HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Rahmet Peygamberi’nin Dünyasında Çocuk Olmak

Aşağa gitmek

Rahmet Peygamberi’nin Dünyasında Çocuk Olmak Empty Rahmet Peygamberi’nin Dünyasında Çocuk Olmak

Mesaj  erkam Çarş. Şub. 23, 2011 3:13 pm

Yavrularımız, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, göz aydınlığı (Furkan,
74),dünya hayatımızın süsü ve ziyneti olarak nitelendirilmektedir.(Kehf,
46; Al-i İmran, 14) Hayatımıza anlam katan, âdeta ikinci bir yüreğimizi
teşkil eden, ailede birlikteliğimizi daha da perçinleyen, çoğu defa
huzur ve sevinç kaynağımız olan ve neslin devamında da önemli bir konuma
sahip çocuklarımız bizler için gerçekten büyük ve anlamlı birer
değerdirler. Onlar bizlere, yüreğimizin derinliklerine kadar anne-baba
olgusunu tattıran, safiyet ve masumiyeti, sevgi ve sadakati, şefkat ve
merhameti hatırlatan ilahi nimetlerdir. Acı ve kederi, sevinç ve huzuru
onlarla daha da içselleştiririz.Şüphesiz evresine özgü bir psikoloji,
algılama ve davranış biçimi sergileyen çocuklar, ellerimize
yaratıcı/ilahi kudret tarafından emanet olarak verilen ve süreç içinde
bizlerle şekillenen eserlerdir. Bizler, birey, aile, toplum dahası
insanlık olarak bu yapılanmada âdeta ressam rolündeyiz. Karşımıza
çıkacak tablo/eser, iyisi-kötüsü, olumlusu-olumsuzuyla bir anlamda bizi
ifade edecektir. Hemen burada Yüce Kur’an’ın şu ayetini söylenenler
bağlamında hatırla(t)mak yerinde olacaktır: “(Toprağı) iyi ve elverişli
beldenin bitkisi, Rabbinin izniyle bol ve bereketli çıkar. (Toprağı)
kötü ve elverişsiz olandan ise, faydasız bitkiden başkası çıkmaz.
Şükredecek bir toplum için biz ayetleri işte böyle değişik biçimlerde
açıklıyoruz.” (A’raf, 58) Ancak böylesi önemli bir misyona sahip
çocuklara, tarihin hemen her döneminde gerek aile gerekse toplum bazında
aynı perspektiften bakıldığını ifade etmemiz oldukça güç gibi
gözükmektedir. Öyle ki, günümüzde dahi cennet kokulu, melek yüzlü masum
yavrular karşısında, birey ve insanlık olarak iyi bir sınav verdiğimizi
söylememiz vakıa ile örtüşmemektedir. Lokal düzeyde de kalsa, çağımızda
aç-susuz bırakılan, anne kucağı yerine sokaklara terk edilen, sevgi ve
şefkat mahrumu, kanlı savaşların mağduru, her dem gözü yaşlarla bîzar
cennet gülü yavrularımızın sayısı hiç de az değildir. Sevgi ve şefkat
ile beslenmesi, ninni ile büyümesi gereken tomurcuklar, şiddetle,
vahşetle hayat bulamadan solmakta... İşte böyle bir ortamda, Rahmet
peygamberinin dünyasında yer alan çocuklara yönelik sevgi, şefkat ve
rahmet yüklü davranış biçimleri daha da bir anlam kazanmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de “büyük bir ahlak üzere” (Kalem, 4) olduğu bildirilen
Sevgili Peygamberimiz, yine Kur’an’ın ifadesiyle “âlemlere rahmet
olarak” (Enbiyâ, 107) gönderilmiş ve insanlığa, örnek alacakları nice
hayatî prensipler getirmiştir. Söz konusu ilke ve
mesajlar sadece Müslümanlar için değil bütün insanlığın kurtuluşuna
vesile olacak, onlara hayat verecek niteliktedir. Zira Allah Rasulü,
insanları hidayete ulaştırmak üzere gönderilmiş, rahmet ve merhamet
kandili, kutlu bir elçidir. (Müslim, Birr, 87)
“Andolsun ki Resûlullah’da sizin için, Allah’a ve ahiret gününe
kavuşmayı umanlar ve Allah’ı zikredenler için mükemmel bir örnek
vardır.” (Ahzâb, 21) ayeti, Hz. Peygamber’in hemen her konuda örnek bir
model olduğunu açık bir şekilde dile getirmektedir. İşte rahmet
elçisinin hayatına bakıldığında, onun dünyasında çocuk olmanın ayrı bir
yeri olduğu görülür. Efendimizin çocuklarla ilgili sergilediği sevgi,
şefkat ve değer verme eksenli tavır ve davranışlarının süslediği
muhteşem tablolarda, sadece o günün insanı için değil çağımız
anne-babaları ve insanı olarak da hepimize ışık tutabilecek nitelikte
mesaj/materyaller mevcuttur. Çocukların diri diri kuma gömüldüğü
(Tekvîr, 8-9) değer ya da değersizliğin cinsiyete endekslendiği, sevgi
ve şefkat duygularının iyice köreldiği, insanlığın ahlaki erdemler
zemininde yalpaladığı bir dönemde, Peygamberimiz’in gıpta ve hayretle
karşılanan örnek davranışları gerçekten anlamlıdır. Öyle ki Allah’ın
seçkin kulu (s.a.s.), “çocuklarla çocuklaşabilmiş”, onların duygularına
eşlik edebilmiş, dünyalarına ortak olabilmiş, öz bir ifadeyle belki
yoksunluk bir tarafa gönüllere hapsedilmiş olan sevgi ve merhamete ivme
ve fonksiyonellik kazandırmıştır. Gönlünde ve
ikliminde, hemen her canlının yer bulduğu rahmet elçisinden başkasının
sadır olması da zaten düşünülemezdi. Sevgili Peygamberimiz, her şeyden
önce çocuğun bir nimet olarak kabul edilmesi, ona değer verilmesi, ondan
sevgi ve şefkatin esirgenmemesi yönünde insanlığa güzel örnekler sunmuş
yüce bir şahsiyettir. Yarının büyükleri ve dünya emanetinin teslim
alıcıları konumundaki çocuklara karşı “rahmet prensibinin” gereklerini
hem emretmiş hem de bizatihi uygulamalarıyla göstermiştir. Gerçek şu ki,
çocuk fiziki olarak kendisini koruyabilecek bir yapı ve güçte değildir.
Oysa Yüce Rabbimiz, her varlığa tehlikelere karşı kendisini savunması
için bir mekanizma vermiştir. İnsana akıl, aslana pençe,
mürekkep balığına mürekkep gibi... Oysa çocuk,bunlardan hiçbirisine
sahip değildir. Onun tek bir silahı vardır. O da yine Allah’ın kendi
rahmetinden kullarına verdiği “şefkat ve merhamet” duygusudur. Çocuk
bunlara besin kadar, uyku kadar hatta daha da çok muhtaçtır.(Sakallı,
Talat, Hadislerle İslam’da Hoşgörü ve Kolaylık, s. 18) Öte yandan
çocukların ruhi ve fiziki gelişiminde,
şefkat ve merhametin büyük rolü olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu
nedenledir ki Peygamberimiz, “Küçüğümüze merhamet etmeyen ve
büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15)
sözüyle, çocuklara merhametin gereğine vurgu yapmıştır. Çocuk, bu
şefkatle olgunlaşır, kemale erer ve hayatın anlamını yüreğinde hisseder.
Başka bir deyişle sevgi, şefkat ve merhamet, çocukların âdeta hayat
suyudur. Yavrularımız böylesi unsurların işlevsel olduğu ortamlarda
neşvü nema bulurlar. Günümüzde huzursuz, dağılmış ve geçimsiz ailelerin
çocuklarındaki suç oranının yüksekliği,bu söylenenlerin en gerçekçi
göstergesi değil midir? Rasulüllah’ın kızı Fatıma dışında hadislere daha
çok torunları Hasan ve Hüseyin’in konu olduğunu görmekteyiz. Onun gerek
çocukları gerekse torunları ile olan ilişkilerinde nezaket ve
nezahetin, sevgi ve saygının, samimiyet ve sadakatin dahası muhatabına
değer verişin en güzel örneklerini görürüz. Rasulüllah’ın yakın
çevresindeki çocuklara ilgisi daha doğumdan itibaren başlar, doğan
çocukların kulaklarına ezan okur, onlara isim takar, önceden kötü
çağrışımlar yapan isim takılmışsa onları değiştirir, onlar için akika
kurbanı keserdi. Nitekim torunu Hasan doğduğunda iki kulağına ezan
okumuştu. İbrahim'in doğduğu gecenin ertesi günü ona
isim takışını ise ashabına şöyle açıklamıştı: “Bu gece bir oğlum oldu.
Ona atam İbrahim’in ismini koydum!” (Müslim, Fedail, 62; Ebû Dâvûd,
Edeb, 106) Onun çocuklara karşı şefkat ve merhamet dolu davranışları, o
günün insanları tarafından zaman zaman
hayretle karşılanmış hatta yadırganmıştır. Nitekim bir gün torunlarından
birini öperken Peygamberimizi gören Akra b. Hâbis hayret ederek “On
çocuğum var hiçbirini öpmedim.” der. Peygamberimiz de Akra’ya dönerek
“Merhamet etmeyene,
merhamet edilmez.” (Buhârî, Edeb, 18; Tirmizî, Birr, 12) uyarısında
bulunur. Yine bir başka rivayette bedevilerden birisinin “Çocuklarınızı
öper misiniz?” diye Rasulüllah (s.a.s.)’a hayretle sorması ve ondan
“evet” cevabı almaları üzerine adam “Biz vallahi öpmeyiz.” demesine
karşılık Hz. Peygamber “Allah kalplerinizden merhameti çıkardı ise ben
ne yapabilirim ki!” buyurması dikkat çekicidir. (Buharî, Edeb, 18;
Müslim, Fedâil, 164; İbn Mâce, Edeb, 3) Şüphesiz bu ve benzeri
örneklerle, o dönemin toplumunda yoğun bir şekilde karşılaşılsa da söz
konusu örnekler o günün genel bir teamülünü yansıtmayabilir. Zira
yaratılıştan insanın özünde var olan merhamet, şefkat, sevgi gibi
olgular, insanlığın tarihiyle yaşıttır.Şu kadar var ki Allah Rasulü’nün
dilinden bu ve benzeri olaylar bağlamında dökülen mesajların, çocuklara
şefkat ve merhametle davranılmasında ayrı bir değeri ve etkisi olduğu da
göz ardı edilemez. Diğer taraftan bir çocuğun öpülmesinin hadislere bu
derece konu edilişi belki ayrıntı olarak telakki edilebilir. Ancak bir
çocuğun değil şefkatle öpülmesi, saçının okşanması, elinin tutulması,
hele hele muhatap kabul edilmesinin onun zihin ve gönül dünyasında ne
tür değişim ve kazanımlara vesile olduğu izaha gerek duymayacak kadar
açık olsa gerektir. Hele hele bu tür davranış ve tutumlardan yoksun bir
aile ya da toplumda söz konusu davranış biçimlerinin değeri daha da bir
anlam ifade edecektir. Belki de bu nedenledir ki, Sevgili Peygamberimiz
evlatlarımızın bir öpücükle de olsa taltif edilmesini tavsiye etmiş,
bunun büyük mükâfat vesilesi olacağını haber vermiştir. Kaldı ki,
bugünün eğitimcileri de çocuklara karşı duyulan sevgiyi ifade etmenin en
etkin yollarından biri onların kucaklanıp öpülmesi olduğunu
belirtmektedirler. Rasulüllah (s.a.s.), çocuklara selam verir,
hatırlarını sorar, onlara latife yapar hatta zaman zaman onların
oyunlarına katılarak sevinmelerine vesile olurdu. Onun hayatında bunun
pek çok örneği bulunmaktadır. Nitekim bir gün torunu Hasan ve Hüseyin’i
iki ellerinden tutmuştu. Çocuğun ayakları kendisinin ayakları
üzerindeydi. ‘Çık, çık’ diyordu. Çocuk ayakları Hz. Peygamber’in göğsüne
basıncaya
kadar tırmandı. Sonra çocuğu öptü ve şöyle dedi: “Allah’ım bunu sev, çünkü ben onu seviyorum.” (Buhari, Edebü’l-Müfred, 249)
Yine deve taklidi yaparak Hasan ve Hüseyin’i sırtına bindirip taşıması,
namazda omuzuna bindiklerinde secdeye bile, o şekilde gitmeye çalışması
ashabın çocuklarıyla da yakinen ilgilenmesi, sık sık onlarla hasbihal
etmesi,onların dünyalarına inerek şakalaşması, problemlerine çözüm
bulması onun çocuklara karşı sergilediği tutum konusunda bize fikir
vermektedir. Peygamber Efendimiz, çocukların kokularını cennet
kokularına benzetir, sadece torunlarını öpüp koklamakla yetinmez diğer
çocukları da sever, kucaklayıp öper ve onları bağrına basar, onlar için
hayır duada bulunurdu.(Buhârî,Ashâbü’n-Nebî, 22) Hatta sahabeden
bazıları erkek veya kız çocuklarını Rasulüllah’a dua etmesi için
getirirler, Peygamber de onları kucağına oturtarak, saçlarını okşar ve
onların hayrı için dua ederdi. Peygamberimizin çocuklara yaptığı şaka ve
latifelerle ilgili olarak da şu örnekleri verebiliriz. Bir defasında,
Mahmud b. Rebî beş yaşlarında iken, Hz.Peygamber ağzına su doldurup,
yüzüne püskürterek şakalaşmıştır. (Buhârî, İlim, 18; Müslim, Mesâcid,
265) Yine Enes b. Malik anlatıyor: Benim Ebu Umeyr
adında küçük bir kardeşim vardı. Peygamber Efendimiz bizim eve gelerek
onu gördüğünde, Ebu Umeyr’i üzgün görüyorum, sebebi nedir?` “Babam, Ey
Allah’ın Rasulü, oynadığı nugayr kuşu öldü” dedi. (Nugayr, serçeye
benzeyen kırmızı gagalı bir kuştur.) Bundan sonra Peygamber Efendimiz,
Ebu Umeyr’i her gördüğünde “Ebu Umeyr ne oldu senin nugayr?” diye latife
yaparak, ona takılırdı.” (Buhari, Edeb, 81, 112; Müslim, Edeb, 5) Onun
çocuklara olan şefkat ve merhameti, bazen
dinin direği durumunda olan namazı bile kısa kesmesine sebep olmuştur ve
“uzun kılmak niyetiyle namaza dururum, derken bir çocuk ağlaması
işitir, annesine meşakkat vermemek için namazı kısa keserim.” (Buhârî,
Ezan, 61, 163; Ebu Davud, Salat, 123; İbn Mace,İkame, 49) buyurdukları
olmuştur. Konunun daha iyi anlaşılması açısından şu hadisi de burada
nakledelim: Bir gün Peygamber (s.a.s.) Hz. Hasan veya Hüseyin sırtında
olduğu halde camiye girer. Çocuğu sağına bırakıp namaza durur. Namazda
secdeyi o kadar uzatır ki, arkadan biri dayanamaz başını kaldırır ve
bakar. Bir de ne görsün! Resûlullah secdede çocuk sırtında öylece
duruyor. Neticede namaz biter ve cemaat “Ey Allah elçisi, bu namazda
secdeyi o kadar uzun yaptın ki, daha önce böylesini görmedik. Bu şekilde
mi hareket etmemiz emredildi, yoksa vahiy mi iniyordu? diye sorarlar.
Cevaben “Hayır bunların hiçbiri olmadı” der ve torunu sırtında olduğu
için böyle davrandığını anlatır.(Hâkim, el-Müstedrek, III, 165-166)
Bazen Hz. Peygamber secdeye gidince Hasan ve Hüseyin gelip sırtına
binerlerdi. Hz. Peygamber secdeden kalkarken onları yumuşak bir şekilde
alıp yere bırakırdı. Secdeye gidince onlar yine sırtına binerlerdi, bu
durum,
namaz bitene kadar böyle devam ederdi. Namaz bitince ise Hz. Peygamber
onları, hiç kızmaksızın alıp dizlerine oturturdu. (Müsned, II, 513)

Sonuç

Çağımızda toplumlar büyük problemlerle karşı karşıyadır. Parçalanan
ailelerin, şefkat, saygı ve sevgi ortamından mahrum eş ve yavruların
sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Öyle ki, sevgi ve şefkat yüklü
sözcüklere hasret kalan insanların sayısı hiç de az değildir. Bu
problemlerin aşılmasında Allah’ın en güzel örnek olarak takdim ettiği
kutlu elçinin hayatını süsleyen erdem, fazilet, sevgi, saygı, rahmet
dolu değerlerin hayata geçirilmesi kaçınılmazdır. Çocuk da özelde aile
genelde bir toplum hatta insanlık için önemli bir işlevi olan nimettir.
Bu nimetin gereği gibi değerlendirilmesinde, onun yerini bulmasında, Hz.
Peygamber’in mesajlarının, davranış biçimlerinin rolü ve katkısı
olacaktır. Bir peygamberin çocukların dünyasına inmesi gerçekten büyük
anlamlar ifade etmektedir. Sorunu/sorunları sebebiyle gülmeyi unutmuş,
evlatlarımızın gülümsemesine katkı sağlamak güzel değil midir? Sosyal ve
toplumsal problemlerin yükü altında ezilen, maddi sorunlar yüzünden
eğitim ve öğretimine devam edemeyen yavrularımızın eli tutulmaya layık
değil midir? Onların problemlerini sırtlamaya,şefkat, merhamet
özlemlerine rahmet peygamberi misali cevap vermeye hazır mıyız?

Dr. Yaşar Yiğit
erkam
erkam
Admin

Mesaj Sayısı : 263

https://hicret.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz