HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Ashab-ı Suffa; Suffe Okulu Ve Ukbe b. Âmir

Aşağa gitmek

Ashab-ı Suffa; Suffe Okulu Ve Ukbe b. Âmir Empty Ashab-ı Suffa; Suffe Okulu Ve Ukbe b. Âmir

Mesaj  muslim Salı Şub. 22, 2011 3:46 pm

Küfrün koyulaştığı bir zamanda, ahlaksızlığın, cehaletin, kötülüğün ve
sapıklığın zirvelerde olduğu bir dönemde, her türlü kötülüğün meşru
sayıldığı, dinin unutulduğu bir coğrafyada, Mekke'den başlayarak
Dünya'yı aydınlatan bir Güneş doğuyor. İlk emri "Oku!” ile başlayan bu
Güneş, insanları her yönden eğitip öğreterek, insanı ilgilendiren her
alanda, dünya var oldukça, insanlığın kurtuluşuna vesile olan inanılmaz
inkılaplar yapıyor.

O sadece toplumda değil, fert fert bu inanılmaz inkılabı
gerçekleştiriyor. Cehaletin ve kötülüklerin pençesinde inleyen insanları
alıp çok kısa bir sürede onları, her açıdan bambaşka insanlar haline
getiriyor. Bir taraftan İslâm düşmanları ile savaşan, diğer taraftan
ailelerine bir lokma yiyecek götürebilmek için çırpınan bu insanlar, bir
taraftan da Allah Resulü (sav)'in Nübüvvet okulunda eğitiliyor,
kıyamete kadar gelecek insanlara ışık tutacak ilim ve irfan öğreniyor ve
insanlığa örnek olacak güzel bir hayat yaşıyorlardı.

Yalnızca biri değil, neredeyse hepsi, bir çok ilim dalında inanılmaz
mesafeler kat ediyor, tefsir, hadis, fıkıh gibi bir çok ilim dalını
yeniden inşa ediyorlar. Üstelik bu sahabelerin nerdeyse tamamı daha düne
kadar, okuma yazma bile bilmeyen, hatta bir çoğu çobanlığı bırakıp,
Suffe'ye gelmiş kişilerdi. Beyaz taşlara, hayvan derilerine yazı yazarak
ilim tahsil ediyorlardı. Bu kadar olumsuzluklar içinde, asırlar boyu
bütün insanlığı etkileyen ilim, ahlak, mana önderleri yetişti. İşte,
onlardan biri de Ukbe bin Âmir (radıyallahu anhu)dur.

Ebû Uşşâne, Ukbe b. Âmir'den (r.anhum) naklediyor: “Allah Resûlü (sav),
Medine'ye hicret ettiği sırada, ben kendimize ait olan koyunlarımızı
otlatıyordum. Uzun süredir beklediğim haber nihayet geldi. Allah Resûlü
(sav), Medine'ye teşrif etmişti. Hemen arkadaşlarıma konuşup,
koyunlarımı onlara teslim ederek Medine'ye koştum. Allah Resulü (sav)'in
yanına varınca:
- Elini uzat sana biat edeyim ey Allah Resûlü (sav)! dedim.
Allah Resûlü (sav):
- Adın ne? Kimsin? Diye sordu. Ben:
- Ukbe b. Âmir, dedim. Allah Resûlü (sav):
- Bedeviler gibi mi biat etmek istersin, yoksa hicret yapanlar gibi mi? Diye sordu. Ben:
- Bilakis hicret yapanlar gibi biat etmek isterim. Dedim ve onlar gibi
biat ettim.(1) Biatten sonra geri dönmeyip bir süre Medine'de kaldım.”

Ukbe b. Âmir Medine'ye gittiğinde Mescid-i Nebevî yapılmış, Mescidin bir
kısmı, ilim tahsil eden Suffe Ashâbı için ayrılmıştı. Ukbe Medine'de
kalmaya karar verince, Suffe'ye yerleşti. Büyük bir azim ve gayretle
arkadaşları ile birlikte İslâm'ı öğrenmeye başladı. Allah Resûlü (sav),
onlarla yakından ilgileniyor, onları sürekli ilme teşvik ediyordu.

Ukbe b. Âmir (ra) anlatıyor: "Suffe’de kaldığımız zaman, bir gün Allah
Resûlü (sav), yanımıza gelerek, bizi ilme teşvik etmek için:
- Hanginiz, Buthan Vadisinde sabahlarken kendisine her gün iki büyük ve
semiz devenin gelmesini ve onları helal yoldan almak ister? Diye sordu.
Biz:
- Hepimiz bunu isteriz, ey Allah Resûlü (sav)! Dedik. Allah Resulü(sav):
- Sizden birinin mescide gidip, Allah'ın kitabından iki ayet öğrenmesi, o
iki deveden daha hayırlıdır. Üç ayet öğrenmesi ise üç deveden, dört
ayet dört deveden daha hayırlıdır." buyurdu.(2)

Bir gün, Ukbe (ra) Efendimiz, Suffe'de arkadaşları ile ilmi konularda
konuşurken, Allah Resûlü (sav) yanlarına gelir. Ancak bu kez onda bir
farklılık vardı. Her zaman Ukbe'ye iltifat eden Allah Resûlü (sav),
şimdi ondan yüz çeviriyordu. Belli ki ona bir şeyler anlatmak istiyordu.
Yahut yaptığı bir yanlıştan dolayı Ukbe Efendimize kızmıştı. Bu durumu
fark etmekte gecikmeyen Ukbe Efendimiz, Allah Resûlü (sav)in kendisinden
niçin yüz çevirdiğini anlayamamıştı. Ancak sevgililer sevgilisinin
kendisinden yüz çevirmesi Ukbe Efendimizi derinden sarstı. Belki yanlış
anlıyorum diye biraz bekledi. Ancak yanlış anlamıyordu. Allah Resûlü
(sav), defalarca ondan yüz çevirince, işin ciddi olduğunu anladı. Bir an
önce bunun sebebini öğrenerek problemi halletmeliydi. Hemen Allah
Resûlü (sav)e:
- Anam babam sana feda olsun ey Allah Resûlü (sav)! Niçin benden yüz
çeviriyorsun? Diye sordu. Allah Resûlü (sav) ona yönelerek, unutup da
ihmal ettiği çok önemli bir gerçeği hatırlattı. Ona:
- On iki kişinin İslâm'a girip Rabbinin rızasını kazanması mı senin için daha iyidir, yoksa bir kişinin mi? diye sordu.

Arkadaşlarının İslâm'a girmesine vesile olabilecekken onları ihmal edip
daveti terk ettiğini fark eden Ukbe Efendimiz, hemen hazırlanarak,
memleketine geri döndü. Arkadaşlarının yanına giderek onlara İslâm'ı
anlatmaya başladı. Bir süre sonra, onların hepsini ikna eden Ukbe, bütün
arkadaşlarının İslâm'a girmesine vesile oldu. Artık onların da
hayatları Ukbe gibi değişmişti. Onlar da vakit kaybetmeden sıra ile
Medine'ye giderek Allah Resûlü (sav)i ziyaret edip Nübüvvet pınarından
kana kana içtiler.

İlim Nöbeti

Ukbe b. Âmir (ra) anlatıyor: “Onların da kalbine kor ateş düşmüştü.
Onlar da benim gibi Allah Resûlü (sav)'e gidip ondan ilim irfan öğrenmek
için yanıp tutuşuyorlardı. Herkes bu duruma bir çözüm arıyordu. Sonunda
arkadaşlarımızdan biri:
- Benim için koyunları kim otaracak? Ben Allah Resûlü (sav)e gidip ondan
ilim irfan öğreneceğim, dedi. Bir başka arkadaş onun koyunlarını
otlatmayı üstlenince, hemen hazırlanıp Medine'ye gitti. Ertesi gün
gelince etrafını çevirerek, neler öğrendiğini sorduk. Arkadaşımız
öğrendiklerini tek tek bize anlattı. Sonra bir başka arkadaşımız
Medine'ye gitti. Onu bir başka arkadaş takip etti. Böylece nöbetleşe
Medine'ye gitmeye başladık. Her gün içimizden biri Medine'ye giderek
Allah Resûlü (sav)i dinleyip geri dönüp bize anlatıyordu. Bu durum uzun
bir süre böylece devam etti.”

Her şey çok güzel gidiyordu. Ancak ilim aşkı Ukbe'yi rahat bırakmıyordu.
Belki arkadaşlarının unutup söylemedikleri birşeyler vardı.
Duyduklarını anlatsalar bile, gördükleri ve, hissettikleri şeyleri tam
olarak anlatmaları çok zordu. Bu düşünceler onu sürekli rahatsız
ediyordu. Hikayesinin devamını şöyle anlatıyordu Ukbe:
"Kendi kendime dedim ki: Belki de arkadaşlarım duydukları şeylerin bir
kısmını bize anlatmıyordur. Allah Resûlü(sav)'n den öğrendikleri
şeylerin bazısını unutup bize aktaramıyorlardır. Bu düşünce beni
kuşatınca bir daha dönmemek üzere Medine'ye gitmeye karar verdim.

Nöbetim gelince hazırlandım, arkadaşlarıma söyleyerek Medine'ye gittim.
Oraya gittiğimde Müslümanlar Tebük savaşına gitmişlerdi. Onlara katılmak
için yoluma devam ederek Tebük'e doğru gittim. İslâm ordusuna
kavuştuğumda akşam olmuştu. Allah Resûlü(sav), sahabeleri ile oturmuş
onlarla konuşuyordu. Yanlarına gittiğimde;"Allah Resûlü(sav) şöyle
buyuruyordu: "Kim tam bir abdest alır, sonra kalkar bütün kalbi ile
Allah'a yönelerek iki rekat namaz kılarsa annesinden yeni doğmuş gibi
bütün hatalarından arınır." [3]

Koyunlarını bırakıp gelen Ukbe Efendimiz, birkaç yıl içerisinde ilmin
zirvesine çıkarak pek çok önemli görevi yerine getirdi. Bu görevlerden
birkaçı;
Komutanlığı
Meşhur okçulardan olan Ukbe b. Âmir, savaşlarda her zaman düşmanın
korkulu rüyası olurdu. Onun bu cesareti, atılganlığı ve askeri
kabiliyetini bilen, baş komutanlar Mısır Fethinde ona ordu komutanlığı
görevi verdiler. O da bu görevi hakkı ile yerine getirerek, Mısır'ın
fethine önemli katkılarda bulundu.

Valiliği

Fetihten sonra Mısır'a vali olarak atanan Ukbe, üç yıl bu görevi en
güzel şekilde yaptı. Üç yıl sonra halife onu komutan olarak deniz
savaşlarına gönderdi. Rodos adasına giden Ukbe, bundan sonra Ebû Eyyûb
el-Ensârî ile birlikte yine komutan olarak İstanbul kuşatmasına katıldı.


Nefisle Cihadı

O yalnızca cihad meydanında İslâm düşmanları ile savaşmıyor, bilakis
içindeki ve çevresindeki kötülüklerle mücadele ediyordu. Çünkü aynı
hadisin devamında rahmet peygamberi şöyle buyuruyordu:
"-Gerçek mücahid, nefsi ile mücadele edendir." [4] O bu hadisi çok iyi
kavradığı için ömür boyu duygularının emrettiği kötülüklerle savaşarak
onlardan uzak durdu.

Zekat Memurluğu

Allah Resûlü(sav), çevre kabileler İslâm'a girince, sahabelerden
bazılarını çeşitli zamanlarda buralara tebliğ, öğretmenlik, zekat
memurluğu gibi bir çok sebeple gönderdi. Bu sahabelerden biride Ukbe b.
Âmir'dir. Ferâiz ilmini çok iyi bildiği için, Allah Resûlü(sav), onu
çeşitli bölgelere zekat toplamak için gönderdi. Görev yaparken zaman
zaman sorunlar yaşar, onları nasıl çözmesi gerektiğini Allah
Resûlü(sav)'ne sorarak öğrenirdi.

Ukbe b. Âmir anlatıyor: Bir gün Allah Resûlü(sav)'ne giderek ona:
"-Ey Allah Resûlü(sav), Sen bizi çeşitli kabilelere gönderiyorsun.
Onlardan bazıları bizi konuk etmiyor.(Aç kalıyoruz.)" Onlara karşı nasıl
davranmamızı istersin?" [5] diyerek ne yapmaları gerektiğini sordular.
Allah Resûlü (sav) onlara:
"-Bir kavme konuk olduğunuzda, size bir misafire yapılan ikramı
yaparlarsa bunu kabul edip geri çevirmeyin. Eğer böyle yapmazlarsa
onlardan misafir hakkını (vermeleri gerektiği kadarını [6]) alın."
buyurdu. [7]

Kadılığı

Ukbe Efendimiz bizzat Allah Resûlü(sav) tarafından kadı olarak görevlendirilmiş seçkin sahabelerden birisidir.
Ukbe b. Âmir anlatıyor: "Bir gün Allah Resûlü(sav)'nün yanında
oturuyordum. Bulunduğumuz yere bir konuda birbirleri ile anlaşamayan
kavgalı iki adam geldi. Bu kişiler haklarında hüküm vermesi için Allah
Resûlü(sav)'ne gelmişlerdi. Allah Resûlü(sav), bana dönerek:

-Bu ikisinin arasında hüküm ver?buyurdu. Ben:
-Anam babam sana feda olsun ey Allah Resûlü(sav)! Buna sen daha layıksın. dedim. Allah Resûlü(sav) emrini tekrarlayarak:
-Bu ikisi arasında hüküm ver!buyurdu. Bunun üzerine ben:
-Ne ile hüküm vereyim! diye sordum. Allah Resûlü(sav):
-İctihad et! Eğer isabet edersen sana on sevap verilir. Eğer hata yaparsan, o zaman da bir sevap alırsın. buyurdu. [8]

Müftü-Müçtehitliği

Alim sahabelerden olan Ukbe Efendimiz, Allah Resûlü(sav)'n den aldığı
terbiyeden dolayı tevazu gösterip öne atılmasa da, kendisine bir çok
konuda fetva sorulmuş, o da konu ile ilgili görüşlerini söylemiştir.

Buhâri "Alış-veriş" bahsinde anlatır: "Bir gün halktan bazı kimseler
İbrahim en-Nehâi'ye Horasan ve Sicistan'dan gelenleri şikayet ederek:
-Horasan ve Sicistan çobanlarından bazı hayvan simsarları, insanları
aldatıyor. dediler. Bu duruma oldukça çok canı sıkılan İbrahim en-Nehâi:

-Dün Horasan'dan geldiler, bugün Sicistan'dan. diyerek, hoşnutsuzluğunu
ifade etti. Ukbe b. Âmir'e gidilerek ona konu ile görüşü sorulunca şöyle
buyurdu:
-Bir insanın, malındaki kusuru söylemeden, malının kusurunu bile bile satması helal olmaz." [9]

Kârilerden olması

Ukbe b. Âmir Efendimiz sesi çok güzel olan, son derece güzel Kur'an
okuyan, Kıraat ilmine vakıf sahabe efendilerimizin önemli Kârilerinden
biriydi. Bu özelliklerinden dolayı sahabeler zaman zaman ondan Kur'an
okumasını ister, onu huşu ile dinlerlerdi.

Ayrıca kendisi tarafından yazılan bir Kur'an'ın olması, onun bu konudaki ilmi derinliğini anlamamıza yardımcı olacaktır.

Fıkıh, Hadis ve Tefsir ilimlerinde önemli yeri olan Ukbe Efendimizin bu
ilimlerle ilgili bilgisini gösteren bir çok rivayet vardır. Allah Ondan
Razı olsun. (Amin)


Notlar:

1- Abdurrahman Ak, Uzama Havle'r-Resul, 2/1346.
2- Müslim, Misâfir, 251.
3- Müslim, Tahâret, 17; Dârimî, Vudu', 44.
4- Tirmizi, Fedâil, 2.
5- Müslim, Lukâta, 17.
6- Buhâri, Bir ve Sıla, 85.
7- Buhâri, Mezâlim, 18.
8- İbn Manzûr, Muhtasar Târîhi Dımeşk li ibn Asâkir, 17/99.
9- Buhâri, Buyu, 19.
muslim
muslim
ilim ehli

Mesaj Sayısı : 22

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz