Tevbe Suresi 65 ve 66 . Ayetlerin Tefsiri:Küfür Sözü Şaka da Söylense, Ciddi de Söylense Hüküm Aynıdır
HİCRET :: Kuranı Kerim :: Meal, Tefsir
1 sayfadaki 1 sayfası
Tevbe Suresi 65 ve 66 . Ayetlerin Tefsiri:Küfür Sözü Şaka da Söylense, Ciddi de Söylense Hüküm Aynıdır
Kurtubi Tefsirinden "Küfür Sözü Şaka da Söylense, Ciddi de Söylense Hüküm Aynıdır:" Tevbe Suresi 65 ve 66 . Ayetlerin Tefsiri
65. Andolsun onlara soracak olsan elbette şöyle diyeceklerdir: "Biz sadece şakalaşıp eğleniyorduk" De ki: "Allah İle, O'nun âyetleri İle ve Rasûlü ile mi alay ediyordunuz?"
Bu buyruğa dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1. Âyetin Nüzul Sebebi:
Bu âyet-i kerime Tebûk gazvesi hakkında inmiştir. Taberî ve başkaları Ka-tade'den şöyle dediğini naklederler: Peygamber (sav) Tebuk gazvesinde yolda giderken münafıklardan bir kesim de önünde yol alıyorlar ve şöyle diyorlardı: Şu Şam (Suriye) Saraylarını fethedecek ve sanoğullarınm (.Bizanslıların) kalelerini zaptedecek kimseye bir bakın!
Yüce Allah kalplerinde olanı ve aralarında konuştuklarını Peygamberine haber verince şöyle buyurdu: "Şu önden gidenleri ben yanlarına gelinceye kadar alıkoyun," Daha sonra yanlarına varıp: "Siz şöyle şöyle dediniz" diye söyleyince yemin ederek: "Biz ancak şakalaşıyor ve eğleniyorduk" dediler ve bununla söylediklerinde ciddi olmadıklarım anlatmak istediler.
Taberî, Abdullah b. Ömer'den şöyle dediğini nakleder: Ben bu sözü söyleyen kişi olan ve Rebia b. Sabit'i Rasûlullah (sav)'ın devesine asılarak onunla beraber sürüklenip dururken, taşlar sebebiyle yolun şurasına burasına değip, bu arada da: Biz sadece şakalaşıyor ve eğleniyorduk derken gördüm. Peygamber (sav) ise: "Allah İle, O'nun âyetlerlyle ve Rasûlü île mi alay ediyordunuz?" diyordu.
en-Nekkaş ise, Hz. Peygamberin devesine bu şekilde asılan kişinin Abdullah b. Ubeyy b, Selûl olduğunu nakletmektedir. el-Kuşeyrî de İbn Ömer'den böylece nakletmektedir. İbn Atiyye der ki: Bu bir yanlışlıktır. Çünkü Abdullah b. Ubeyy Tebuk'e katılmamıştır. el-Kuşeyrî ayrıca der ki: Hz. Peygamberin bu sözlerini Vedia b. Sâbit'e söylediği de ifade edilmiştir. Vedîa münafıklardan idi ve Tebûk gazvesine katılmıştır.
(Mealde) şakalaşmak anlamı verilen: aslında, suya dalmak demektir. Daha sonra kendisinde itham ve eziyet verici ifadeler bulunan her-şey hakkında kullanılır olmuştur.
2. Küfür Sözü Şaka da Söylense, Ciddi de Söylense Hüküm Aynıdır:
Kadı Ebu Bekr b. el-Arabi der ki: Onların bu söyledikleri sözler ciddi de olabilirdi, şaka da olabilirdi. Ancak ne olursa olsun bu sözler küfürdür. Çünkü küfür sözleri şaka yollu söylemenin de küfür olduğu hususunda ümmet arasında görüş ayrılığı yoktur. Tahkik, ilim ve hakkın; şaka ve ciddiyetsizlik ise batıl ve cehaletin kardeşidir. İlim adamlarımız derler ki: (Bu konuda isterseniz) yüce Allah'ın: "Sen bizi ataya mı alıyorsun dediler. O: Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, dedi" (el-Bakara, 2/67) buyruğuna bakabilirsiniz.
3. Şaka ve Ciddiyetsizliğin Çeşitli Hükümlere Etkisi:
İlim adanılan şakanın, ahş-veriş, nikâh ve boşama gibi sair hükümlerde etkisi hususunda üç ayrı görüş ortaya atmışlardır.
Bir görüşe göre kayıtsız ve şartsız olarak şaka yollu söylenen bu sözler bu hükümlerde bağlayıcı değildir.
İkinci görüş, mutlak olarak bağlayıcıdır.
Üçüncü görüş ise, alış-veriş ile diğer hükümler arasında fark gözeten görüştür. Buna göre nikâh ve talakta bağlayıcıdır. Bu, talak hususunda tek bir görüş olarak Şafiî'nin görüşüdür, alış-verişte ise şakanın bağlayıcı bir hükmü yoktur.
Malik ise, "Muhammed'in Kitab"mda şöyle demektedir: Şaka ve eğlenen kimsenin nikâhı bağlayıcıdır. Ebu Zeyd, Îbnü'l-Kasmı'dan "el-Utebiye"dt bağlayıcı olmadığını nakletmektedir. Ali b. Ziyad ise, bu durumda nikâh önce de olsa, sonra da (farkedilse) fesh edilir.
Şakalaşan kimsenin satışı hususunda Şafiî'nin iki görüşü vardır. Bizim (Malikî) mezhebimizin ilim adamlarının görüşlerinden de bu şekilde iki görüş çı-kartıiabilir. İbnü'l-Münzir ise, boşamanın ciddisinin de şakasının da aynı olduğu hususunda icma bulunduğunu nakletmektedir. Mezhebimize mensup müteahhir kimi ilim adamı da şöyle demiştir Her iki taraf da nikâhta olsun ahş-verişte olsun şaka yollu söylediklerini ittifakla belirtirlerse bağlayıcı olmaz. Ancak, bu konuda aralarında ayrılık doğarsa, ciddi olduğu şaka olduğu iddiasına baskın kabul edilir.
Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Dârakutnî, Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet ederler: Rasûlullah (sav.) buyurdu ki: "Üç şey vardır ki bunların ciddisi de ciddidir, şakaları da ciddidir: Nikâh, boşama ve ricat." Tîrmizî der ki: Bu, hasen, garip bîr hadistir. Peygamber (sav) ashabından olsun, diğerlerinden olsun, İlim ehlince uygulama da buna göredir.
Derim ki: Evet, hadiste bu şekilde: "...ric'at" ifadesi de geçmektedir. Ma-lik'in Muvattaı'nda ise Yahya b. Saıd'den, o, Said b. el-Müseyyeb'den şöyle dediği nakledilmektedir: "Üç şey vardır ki, bunlarda oyun olmaz. Nikâh, talak ve köle azad etmek."[399] Ali b. Ebi Talib, Abdullah b. Mes'ud ve Ebu'd-Der-dâ'dan da böyle rivayet edilmiş ve onların hepsi şöyle demişlerdir: Üç şey vardır ki bunlarda eğlenme de olmaz, geri dönüş de olmaz. Eğlensin diye de bunları yapan, ciddi olarak da bunları yapan (aynı durumdadır): Nikâh, talak ve köle azad etmek.
Said b. el-Müseyyeb'den, Hz. Ömer'in şöyle dediğini nakletmektedir: Dört şey vardır ki bunlar herkesin hakkında caiz (geçerli )dirl er: Köle azadı, boşama, nikâh ve adaklar. Dahhak'dan da şöyle dediği nakledilmektedir: Üç şey vardır ki, bunlarda oyun olmaz. Nikâh, boşama ve [400]adaklar.
66. Özür dilemeyin. Siz iman ettikten sonra gerçekten kâfir oldunuz. İçinizden bir grubu affetsek bile, günahkâr kimseler oldukları İçin diğer bir grubu azaplandıracağız.
Yüce Allah'ın: "Özür dilemeyin. Sias, iman ettikten sonra gerçekten kâfir oldunuz" buyruğu azar olmak üzere söylenmiş bir sözdür. Şöyle bu-yurulmuş gibidir: Fayda vermeyecek bir iş yapmaya kalkışmayın. Bundan sonra haklarında kâfir oldukları ve günahlarından dolayı özür dilemenin Fayda sağlamayacağı hükmü verilmektedir.
"Özür diledi" ifadesi, mazereti oldu anlamınadır. Şair Lebîd şöyle der:
"Tam bîr yıl ağlayan bir kimse, artık özür dilemiş (mazereti kabul edilmiş) olur."
Özür dilemek O'tizâr) ise, (kalpte) duyulan (olumsuz duyguların izlerini, etkilerini silmek demektir. Mesela; "Evlerin izleri silindi, gitti," denilir. İ'tizar da silinip gitmek manasınadır. Şair der ki:
"Yoksa aen, el-Vedkâ (denilen yer, ya da kum tepesin) de alışageldiğin İzlerin silinip gittiği yerin alametlerini biliyor muydun?"
İbnü'l-A'râbî der ki: Bu kelimenin asıl anlamı kesmektir. Ona, itizar ettim demek, onun kalbinde bulunan (bana karşı) olumsuz duygulan kestim, sona erdirdim demektir. Sünnet edildiği vakit çocuktan kesilen et parçacığına; denilmesi de buradan geldiği gibi, kız çocuğunun sünnet edilmesi halinde kesilen et parçacığına da; Yüce Allah'ın: "İçinizden bir grubu affetsek bile günahkâr kimseler oldukları için diğer bir grubu azaplandıracağız" buyruğu ile ilgili olarak denildiğine göre bunlar üç kişi idiler. İkisi alay etmiş, bir diğeri de gülmüştü. Af olunan kişi, gülen ve herhangi bir söz söylemeyen kişi idi.
"Grup" (anlamı verilen: taife), topluluk, cemaat demektir. Bir kişiye de mana itibariyle "taife" denilebilir. İbn'ul-Enbârî der ki: Bazan çoğul anlam ifade eden bir lafız tek kişi hakkında da kullanılır. Mesela: "Filan kişi katırlarla çıktı," demek gibi. Yine der ki: "Taife" kelimesi ile tek kişi kastedilecek olursa, sonundaki "yuvarlak te"nin mübalağa için gelmesi de mümkündür.
Affedilen kişinin adı hakkında farklı görüşler vardır İbn İshak adının, Mah-şî b. Humeyyir olduğunu söylerken, İbn Hişam, adının İbn Mahşî olduğu söylenmektedir, der. Halife b. Hayyât ise "Tarihimde bunun adı, Muhâşin b. Humevyir'dir demektedir. İbn Abdi'1-Berr ise, Muhâşin el-Himyerî olduğunu zikrederken, es-Süheylî ise, Muhaşşin b. Humeyyir olduğunu belirtmektedir. Hepsi de bu kişinin Yemame'de şehid düştüğünü naklederler. Bu kişi tevbe etmiş ve ona Abdurrahman adı verilmişti. O da şehid olarak öldürülüp, kabrinin nerede olduğunun bilinmemesi için Allah'a dua etmişti. Bunun, o vakit münafık mı, yahut müslüman mı olduğu hususunda da farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre önce münafıktı, daha sonra samimi bir şekilde tevbe etti. Bir diğer görüşe göre ise müslümandi. Ancak, münafıkların sözlerini işitince bundan dolayı gülmüş, münkerlerini değiştirmemişti.
65. Andolsun onlara soracak olsan elbette şöyle diyeceklerdir: "Biz sadece şakalaşıp eğleniyorduk" De ki: "Allah İle, O'nun âyetleri İle ve Rasûlü ile mi alay ediyordunuz?"
Bu buyruğa dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1. Âyetin Nüzul Sebebi:
Bu âyet-i kerime Tebûk gazvesi hakkında inmiştir. Taberî ve başkaları Ka-tade'den şöyle dediğini naklederler: Peygamber (sav) Tebuk gazvesinde yolda giderken münafıklardan bir kesim de önünde yol alıyorlar ve şöyle diyorlardı: Şu Şam (Suriye) Saraylarını fethedecek ve sanoğullarınm (.Bizanslıların) kalelerini zaptedecek kimseye bir bakın!
Yüce Allah kalplerinde olanı ve aralarında konuştuklarını Peygamberine haber verince şöyle buyurdu: "Şu önden gidenleri ben yanlarına gelinceye kadar alıkoyun," Daha sonra yanlarına varıp: "Siz şöyle şöyle dediniz" diye söyleyince yemin ederek: "Biz ancak şakalaşıyor ve eğleniyorduk" dediler ve bununla söylediklerinde ciddi olmadıklarım anlatmak istediler.
Taberî, Abdullah b. Ömer'den şöyle dediğini nakleder: Ben bu sözü söyleyen kişi olan ve Rebia b. Sabit'i Rasûlullah (sav)'ın devesine asılarak onunla beraber sürüklenip dururken, taşlar sebebiyle yolun şurasına burasına değip, bu arada da: Biz sadece şakalaşıyor ve eğleniyorduk derken gördüm. Peygamber (sav) ise: "Allah İle, O'nun âyetlerlyle ve Rasûlü île mi alay ediyordunuz?" diyordu.
en-Nekkaş ise, Hz. Peygamberin devesine bu şekilde asılan kişinin Abdullah b. Ubeyy b, Selûl olduğunu nakletmektedir. el-Kuşeyrî de İbn Ömer'den böylece nakletmektedir. İbn Atiyye der ki: Bu bir yanlışlıktır. Çünkü Abdullah b. Ubeyy Tebuk'e katılmamıştır. el-Kuşeyrî ayrıca der ki: Hz. Peygamberin bu sözlerini Vedia b. Sâbit'e söylediği de ifade edilmiştir. Vedîa münafıklardan idi ve Tebûk gazvesine katılmıştır.
(Mealde) şakalaşmak anlamı verilen: aslında, suya dalmak demektir. Daha sonra kendisinde itham ve eziyet verici ifadeler bulunan her-şey hakkında kullanılır olmuştur.
2. Küfür Sözü Şaka da Söylense, Ciddi de Söylense Hüküm Aynıdır:
Kadı Ebu Bekr b. el-Arabi der ki: Onların bu söyledikleri sözler ciddi de olabilirdi, şaka da olabilirdi. Ancak ne olursa olsun bu sözler küfürdür. Çünkü küfür sözleri şaka yollu söylemenin de küfür olduğu hususunda ümmet arasında görüş ayrılığı yoktur. Tahkik, ilim ve hakkın; şaka ve ciddiyetsizlik ise batıl ve cehaletin kardeşidir. İlim adamlarımız derler ki: (Bu konuda isterseniz) yüce Allah'ın: "Sen bizi ataya mı alıyorsun dediler. O: Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, dedi" (el-Bakara, 2/67) buyruğuna bakabilirsiniz.
3. Şaka ve Ciddiyetsizliğin Çeşitli Hükümlere Etkisi:
İlim adanılan şakanın, ahş-veriş, nikâh ve boşama gibi sair hükümlerde etkisi hususunda üç ayrı görüş ortaya atmışlardır.
Bir görüşe göre kayıtsız ve şartsız olarak şaka yollu söylenen bu sözler bu hükümlerde bağlayıcı değildir.
İkinci görüş, mutlak olarak bağlayıcıdır.
Üçüncü görüş ise, alış-veriş ile diğer hükümler arasında fark gözeten görüştür. Buna göre nikâh ve talakta bağlayıcıdır. Bu, talak hususunda tek bir görüş olarak Şafiî'nin görüşüdür, alış-verişte ise şakanın bağlayıcı bir hükmü yoktur.
Malik ise, "Muhammed'in Kitab"mda şöyle demektedir: Şaka ve eğlenen kimsenin nikâhı bağlayıcıdır. Ebu Zeyd, Îbnü'l-Kasmı'dan "el-Utebiye"dt bağlayıcı olmadığını nakletmektedir. Ali b. Ziyad ise, bu durumda nikâh önce de olsa, sonra da (farkedilse) fesh edilir.
Şakalaşan kimsenin satışı hususunda Şafiî'nin iki görüşü vardır. Bizim (Malikî) mezhebimizin ilim adamlarının görüşlerinden de bu şekilde iki görüş çı-kartıiabilir. İbnü'l-Münzir ise, boşamanın ciddisinin de şakasının da aynı olduğu hususunda icma bulunduğunu nakletmektedir. Mezhebimize mensup müteahhir kimi ilim adamı da şöyle demiştir Her iki taraf da nikâhta olsun ahş-verişte olsun şaka yollu söylediklerini ittifakla belirtirlerse bağlayıcı olmaz. Ancak, bu konuda aralarında ayrılık doğarsa, ciddi olduğu şaka olduğu iddiasına baskın kabul edilir.
Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Dârakutnî, Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet ederler: Rasûlullah (sav.) buyurdu ki: "Üç şey vardır ki bunların ciddisi de ciddidir, şakaları da ciddidir: Nikâh, boşama ve ricat." Tîrmizî der ki: Bu, hasen, garip bîr hadistir. Peygamber (sav) ashabından olsun, diğerlerinden olsun, İlim ehlince uygulama da buna göredir.
Derim ki: Evet, hadiste bu şekilde: "...ric'at" ifadesi de geçmektedir. Ma-lik'in Muvattaı'nda ise Yahya b. Saıd'den, o, Said b. el-Müseyyeb'den şöyle dediği nakledilmektedir: "Üç şey vardır ki, bunlarda oyun olmaz. Nikâh, talak ve köle azad etmek."[399] Ali b. Ebi Talib, Abdullah b. Mes'ud ve Ebu'd-Der-dâ'dan da böyle rivayet edilmiş ve onların hepsi şöyle demişlerdir: Üç şey vardır ki bunlarda eğlenme de olmaz, geri dönüş de olmaz. Eğlensin diye de bunları yapan, ciddi olarak da bunları yapan (aynı durumdadır): Nikâh, talak ve köle azad etmek.
Said b. el-Müseyyeb'den, Hz. Ömer'in şöyle dediğini nakletmektedir: Dört şey vardır ki bunlar herkesin hakkında caiz (geçerli )dirl er: Köle azadı, boşama, nikâh ve adaklar. Dahhak'dan da şöyle dediği nakledilmektedir: Üç şey vardır ki, bunlarda oyun olmaz. Nikâh, boşama ve [400]adaklar.
66. Özür dilemeyin. Siz iman ettikten sonra gerçekten kâfir oldunuz. İçinizden bir grubu affetsek bile, günahkâr kimseler oldukları İçin diğer bir grubu azaplandıracağız.
Yüce Allah'ın: "Özür dilemeyin. Sias, iman ettikten sonra gerçekten kâfir oldunuz" buyruğu azar olmak üzere söylenmiş bir sözdür. Şöyle bu-yurulmuş gibidir: Fayda vermeyecek bir iş yapmaya kalkışmayın. Bundan sonra haklarında kâfir oldukları ve günahlarından dolayı özür dilemenin Fayda sağlamayacağı hükmü verilmektedir.
"Özür diledi" ifadesi, mazereti oldu anlamınadır. Şair Lebîd şöyle der:
"Tam bîr yıl ağlayan bir kimse, artık özür dilemiş (mazereti kabul edilmiş) olur."
Özür dilemek O'tizâr) ise, (kalpte) duyulan (olumsuz duyguların izlerini, etkilerini silmek demektir. Mesela; "Evlerin izleri silindi, gitti," denilir. İ'tizar da silinip gitmek manasınadır. Şair der ki:
"Yoksa aen, el-Vedkâ (denilen yer, ya da kum tepesin) de alışageldiğin İzlerin silinip gittiği yerin alametlerini biliyor muydun?"
İbnü'l-A'râbî der ki: Bu kelimenin asıl anlamı kesmektir. Ona, itizar ettim demek, onun kalbinde bulunan (bana karşı) olumsuz duygulan kestim, sona erdirdim demektir. Sünnet edildiği vakit çocuktan kesilen et parçacığına; denilmesi de buradan geldiği gibi, kız çocuğunun sünnet edilmesi halinde kesilen et parçacığına da; Yüce Allah'ın: "İçinizden bir grubu affetsek bile günahkâr kimseler oldukları için diğer bir grubu azaplandıracağız" buyruğu ile ilgili olarak denildiğine göre bunlar üç kişi idiler. İkisi alay etmiş, bir diğeri de gülmüştü. Af olunan kişi, gülen ve herhangi bir söz söylemeyen kişi idi.
"Grup" (anlamı verilen: taife), topluluk, cemaat demektir. Bir kişiye de mana itibariyle "taife" denilebilir. İbn'ul-Enbârî der ki: Bazan çoğul anlam ifade eden bir lafız tek kişi hakkında da kullanılır. Mesela: "Filan kişi katırlarla çıktı," demek gibi. Yine der ki: "Taife" kelimesi ile tek kişi kastedilecek olursa, sonundaki "yuvarlak te"nin mübalağa için gelmesi de mümkündür.
Affedilen kişinin adı hakkında farklı görüşler vardır İbn İshak adının, Mah-şî b. Humeyyir olduğunu söylerken, İbn Hişam, adının İbn Mahşî olduğu söylenmektedir, der. Halife b. Hayyât ise "Tarihimde bunun adı, Muhâşin b. Humevyir'dir demektedir. İbn Abdi'1-Berr ise, Muhâşin el-Himyerî olduğunu zikrederken, es-Süheylî ise, Muhaşşin b. Humeyyir olduğunu belirtmektedir. Hepsi de bu kişinin Yemame'de şehid düştüğünü naklederler. Bu kişi tevbe etmiş ve ona Abdurrahman adı verilmişti. O da şehid olarak öldürülüp, kabrinin nerede olduğunun bilinmemesi için Allah'a dua etmişti. Bunun, o vakit münafık mı, yahut müslüman mı olduğu hususunda da farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre önce münafıktı, daha sonra samimi bir şekilde tevbe etti. Bir diğer görüşe göre ise müslümandi. Ancak, münafıkların sözlerini işitince bundan dolayı gülmüş, münkerlerini değiştirmemişti.
Similar topics
» Mâide Sûresi'nin 35'inci ve Tevbe Suresi’nin 119'uncu âyet-i kerîmeleri tefsiri / on ayrı tefsirden ve şianın yorumuyla
» FATİHA SURESİ TEFSİRİ
» 104. HÜMEZE SÛRESİ Tefsiri
» Tekasür Suresi Celal bin Said Tefsiri
» Fil Suresi,Kırık Meal ve Tefsiri
» FATİHA SURESİ TEFSİRİ
» 104. HÜMEZE SÛRESİ Tefsiri
» Tekasür Suresi Celal bin Said Tefsiri
» Fil Suresi,Kırık Meal ve Tefsiri
HİCRET :: Kuranı Kerim :: Meal, Tefsir
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz