HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

YUSUF İSLAM

Aşağa gitmek

YUSUF  İSLAM Empty YUSUF İSLAM

Mesaj  sebil Salı Tem. 13, 2010 9:18 pm

Pek çok arkadaşım neden Müslüman olduğumu merak ediyor, 'İslam nedir?' diyorlar. Evet, hikayeme İslam'ın bugün sanılan anlamıyla basit bir din olmadığını anlatmakla söze başlamam gerekir.
O, hayatın ve tabiatın her cephesine hükmeden İlahi bir kanundur. O, teslim olmak demektir. Bütün kainat bir muhabbet ve teslim olmak demektir. Bütün kainat bir muhabbet ve teslimiyetten ibarettir. Ve hiçbir şey kendi kaderinden kaçamaz. Bir defa bu muhteşem planın varlığıın sezip kabul ettikten sonra, bütün yolların yalnız bir gerçeğe ulaştığı noktaya gelmiş olursunuz. Artık kendinizle kavgayı bırakmış ve huzura garkolmuşsunuzdur; Allah'a tatlı bir teslimiyetin içine girmişsinizdir.
Annem İsveçli bir Babtist, babam Kıbrıslı bir Rum Ortodokstu. Evde az veya çok az bir Hıristiyanlık havası vardı. Londra'nın merkezinde eve en yakın bir Roma Katoliklerinin okuluna gönderildim. Orada Allah'a inanmamızı öğrettiler. Ama, Allah'a giden tek yolun İsa aracılığıyla olduğunu söylediler. Allah île direkt bir ilişkimiz yoktu. Bu inancı kabul etmiştim. Çünkü ana-babamın inancı böyleydi. Onların benden daha iyi bildiklerini farzederdim.

''11 yaşında iken karışık dinlerden öğrencilerin bulunduğu bir okula gittigimde az veya çok kiliseden ayrılmıştım. Ama, İsa'nın üzerimdeki etkisi, Teslis'in ne manaya geldiğini düşünmeden devam ediyordu.

Dış dünya benim için çok çekici idi. Çok eğlenceli ve heyecanlıydı. Müziğe başladığım sırada, dini daha ciddiye almam gerektiğine dair duygularım olmasına rağmen, sözde bir Hıristiyan haline geldim.

Kilisenin akılcı yönü, pazar günleri günah işleyenlerin affedilmesi bana iki yüzlülük gibi geldi. Bu düşünce kiliseden ayrılmama sebep oldu.

15-16 yaşlarımda şarkı yazmaya başladım. 19'una ayak bastığımda ilk büyük başarımı almıştım. Aşırı derecede içki ve sigara içiyordum. 20 yaşımda da tüberküloz yüzünden hasta düşmüştüm. Hastalık, san'atımda bir duraklama göstermişti. Hayatımı yeniden gözden geçirmem gerekti.
Doğunun dinî felsefeleri île ilgilenmeye başladım. Hippilik dönemimde bu bende tutkulaştı. Budizm hakkında kitaplar okumaya başladım. Budizmi, katı ve dogmatik kilise öğretilerinden çok çok doyurucu buldum. Budistler gibi kendimi bu dünyadan koparmak için et yemez oldum. Yoga yapmaya, tefekküre dalmaya başladım. Bu, Hıristiyan din anlayışına karşı hoşlandığım ilginç bir alternatifti. Ancak pratiği güçtü.
Aslında inceleme merakı da sarmıştı beni. Ailemin Rum (Yunan) kökenine doğru gittim. Pisagoras'ı ve her şeyin matematik formülle sonuçlanabileceği ve kainatın matematik kaideler altında işleyebileceği teorisini öğrendim.
Bunun da pratiği hala mümkün değildi. Bana nasıl yaşanabileceğini söyleyemiyordu. Sonunda elime Kur'an verilene kadar bana hiçbir dinin yardımcı olamayacağını sandım. İslam hakkında az bir şeyler biliyordum. îslamı, millî, yabancı bir kültür olarak değerlendiriyordum. Yani dinden çok, bir inanç olarak değil de, bu asra ait olmayan bir medeniyet olarak düşünüyordum. Tabii ki bu düşüncem, kitaplarda yazılan îslam ile şekillenmişti.

1975'de ağabeyim Kudüs şehrini ziyarete gitmişti. Ziyaret programında Mescid-i Aksa da bulunuyordu. Camiye girer girmez içinde barışçı, doyurucu garip hisler belirince, bana hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bu dinden, yani İslamdan bahseden bir kart atmıştı. Londra'ya döndüğünde, bana Kur'an'ın aslıyla İngilizce tercümesini ihtiva eden bir kitap hediye etti. Talihliydim ve Allah hayatımı aydınlatmak istemişti. Ağabeyimin okumam için hediye ettiği Kur'an'ı okudum ve aradığınım bu din olduğunu anladım. Allah'ın bana, beni hak yola irşad etmek için gönderdiği bir hidayetti bu. Müslüman olmaya karar verdim. Allah'a şükrediyorum.
(1976 yılında bir kaza sonrası boğulmak üzere olan Cat Stevens, Tanrı`ya kurtarması için yalvarmaya başladı. Yıllar sonra VH1 kanalında o anı şöyle anlattı: "Bir anda kendimi tuttum ve "Oh Tanrım, eğer beni kurtarırsan senin için çalışacağım, dedim". Bu ölüme yakın deneyim onun ruh halini değiştirdi. )
Kur'an'la karşılaşıncaya kadar, hayatın gayesi bir sırdı benim için. Hayatı ve her şeyi düzenleyen bir Hakîm'in varlığına inanıyordum; peki ama kimdi bu görünmeyen san'atkar?
Pek çok manevî-ruhî yollardan geçmiştim. Ne yazık ki hiçbiri beni doyuramamıştı. Yönü olmayan bir kayık gibiydim. Fakat Kur'an'ı okuduğum zaman, beni öyle bir hal bürüdü ki, sanki o benim için varedilmişti, ben de onun için yaratılmıştım.
Bir buçuk yıldan fazla bir süre durmadan Kur'an okudum. Ve bu süre içinde hiçbir Müslümanla karşılaşmadım. Kur'an'ın mesajı içinde kendimi yitirmiştim. İki tercih vardı önümde: Ya kendimi tümüyle teslim edecektim, ya da kendi müzik yolumda yürüyüp gidecektim.
Fatiha Süresini okuduktan sonra, verdiği mesajın cihanşümul oldugunu anlamaya başladım. Şimdiye kadar gördüğüm kitapların hiçbirine benzemiyordu. Bütün kelimeler garip bir şekilde yakındı bana sanki, içimi bir yakınlık ve erime duygusu kapladı. Okyanusunu bulmuş bir ırmak gibiydim.
Kur'an her şeyin üzerinde dos doğru ve ap açık olup. herkesin anlayabileceği kadar sadedir. Muhakkak ki, Allah tarafından gönderilmiştir ve hiçbir fani tarafından da taklit edilemeyecektir. Çünkü, olduğu gibi gerçektir. Makul bir dünyada İslama sadakat kabul görecektir. Fakat insanlığın hepsi makul değil ki. Her birimiz, aklımızın yettiği kadar ve pek de mükemmel olmayan yollarda, en iyi bildiğimiz gibi gitmekteyiz.
Kur'an-ı Kerîmi okuduğumda, yalnız bir Allah'ın ve dinin de yalnız bir din olduğunu farkettim. Yine Kur'an'ın insanlara rehberlikte, hidayette ve imanda en son olduğunu anladım. Kur'an'ı okuyuşumdan bir yıl sonra, Kur'an'ın gösterdiği şekilde yaşamaya çalıştım.
İslam, insanoğlunu sınıflara ayırmıyor. Tevhidi, nereye giderseniz gidin, her konuda aynı kaideleri göreceğiniz kainatın gayesi olarak gördüm.
îslamı her çağa uygulanabilecek buldum. Bu arada bir başka şey daha var. Kur'an-ı Kerim kendisi bir mucizedir. îslamın önemi, insan ve ruhu ile direkt olarak konuşmasıdır.
Kur'an-ı Kerîmi okuduğumda, îslamın belli bir devir dini olmayıp, her çağda ve mekanda uygulanabilir bir din olduğunu, diğer dinler gibi yetersiz olmadığını gördüm. Kur'an-ı Kerîm, değişik seviyedeki insanları muhatap alarak, ruhlarına gerçeği anlatan tek kitaptır. Bu sırrı keşfettiğimde kendi kişiliğimi bulduğumu anladım.
Bir gün birine rastladım. Londra'da yeni bir cami açıldığını söyledi bana. Dinimi kabul etme zamanı gelmişti. 1977 kışında bir Cuma günü camiye gitmek üzere evden ayrıldım. Cuma namazından sonra imama varıp Müslüman olmak istedigimi söyledim. Müslümanlarla ilk temasım böyle oldu.
Yapageldiğim şeyleri hemen bıraktım.Bu benim için zor olmadı; çünkü, içki. sigara ve faiz gibi aslında beni tüketmekte, olan kötülükleri bırakmam gerektiğine içten inanıyordum. Ama, yine de eski arkadaşlarımdan kopmam zordu. 'Neden İslamın mesajını kavrayamıyorlar' diyordum, kendi kendime... îlişkilerimi kesmeden inancıma baglı kalmaya çalıştım. Fakat en nihayet bir noktaya geldim ki, dinim için geçmişimle İslam arasına bir çizgi çekmem gerektiğine karar verdim. Bu arada pek çok denemelerden geçtim. Söz gelimi, Müslüman olmayan arkadaşlarımın arasında bulunurken, 'özür dilerim' diyor ve sessizce namaz kılmaya gidiyordum. Nereye gittiğimi söylemiyordum onlara; bunun biraz tuhaf kaçacağını düşünüyordum. Sonra, birgün namaz kılmak için ayrıldığımın bilinmesi gerektiğine karar verdim. Hiç kimse karşı çıkmadı, hem de saygıyla karşıladılar. Siz ayağa kalktığınız ve görevinizi yaptığınız zaman, Allah sizin için kolaylaştıracaktır bunu; daha sonra da fazla bir mes'elem olmadı.
Artık resmimin çekilmesini de istemiyorum. Bunun iki sebepi var. Birincisi, resim insanın bütün şahsiyetini tam olarak aksettirmez. İnsanın kalbinde taşıdığı şeyi, insan ruhunun asıl cevherini göstermez, sadece kişinin dış görünüşünü verir. Halbuki ruh, devamlı varolan bir sırdır, cesed ise zahirî bir görünüşten ibarettir. İkinci, fotoğraf makinesi bana boşlukta olduğum günleri hatırlatıyor. Ben Müslüman olmadan önce şarkılar söylerdim, yerli ve yabancı pek çok fotoğrafçı, gazeteci, radyo ve televizyon temsilcileri bana gelirler, fotoğraflarımı çekerlerdi. Bu hatıralarım Müslüman olduktan sonra beni üzüyor, çünkü Allah'a hamdolsun Müslüman oldum. Onun bize kazandırdığı şeref yeter. Başka şeye ihtiyacımız yok.
Müslüman olarak akrabalık (sıla-ı rahim) bağını koparmadım. îslamî sınırlar içinde ilişkilerimi sürdürdüm. Onlan İslama davet ettim. Hepsi de Allah'ın birligine ve Hz. Peygamber'in risaletine inanıyorlar. İçki içmiyorlar, ancak günlük yaşayışlarında, davranışlarında bütün olarak İslam'ı uygulamıyorlar. Bunun sebepi, şürüp gelen alışkanlıklar, kemikleşmiş ve donmuş Batı sosyal yapısıdır. Bilindiği gibi, insan alışkanlıklarını kolay kolay terkedemiyor. Bunun bir adım ilerisi onlar için İslama teslimiyettir, inşaallah... Şu anda ailemizde ben ve eşim îslamı bütünüyle yaşamaya çalışıyoruz. (Yusuf İslam, bir Müslüman Türk kızıyla evlidir.)
Müslüman olur olmaz yaptığım ilk şey,müzik kavramının karşılığını İslam’da aramak oldu.Çünkü,hayatım bu yolda harcanmıştı.Yaptığım araştırmalar sonucunda şunu gördüm ki,bugünkü anlamda müziğin karşılığı olarak İslami bir kavram yok.İsterseniz meseleyi şöyle tahlil edelim: Müzikte söyleyenle dinleyen arasında bir haberleşme sözkonusu.Bu münasebet bir form olarak, en saf ve en yüksek derecede Allah’la kul arasında mevcuttur.Bu haberleşmenin en düşük,en basit formu ise insanla şeytan arasındadır.Bu iki haberleşme formunun en etkili örnekleri Kur’an’da verilmiştir.Allah’tan gelen emirleri hayatına geçiren Müslüman’ın tavrı güzel ve örnektir.Diğer yandan ise nefsine göre hareket edenler vardır.Bu itibarla ben, müziği öncelikle iyi amel için bıraktım.
Müzikle ilgili her türlü çalışmadan kaçma tavrını benimsedim. Önceki düştüğüm tuzağa düşmekten korkuyorum. Müzik zararsız bir zevk olabilir. Ama, Müslüman olarak vazifelerimizi ihmale götürebilir. Ki, bu da tehlikeli olabilir. Yani müzik, dikkatlice kullanılması gereken kuvvetli bir ilaç gibidir.
Ne yazıktır ki, insanlar bugün bayağı arzuları için bir şeyler satın almaya itilmiş durumda. Plaklar, filmler, bantlar ve magazin yayınlarının çoğu, sadece para kazanmak için... Pop müziği dinlemek rüya görmek gibidir; ruha geçici bir esenlik sağlar. Bu müziği dinleyenler umumiyetle 'gerçeğe' ulaşmak özlemi içinde olanlardır. Müzik onlara kısa süreli bir ferahlık kazandırıyor, bunu 'modern hayat" dediğimiz bu acımasız sistemden bir çeşit kaçış olarak değerlendirebiliriz. .
Eski hayatımı hiçbir zaman özlemiyorum. Çünkü ben, Rabbimin muhabbetine kavuştuğum için mutluyum» Bir deyiş vardır: 'Hayat, ekmek gibi güzel kokuludur, ama yemesi kokuşu kadar güzel değildir.' Hayattaki uzun tecrübelerim sonucu vardığım nokta budur. En güzel şeyin, insanın kendi halinde ve Yaratıcısıyla ilişkisinden memnuniyeti olduğuna inanıyorum. Sözlerimin en iyi delili de bugünkü halimdir. Çağdaş medeniyetin bütün imkanlarına sahip olduğum zamanlarda içimde bir mutsuzluk, bir boşluk hissediyordum. Ama şu an, Allah'a hamdolsun, yolumu buldum. Bir insan için Allah'a yakın olarak Müslüman ve saliha bir eşle mutlu bir aile içinde yaşamaktan daha güzel bir şey olamaz.
Biz (Cami Arkadaşları Cemiyeti) adı altında bir cemiyet kurduk. Gayemiz, camiyi hayatımızın ana otağı haline getirmektir. Bugün bizler camiye geldigimizde yere bakarak geliyoruz. Çünkü, camiye gelen çıplak ve süslü kadınların arkası kesilmiyor. Bu îslamî olmayan şartlardan camileri kurtarmak gerekir. Cami bizim faaliyetlerimizin merkezi, bizi birleştiren bir unsur olmalıdır. Aramızdaki ihtilafları bir yana bırakarak camide birleşmeliyiz.
Ben ingiliz değilim, bir Müslümanım. Her şeyimi İslama bağlamış bir kişiyim. Irkçılığa îslamın temel esprisl çerçevesinde karşıyım. Benim için önemli olan îslamî uygulamak ve yaşatmaktır. Benim durumum ilk Müslümanların durumundan farklı değil. Onlar cahili bir toplumdan İslama geldiler. Bu günkü durum ise, önce Müslümanları İslama, sonra islam dışı kitleleri îslama davet etmeyi gerektiriyor.
İngiltere'deki gayr-ı müslimler arasında İslamı yayma konusunda Hıristiyanlar gibi davranmamalı ve çok dikkatli olmalıyız. Bu, hepimiz için büyük bir sorumluluk. İslam yalnızca ağızla anlatılıp yayılamaz, önce, hareketlerinizin doğru olmasına dikkat etmelisiniz, sonra söyleyeceğiniz tek şey var: 'Deyin, O Allah'tır ve birdir. Sakın ola ki, İslam'ın tümünü birden sunmaya kalkmayın. Hz. Peygamber (s.a.v.) Muaz'ı Yemen'e gönderirken, ona şöyle dedi:

"Ehl-i Kitap olan bir kavme gidiyorsun. Onları önce Allah'ın birliğine (Tevhid'e) davet et. Bunu kabul edip ögrendiklerinde, Allah'ın kendilerine bir gece ve gündüzde beş vakit namazı emrettiğini söyle. Namaz kılarlarsa, Allah'ın kendilerine mallarından zekat vermelerini emrettiğini ve bunun zenginlerinden alınıp fakirlerine verildiğinl anlat. Buna da razı olduklarında, zekatlarını al, ama mallarının en iyisini almaktan sakın.
Müslüman önce ahlaklı olmalı, kibar, müşfik ve misafirperver olmalı; kendini Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sıfatlarıyla donatmalı. însanlara akıl ve mantık çerçevesinde bir şeyler anlattığınızda belki dediklerinizi kabul ederler, ama yanınızdan ayrıldıklarında, sizin bir şey yaptığınızı görmedikleri için duyduklarını da unuturlar. Aişe (r.a.), 'Peygamber yaşayan bir Kur'an'dı' diyor. Her şeyin anahtarı burada işte. Kur'an'ı ele alıp sadece okumanın manası yoktur. Kur'an, insanın kemale ermesi için Allahü Teala'nın indirmiş olduğu öğretilerin bütünüdür. O halde onu basit bir ağız aracı olarak kullanamazsınız. Onu hayatınıza aktarmanız gerekir. Bu, az konuşup çok şey yapmak demektir. Şunu hiç akıldan çıkarmayın; bir kişiyi îslama hidayet edecek olan yalnızca Allah'tır.
Tebliğ bizzat yapılır, îslamı yaymanın en iyi yolu arkadaşlıktır, sahabeleşmektir. Bugünkü haber yarın için eski haberdir. İnsanlar pek çok yalan ve yanlışlara maruz bırakılabilir, ama pek öyle etki altına da alınamazlar. Onları en çok etkileyen şey, temas içinde oldukları, birarada bulundukları kişilerdir.
Eğer Müslümansanız ve sözgelimi yakınlarınızdan biri îslamı yaşamıyorsa, bir Tom'a, dick'e ve Henry'ye gitmeden önce bu yakınınıza gitmelisiniz. Önce aileniz Müslüman olsun, güvenlik altına alınsın. Sadece sizin Müslüman olmanız sizi cezadan kurtarmaz. Pek çoğumuzun hala İslamın mesajını öğrenmeye ihtiyacı var.
Babam kısa bir süre önce, benim Müslüman olmamdan memnun olarak öldü. Hatta ölüm döşeğinde iken, o da kelime-i şehadet getirdi. Annem ise, Allah'a hamdolsun, attığım adımlardan hoşnuttur, îyl bir Müslüman olan eşimi beraber seçtik. Zaman zaman bizimle birlikte namaz kılmaktadır. Onun da yakında Müslümanlığını ilan edeceğini umuyorum.
Dünyanın geçici güzelliğine aldanmayalım. Çünkü dünya, yalnız gelecek günlere hazırlanma yeridir. Bütün peygamberler gerçeğin öğreticisidir. (Salat ve selam onların üzerine olsun) Mukaddes Kitap Kur'an. Allah'tan korkan, inanan, ibadetini yapan ve sadaka verenler için, mutlak bir Kitap'tır. Allah'ın selamı üzerine olsun. O Peygamber'e Kur an 1400 yıl önce vahyedilmiş ve ondan önceki her peygamber bu Kitap'ta tasdik edilmiştir.
Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.), cahillik ve kara günler içinde bulunan. Hz. İbrahim'in getirdiği dinin kaybolmaya başladığı ve parçalara ayrıldığı Mekke'de dünyaya geldi. İnsanlığa rahmet ve şefaat için gönderildi. O bütün zamanların en mükemmel insanıdır.
İnsanoğlu gerçeği bilmek için yaratıldı ve İslam insanlık için gerçek bir kılavuz oldu. Kur'an bizi karanlık ve batıl inanışların içinden alıp, kainat içindeki yerimizi göstererek aydınlığa çıkarmıştır. Gerçek ışığı arayanlar için Kur'an yeterlidir ve onu doğru yola iletir. İnsanlık büyük bir ailedir, fakat aşmamız gereken birçok engeller vardır. Nefsimizin baskısından kurtulup, yaratılışımızın gerçek gayesini anlayabilmek, en büyük hedefimiz olmalıdır.
Yusuf İslam bütün müzik aletlerini sattı. Plaklarının da gelirini ekleyerek, bütün mal varlığım İslama adadı. Hedefi, önce Londra'da bir mescit yaptırmaktı. Sonra da, Müslüman çocuklarının eğitileceği okullar yaptırmak istiyordu. İlk olarak, Yusuf İslam'ın başkanlık ettiği bir teşkilat (İslamic Circle Organisation) Londra'nın banliyölerinden. Brent'de Müslüman çocukları için özel bir anaokulunu faaliyete geçirdi.
İngiltere'de şu sıralarda îslamî öğretim yapan özel okullar açılmış bulunuyor. Hükümet, katolik ve Yahudi cemaatlerinin kurduğu okulları resmen tanıdığı halde, Müslümanların ısrarla taleplerine rağmen, îslamî okulları tanımaya yanaşmıyordu. Yusuf İslam ve arkadaşlarının çalışmaları bu açıdan büyük önem taşıyor.
İngiltere'deki mevcut eğitim sisteminin îslamî bir şuur kazanmak isteğinin gerçekleşmesine imkan vermiyor, bu sebeple. İngiltere'de yaşayan Müslümanların resmen tanınmış cemaat okulları kurmaları siyasî haklarımızdan birisidir. Öğretmen ve yöneticilerinin İslam'a sıkıca bağlı olduğu ve ders programı île ders dışı çalışmalarda îslamî esasların dikkate alındığı bir eğitim sistemini oluşturmak. biz müslümanların ilk görevidir. Tecrübeli eğitimciler tarafından çerçevesi çizilen ders programında, Kur'an, Arapça, İngilizce, İslam esasları, îslam tarihi, çeşitli sosyal bilimler. Matematik, sanat ve beden eğitimi dersleri bulunuyor.
Vaktinin büyük bir bölümü nü Kur'an öğretmek ve İslam dininin yayılması için kullanan Yusuf İslam, kurslara gelen öğrencileriyle teker teker ilgileniyor Son yıllarda birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, ingiltere'de de büyük ilgi gören islam dininin yaygınlaşması çabalarına büyük katkıda bulunan Yusuf islam, Kur'an Kurslarının yanısıra hazırladığı video kasetleri ve din kitaplarıyla Avrupa toplumundaki islam uyanışında gönüllü olarak hizmet ediyor.
Sohbetlerinden alıntılarla devam edelim…“İslam’ı tebliğ etmenin üç basamağı vardır.Bunlardan birincisi, Kur’an’ı ve İslam’ı iyi anlamaktır ve İslami tebliği çok iyi kavramaktır.İkinci adımda bu öğrenmiş olduğunuz bilgiyi hayatınıza geçirmeye çalışmaktır.Bunun üçüncü adımı da bu mesajı ve yaşayış şeklinizi ve bu yaşayış şeklinizin getirdiği mesajı başkalarına yaymaktır.İslam’ın mesajının bir kültür değil,bir vahiy olduğunu öncelikle anlatmamız gerekir ve ibadet edeceğimiz tek merciin Allah olduğunu anlatmamız gerekir.
İlk Müslüman olduğum sıralar da dünyada yaşayan tüm Müslümanların İslam’ı bir hayat tarzı olarak benimseyip az ya da çok yaşamakta oldukları yanılgısı içindeydim.Fakat ilk gezdiğim birkaç Müslüman ülkede bile hemen gördüm ki,Müslümanların bir kısmı namaz bile kılmıyordu.Bu benim için büyük bir üzüntü oldu.O zaman anladım ki üç çeşit Müslüman bulunmaktaydı.Bu üç tüp Müslümandan birinci tip İslam’ı hayatlarında tamamen yaşayıp,kendilerini İslam’a hasretmiş Müslümanlardı.İkinci tür Müslüman,tamamen inandığı halde bunun gereklerini yerine getiremeyenlerdi.Bunlar her zaman kendilerini daha iyi Müslüman olmak üzere yetiştirmek isteyen ve içlerinde büyük bir arzu duyan kişilerdi.Onlar hep ‘İnşaallah’ derler.Üçüncü çeşit de inanmadıkları halde kendilerini başka bir şey demektense ismen Müslüman olarak nitelerler.Bu sonuncusu belki de sadece İslam onların kültürel bir mirası olduğu için bu şekilde söylemek durumunda kalmaktadır.

İslam dini kitaplarda kalmamalı.Onun tatbik edilmesi çok önemli.Kur’an’ı okumak ve uygulamak lazım.Birçok İslam memleketlerinde iyi Müslümanlar gördüm.Fakat,İslam’ı tatbik edilir görmedim.İslam aleminin eski parlak seviyesine ulaşması,ancak İslam’ı gerçekten öğrenmesi ile mümkün olur.

İslam bir fikir jimnastiği değil,bir hayat ve yaşayış biçimidir.Hz.Peygamber döneminde Müslümanlar öğrendiklerini hemen yaşıyorlardı.Fakat gezdiğim Müslüman ülkelerde <islamı bir hayat tarzı ve biçimi olarak göremedim.Bunu görmek en büyük arzumdur.İnşaallah bu günler yakındır.
Bugün Müslümanların karşı karşıya bulunduğu en önemli problem fırkalara bölünmüş olmalarıdır.Bu fırkalardan hiçbiri sizin daha iyi bir Müslüman olmanızı sağlamıyor.Üstelik Kur’an, ümmetin fırkalara ayrılmasına cevaz vermiyor.Ben ayrıntılarda boğulmamak gerektiğine inanıyorum.

Kur’an’ı ilk okuduğumda bütün Müslümanların sözü edilen kurallara uyarak yaşadığını sanmıştım.Maalesef,bugün Müslümanlar gayrı islami yaşıyorlar.Çalışmayı,gayret göstermeyi unutmuşlar.İsimleri Müslüman diye kendilerine cennet bile verileceğini sanıyorlar.İşe önce kendi benliğimizi düzeltmekle başlamalıyız.Ancak böylece, farklı ırklardan,farklı milletlerden de olsak Kur’an’da yazıldığı gibi Allah bizi birleştirecektir.İnanmak ve doğru şeyleri yapmak çözümdür.Oturup siyasi çözümler beklemenin anlamı olduğunu sanmıyorum.Müslümanlar arasında kardeşlik,sevgi,paylaşma,Müslüman’ın hakkını gözetme sağlanır,aile İslami kurallara göre yeniden teşekkül ettirilirse durumumuz değişebilir.
.
I Look I See 2(2003) albümünden Upsy Daisy adlı çocuklar için seslendirilen şarkının sözleri
Haydi tembel olma
Simdi mescide gitme zamanı
Yüzünü yıka,hızını al
Simdi mescide gitme zamanı

Annene yardım et kardeşini alması için
Şimdi mescide gitme zamanı
Ne kadarda güzel bir yer ailecek gitmek için

Hep beraber namaza duracağız
Hepimiz arkadaşlarımızla orda buluşacağız

Hep beraber namaza duracağız
Hepimiz arkadaşlarımızla orda buluşacağız

Haydi tembel olma
Şimdi mescide gitme zamanı
Herkesi selamlayacağız
Mescide gittiğimiz zaman

İmamı dikkatle dinle
Mescidde olduğun zaman
Ne kadarda güzel bir yer senin ve benim için yapılan

Hep beraber namaza duracağız
Hepimiz arkadaşlarımızla orda buluşacağız
sebil
sebil
ilim ehli

Mesaj Sayısı : 78

http://my.opera.com/myhicran/blog/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz