi.
Küçük büyük kafileler halinde rahat ve huzur içinde yolculuk yapıyorlardı. Kimse onlara ses çıkaramazdı. Aksi davranan olursa “Ben Kureyşliyim” “Haremdenim” deyivermesi yeterli oluyor, her şey düzene giriyordu.
dareyn
dareyn
ilim ehli

Mesaj Sayısı : 482
Yaş : 50
Nerden : Dünya

http://my.opera.com/muhacir/blog/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz