HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ARA CRİSTİONA LETİCİA / ABDULLAH ZAHİD

Aşağa gitmek

ARA CRİSTİONA LETİCİA /  ABDULLAH ZAHİD Empty ARA CRİSTİONA LETİCİA / ABDULLAH ZAHİD

Mesaj  sebil Salı Tem. 13, 2010 9:56 pm

Anne ve babam birçok Brezilyalı gibi Hıristiyan’dı. İsa Mesih’e karşı büyük bir sevgi besliyorlar, ellerinden geldiği kadar Hıristiyanlığın emirlerini yaşamaya çalışıyorlardı. Ben de onlarla birlikte hafta sonu ayinlerine katılmak için kiliseye gidiyordum. Çocukluk yıllarımda annemden İsa Mesih’le ilgili bir çok hikaye dinlediğimi hatırlıyorum. Ayrıca çok okuyan bir çocuktum. Bu nedenle lise yıllarım hep kitaplarla birlikte geçti. Daha sonra hukuk fakültesini kazandım ve ailemden ayrılarak San Paulo’ya geldim. Hayatımdaki büyük değişiklikler üniversite yıllarımda başladı.
San Paulo’ya gelmeden önce ailemle birlikte bir köyde yaşıyorduk. Bu nedenle kent hayatının nasıl bir şey olduğunu pek fazla bilmiyordum. Fakat San Paulo bana kent yaşamının ne kadar berbat bir yaşam olduğunu öğretti. San Paulo’da yaşayan insanlar para ve teknoloji tarafından birer köle haline getirilmişlerdi. İlişkiler tamamen çıkar üzerine kurulmuş, insanlar birbirlerinden ve doğadan uzaklaşmışlardı. İnsanlar, yaşamlarının bir çoğunu internet başında ve televizyon karşısında geçiriyorlardı. Teknoloji insanların yaşamlarını gasp ediyordu; fakat kimse bunun farkında değildi. Üniversitedeki arkadaşlarımın bir çoğu ise sex ve içki için yaşıyorlardı. Brezilyalı Gençlerin hayatlarının hiçbir anlamı yoktu. Modern ve kapitalist hayat tarzı, Brezilyalı gençlerin yaşamlarına anlam katacak olan duyguların bir çoğunu çalmıştı. Bu nedenle kapitalizme ve modernizme karşı içimde büyük bir öfke oluşmaya başlamıştı. Büyük alışveriş merkezlerini, diskotekleri, parayı sevmiyordum. Kent, insanı ve yaşamı öldürüyordu. Modernizim insanlığı bitiriyordu, ben de eğer bir önlem almazsam bu insanlar gibi modern yaşam tarafından esir alınacaktım. Ne olursa olsun modern yaşam tarzına karşı direnmeliydim. Ayrıca ağaçlar, nehirler, hayvanlar bana daha çekici gelmeye başlamıştı. 1995 yılında üniversiteyi bitirdim ve San Paulo’yu terk edip, Amazon Ormanları’nda yaşayan yerlilerin bulunduğum bölgeye gittim. Bu bölgenin ismi Matugraso olarak biliniyordu.
Bu bölgede yaşayan yerliler modern hayatla hiçbir şekilde tanışmamışlardı. Paranın, teknolojinin ne olduğunu bilmiyorlardı. Yiyeceklerini ormanda avlanarak, nehirlerde balık tutarak, balcılık yaparak elde ediyorlardı. Birbirlerine karşı çok saygı duyuyorlardı ve aralarındaki ilişkiler kesinlikle çıkara dayanmıyordu. Zamanlarının büyük bölümünü kendi aralarında sohbet ederek ve oyun oynayarak geçiriyorlardı. Erkekler; kadınlarına ve çocuklarına büyük önem veriyorlardı. Onlarla birlikte geçirdiğim günler gerçekten çok güzeldi. Ormanda hayatın zevkine varıyordum ve elimden geldiği kadar yerliler gibi yaşamaya çalışıyordum. Yerliler ayrıca misafirlerine de büyük önem veriyorlardı. Bana her konuda yardımcı oluyorlardı. Ben de tıpkı yerliler gibi yaşamımı avlanarak ve bal yetiştirerek sürdürüyordum. Ayrıca ormandaki çocuklara Kapuvera dersleri veriyordum. Kapuvera, Brezilyalıların geleneksel dövüş sporudur. Dans ve kavga Kapuvera’da iç içe geçmiştir. Kapuvera size hem kavga etmeyi, hem de dans etmeyi öğretir. Kapuvera ormanda yaşayan insanlara çok eğlenceli geliyordu. Bu nedenle benden çocuklarına bu sporu öğretmemi istediler. Ben de kabul ettim.

Ormanda yaşayan insanlar Güneşe ve nehirlere tapıyorlardı. Onların da kendi aralarında din adamları vardı. Yerliler arasında ayrıca büyücülük de bir hayli gelişmişti. Modern hayatı merak ediyorlardı. Ben de onlara kenti ve teknolojiyi anlatıyordum. Fakat hiçbiri ormanı terk etmek istemiyordu. Çünkü bu insanlar kentlerde yaşayan insanlardan çok daha mutluydular. Modern hayatın insandan aldığı her türlü insani değer, ormanda dipdiri yaşıyordu. Yerliler arasındaki insanlık, kardeşlik ve dayanışma duyguları kent insanından çok daha ileri derecedeydi. Ayrıca birbirlerine karşı yoğun şekilde sevgi besliyorlardı.
Benim gibi modern hayatı terk edip yerliler arasında yaşayan bir fizik profesörü vardı; o da benim gibi ormanda yerliler arasında huzur bulmuştu. San Paulo’lu olan bu profesör çok akıllı bir insandı. O da kent yaşamından ve modernizmden nefret ediyordu. Sürekli olarak kentlerde yaşayan insanların teknoloji tarafından esir alındıklarını, insanlığın tekrar huzur bulabilmesi için modernizmi terk etmesi gerektiğini söylüyordu.
2 sene onlarlar birlikte ormanda yaşadım. Daha sonra da ormandan ayrıldım. Ormanda huzurluydum; fakat zihnimde özellikle inanç konusunda birçok soru işareti vardı. Hıristiyanlıktan şüphe duymaya başlamıştım. İsa Mesih’in hem yaratıcı, hem de peygamber olmasını bir türlü aklım almıyordu. Yerlilerin dini anlayışları da bana saçma geliyordu. Bu nedenle araştırma yapmam, hakikati, gerçek dini bulmam gerekiyordu. Ormanda okumak için kitap yoktu, günlerim daha çok düşünmeyle geçiyordu. Hakikatin kitaplarda saklı olabileceğini düşünerek daha fazla okumak için ormandan ayrılıp Sao Thome Das Letras bölgesine geçtim. Bu bölgeye en yakın kasaba atla 6 saat sürüyordu. Ben Sao Thome Das Letras’ta hem kahve ekip çiftçilik yapıyordum, hem de kasabaya gidip kitap satın alıyordum. Gerçeği arıyordum ve sürekli ALLAH’a bana gerçeği göstermesi için dua ediyordum. İncili, Tevratı birkaç kez üst üste okudum. Fakat bu kitaplarda aradığım hakikati bulamamıştım. Kalbim de büyük bir huzursuzluk vardı, bazı geceler uyumuyordum ve İsa Mesih’e bana gerçeği bulmam için yardımcı olmasını istiyordum. İsa Mesih’in ALLAH tarafından gönderilen bir peygamber olduğuna inanıyordum; fakat İncil’e olan bütün inancımı kaybetmiştim. Çünkü İncil içinde bir çok tezat barındırıyordu. Hatta bir ara Kabala’ya bile merak saldım. Kabala üzerine aylarca araştırma yaptım; fakat İSLAM’ı bulana kadar hiçbir din kalbime huzur ve sükunet vermedi.
Yine bir gün yeni kitaplar almak için atıma binerek kasabaya inmiştim. Kasabada büyük bir hareketlilik vardı, insanlar sokaklara çıkmışlar ve sevinçle dans ediyorlardı. Şoförlerde sürekli olarak arabalarındaki kornalara basarak sevinçlerini ifade ediyorlardı. Ben önce Brezilya Milli Takımı’nın büyük bir başarı elde ettiğini düşünmüştüm. Çünkü Brezilyalılar takımları dünya kupasını aldığı zaman bu tür kutlamalar yaparlardı. Her hafta düzenli olarak uğradığım kitapçıya insanların niçin bu kadar sevinçli olduklarını sordum. Bana hemen bir yere gidip televizyona bakmamı, Amerika’daki ikiz kulelerin Müslümanlar tarafından vurulduğunu söyledi. Bu haber beni çok heyecanlandırdı. Çünkü ben de halkım gibi Amerika’dan nefret ediyordum ve Amerika’ya verilen her türlü zarar beni çok mutlu ediyordu. Hemen kasabadaki bir lokantaya girip, ikiz kulelerin vurulma görüntülerini seyretmeye başladım. Aman ALLAH’ım ne görüntülerdi. Ben de tıpkı diğer kasabalılar gibi kendimi sokağa atarak, eğlenmeye başladım. Amerika sonunda öldürdüğü atalarımızın, sömürdüğü, fakir bıraktığı dünya halklarının hesabını veriyordu. Tekrar kitapçıya geri döndüm. O’na ikiz kulelere yapılan saldırıların kimler tarafından yapıldığını sordum. Kitapçı bana; “İkiz kulelere saldıranlar Müslüman bir gerilla grubuymuş. Laden isminde bir Arap, bu gerillalara liderlik yapıyormuş.” dedi.
Kitapçıya bu sefer de Müslümanların kitabı olan Kur-an’ı nerede bulabileceğimi sordum. Kitapçı kasabada Kur-an bulunmadığını, ancak Belo Horizonte şehrindeki kitapçılarda Kur-an bulabileceğimi söyledi. Hiç vakit kaybetmeden atıma atlayıp Belo Horizonte’ye doğru yola çıktım. 11-12 saatlik bir yolculuğun ardından Belo Horizonte’ye ulaştım. Belo Horizonte 6 milyonluk büyük bir şehirdir, tam 3 gün boyunca bu şehirde Kur-an aradım. 3 günün sonunda bir kitapçı da nihayet Portekizce’ye çevrilmiş bir Kur-an buldum. Hemen bulduğum Kur-an-ı okumaya başladım. Bir ay boyunca sürekli Kur-an okudum, beni içine çeken, bana huzur veren bu kitabı bir an olsun elimden bırakmayı istemiyordum. Kur-anla birlikte geçen bu 1 ayın sonunda Müslüman olmaya karar verdim ve Roda Jenero’daki Müslümanlara ait bir mescide gidip Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldum.
Kur-an bana her şeyden önce kim olduğumu, neden yaşayıp neden öleceğimi öğretti. Gerçek ihtiyaçlarımı, kendimi modern yaşamdan nasıl koruyacağımı da Kur-anla öğrendim. Kur-an beni yeni bir hayatla tanıştırdı ve Kur-an sayesinde zihnimde bir türlü çözemediğim sorulara da cevaplar buldum.
İSLAM’a girdikten sonra Müslümanlara dair hayal kırıklıklarım çok oldu. Hem de çok. Öncelikle Müslümanların hepsinin kapitalizmin sunduğu hayat tarzına karşı çıktıklarını düşünüyordum. Fakat Müslüman olduktan sonra tanıştığım Müslümanların bazılarının yaşamları beni çok şaşırttı. Bir Müslüman hem İSLAM’a inanıp, hem de nasıl bu kadar lüks yaşayabilir, bunu aklım bir türlü almıyor. Çünkü Hz. Muhammed hayatı boyunca lüks yaşamaya karşı çıkmış. İsa Mesih’de aynı şekilde lüks yaşayanların sonlarının hiç de iyi olmayacağını söylüyor. İkinci hayal kırıklığım İse, Müslümanların Kur-an’ı çok az okumaları oldu. Bu da beni oldukça şaşırtıyor; çünkü ALLAH bize sürekli olarak Kur-an okumamızı, ancak Kur-an okuyarak doğru yola ulaşabileceğimizi söylüyor. Hıristiyan olduğum dönemler İncil’in sadece papazlar tarafından anlaşılabileceğini düşünüyordum. Çünkü papazlar bize böyle diyorlardı. Aynı şekilde bazı Müslümanlar da Kur-an’ın sadece din adamları ve şeyhler tarafından anlaşılabileceğini söyleyerek, Kur-an’dan uzak duruyorlar. Ben bu anlayışın Müslümanlara Hıristiyanlardan geçtiğini düşünüyorum
İslama girince Annem bana “Sen galiba delirdin. Seni doktora götürelim.” dedi. Babam da çok kızdı. Brezilya’ya yaşayan Araplar İSLAM’ı hiç iyi temsil edemiyorlar. Babamın da Müslüman Arap arkadaşları vardı ve onların yaptığı bir çok ahlaksızlığa şahit olmuştu. Bundan dolayı bütün Müslümanların Brezilya’da yaşayan Araplar gibi olduklarını düşünüyordu. Fakat anne ve babamın zamanla İSLAM’a ve Müslümanlara karşı olan önyargıları yıkıldı. Ayrıca son derece bilgili bir bayan olan Eşim de benim gibi Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Hatta İSLAM’la ilgili iki kitap yazdı. Eşim kitapların birinde Brezilyalılara İSLAM’ı anlatıyor, diğerinde ise İSLAM Dünyası’nın niçin geri kaldığını sorguluyor.
Latin Amerikalıların bir çoğu tıpkı benim gibi 11 Eylülle birlikte İSLAM’ı ve Kur-an’ı araştırma ihtiyacı hissettiler. 11 Eylül’den sonra sadece Brezilya’da 3 bin kişi İSLAM’a girdi. Ayrıca Latin Amerika Halkları Amerika, İngiltere ve İsrail’den nefret ediyorlar. Özellikle Amerika’ya ve İsrail’e yönelik saldırılar Brezilyalıların İSLAM’a olan ilgisini daha fazla arttırıyor. Çünkü Latin Amerika Halkları doğuştan Anti-Emperyalist ve Anti-Siyonist’tir. Bu nedenle Laden ve Nasrullah Latin Amerika’da çok seviliyor.

Müslüman olmadan önce en büyük hobilerimden biri çiftçilikti. İSLAM zaten çiftçilik yapmayı yasaklamıyor. Bu nedenle hiçbir problem yaşamıyorum.
İslam da en çok farklı milletlerden de olsak Müslümanlarla kardeş olmayı sevdim. İSLAM bizi kardeş yapıyor ve aramızda büyük bir dayanışma ruhu oluşturuyor. İşte bu duyguyu, Müslümanlarla kardeş olmayı çok seviyorum.
Şam’a Arapça öğrenmek için geldim. Arapça öğrenip Kur-an’ı daha iyi anlayacağım. Daha sonra da eşimle birlikte ormana dönüp oradaki yerlilere İSLAM’ı anlatacağız. İnanıyorum ki, yerlilerin bir çoğu tıpkı bizim gibi Müslüman olacaklar. Ayrıca ormanı da çok özledim…
sebil
sebil
ilim ehli

Mesaj Sayısı : 78

http://my.opera.com/myhicran/blog/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz