HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Kıyametin Büyük Alametleri

Aşağa gitmek

Kıyametin Büyük Alametleri  Empty Kıyametin Büyük Alametleri

Mesaj  abdullah Ptsi Ağus. 02, 2010 9:44 pm


1. Mehdi (Aleyhi's-Selam) ın Gelmesi
2. Mesih Deccal’in Gelmesi
3. İsa Mesih (Aleyhi's-Selam)'ın Yeryüzüne İnmesi,
İsa (Aleyhi's-Selam)'ın Nitelikleri
4. Ye’cüc ve Me’cüc’ün Ortaya Çıkışı
5. Üç Büyük Çöküntü (Hasıf)
6. Duhân (Duman)
7. Güneşin Batıdan Doğması
8. Dabbetü’l-Arz’ın Ortaya Çıkması
9. İnsanları Önüne Katıp Sevk Eden Ateş

Bunlar kıyametin kopmasına yakın görülecek olan büyük olaylardır.
Kur’an’da ve hadis kitaplarında bu alametler zikredilmesine karşın hangi sırayla meydana geleceğini beyan eden açık bir delil yoktur. Bu alametler farklı hadislerde, belli bir sıra takip edilmeden toplanmıştır. Hatta aynı sahâbîden rivayet edilen aynı lafızlı iki hadiste bile alametlerin sıralaması farklılık arz etmektedir. Öyleyse alametlerin meydana geliş sırası, farklı rivayetlerdeki geliş şekliyle olayların birbirinin peşi sıra olmasına göre bilinir. Aynı şekilde ilk olan alametler hususunda da alimler arasında görüş farklılıkları vardır.

Bütün rivayetler bir araya getirildiğinde Şerafettin Hasan b. Muhammed et-Tıybî (Rahmetullahi Aleyh) in şu görüşü ve tasnifi haklılık kazanmaktadır:

“Kıyametin (büyük) alametleri iki sınıftır:

a) Kıyamete yakın olanlar;

(1) Deccal’in ortaya çıkması,

(2) İsa (Aleyhi's-Selam) ın yeryüzüne inmesi,

(3) Ye’cüc ve Me’cüc kavimlerinin yeryüzünü istila etmeleri,

(4) Üç ayrı kara parçasının yere batması,

b) Kıyametten hemen önce ortaya çıkanlar;

(1) Dumanın ortaya çıkması,

(2) Güneşin batıdan doğması,

(3) Dabbetü’l-Arz’ın ortaya çıkması,

(4) İnsanları önüne katıp sevk eden bir ateşin ortaya çıkışı.”[1]

Buna göre Tıybî, bu alametleri ikiye ayırarak sıralamaktadır ki, bu gerçekten ince ve güzel bir taksimdir. Kıyamete yakın olan alametlerin görüldüğü birinci kısım, tevbe edip Allah’a dönmeleri konusunda insanları uyarmaktadır. O vakitte insanlar henüz mü’min ve kafir olarak ayrılmazlar. İkinci kısım ise, kıyametten hemen önce olacak alametleri içermektedir. O vakitte insanlar mü’min ve kafir olarak ayrılmaya yeni yeni başlayacaklardır.

Nitekim duman çıktığında mü’minler onun tesiriyle nezle olacak, kafirler ise şişeceklerdir. Sonra güneşin batıdan doğmasıyla tevbe kapısı kapanacak ve kafir kişinin iman etmesi veya tevbe edenin tevbesi artık ona fayda vermeyecektir. Bundan sonra Dabbetü’l-Arz ortaya çıkacak ve insanlardan kimin mü’min kimin kafir olduğu anlaşılacaktır. Çünkü o hayvan kimin mü’min kimin kafir olduğunu açıkça söyleyecektir. En son olarak da, Yemen’den bir ateş çıkacak ve insanları, son nefeslerini verecekleri ve de mahşer alanı olan Şam’a sevk edip orada toplayacaktır.

Bu sekiz alametten önce Mehdi (Aleyhi's-Selam) gelecek, mü’minler Deccal’i öldürmek için onun etrafında toplanacaklar, sonra İsa (Aleyhi's-Selam) inecek ve Mehdi’nin arkasında ona uyarak namaz kılacaktır.

Bu büyük alametlerden ilki görülmeye başlandı mı, diğerleri de ard arda görülür. Bu hususta Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle demektedir:

“Alametlerin birbiri arkasından gelmesi, aynı ipte dizili incilerin peş peşe dökülmesi gibidir.”[2]

“Alametler ipte dizili inci gibidir. Eğer ip koparsa (ilk alamet görülürse) hepsi tek tek dökülür.”[3]

Özellikle İsa (Aleyhi's-Selam) ın ölmesiyle kıyametin kopması arasındaki alametler çok kısa bir zaman içinde olacaktır.

1. Mehdi (Aleyhi's-Selam) ın Gelmesi

Ahir zamanda Muhammed b. Abdullah isimli Ehli Beyt’ten birisi, doğu tarafından çıkacak ve Allah onunla bu dini güçlendirecektir. O kişi Fatıma (Radıyallahu Anha) nın soyundan, Hasan (Radıyallahu Anhuma) yoluyla gelir. Alnı şakaklarına kadar açık, burnu uzun ve kıvrık, uç tarafı ince ve ortası kemerlidir.

Doğu tarafından, bayrakları siyah olan bir topluluk onun zaferine yardımcı olacak, onun alt yapısını kuracak ve ordusunu oluşturacaktır.

Allah (Azze ve Celle) bir gecede Mehdi (Aleyhi's-Selam) ı ıslah eder ve eski halinden başka bir hale çevirir. O insanların arasında anlaşmazlıkların ve depremlerin olduğu bir zamanda ortaya çıkacaktır. Yeryüzü ondan önce zulüm ve haksızlıklarla dolu olduğu gibi, onun gelmesiyle adalet ve doğrulukla dolacak, gökte ve yerde bulunan herkes ondan razı olacaktır. Yedi sene idarede bulunacak, onun zamanında Allahu Teâlâ bol yağmur yağdıracak, yerden de bolca ürün çıkacak, mal sayılamayacak kadar çoğalacak ve ümmet arasında eşit olarak paylaştırılacaktır. İsa (Aleyhi's-Selam) gökten inince onun arkasında namaz kılacaktır. [4]

Mehdi (Aleyhi's-Selam) ın gelişiyle ilgili hadisler manevi mütevatir derecesinde olup Ehli Sünnet alimlerine göre onun gelmesine iman etmek vaciptir. Bu hadisleri Muhammed b. Cafer el-Kettanî, ‘Mütevatir Hadisler’ ismiyle tercüme edilen kitabında (s.534-536) derlemiştir.

2. Mesih Deccal’in Gelmesi

Mesih kelimesinin 50 civarında ayrı manası vardır. Bunların içinde ‘doğru söyleyen’ ile ‘saptıran yalancı’ gibi birbirinin zıddı manalar da vardır.

Allahu Teâlâ iki tane mesih yaratmıştır ki, biri diğerinin zıddıdır: Mesih İsa (Aleyhi's-Selam) doğru söyleyen ve insanlara doğru yolu gösterendir. Mesih Deccal ise, insanlık için yaratılmış en büyük fitnelerden birisi olup çok yalan söyleyen ve insanları saptırandır. Ona mesih denme sebebi iki gözünden birinin silik olması veya yeryüzünün tamamını kırk günde dolaşarak ayak basmadık bir yer bırakmayacak olması da olabilir.

Deccal ise, mübalağalı ism-i fail olup anlamı, görülmemiş ve duyulmamış yalanlar söyleyerek hakkı batıla karıştıran, gerçeği ters çeviren demektir.

Deccal denilince akla, çok yalan söyleyen kişi gelmekle beraber asıl kastedilen kıyametin kopmasından önce ortaya çıkıp insanları olağanüstü haller göstererek saptıracak olan ademoğullarından bir insandır. İnsanlar onu bilsinler ve sakınsınlar diye birçok özellikleri Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tarafından bizlere bildirilmiştir. Bunlar şöyledir:

Kırmızı yüzlü, iri yarı, kısa boylu, bacak arası açık, kalın boyunlu, alnı açık, bol ve kıvırcık saçlı, sevimsizce, genç ve eğri bir adamdır. Sağ gözü şaşıdır, çukur ve tümsek olmayan bir halde silme düzdür. Sol gözünün üzerinde de görmeye engel olan kalın bir perde vardır. Alnında ‘KAFİR’ anlamında ‘ك ف ر ’ harfleri vardır ki, bunu okuma bilen bilmeyen her Müslüman okuyabilir. Kendisi kısır olup çocuğu olmayan bir Yahudidir.[5]

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Muaz (Radıyallahu Anh) ın rivayet ettiği bir hadiste kıyametin alametlerinden dördünün sırasını şöyle haber vermiştir:

“Beytü’l-Makdis’in imarı Medine’nin harabına, Medine’nin harabı büyük savaşın çıkışına, büyük savaşın çıkışı İstanbul’un fethine, İstanbul’un fethi de Deccal’ in çıkışına delalet eder.”[6]

Deccal’in ortaya çıkışı ile öldürülüşü arasında cereyan edecek olaylar ise şunlardır:

Şam ile Irak arasında (Horasan’da) ortaya çıkar, İsbehan Yahudilerinden 70.000 (yetmiş bin) kişi ona tâbi olur. Yeryüzünde 40 (kırk gün) kalır ve iki mukaddes belde olan Mekke ile Medine dışında ayak basmadık bir yer bırakmaz. Bu kırk günden birincisinin uzunluğu bir sene gibi, ikincisinin uzunluğu bir ay gibi, üçüncüsünün uzunluğu bir hafta gibi ve kalan günler de bilinen günler gibidir.

Dolaştığı beldelerde insanları kendisinin ilahlığını tanımaya davet eder, davetine inanalar için göğe emreder de yağmur yağar, toprağa emreder de her türlü bitkiyi çıkarır. Davetini kabul etmeyenlere şiddetli musibetler ve kıtlık isabet eder. Deccal bir harabeliğe uğrayarak içindeki hazineleri çıkarmasını emreder. Bunun üzerine oranın hazineleri, bal arılarının arı beyinin peşinden gittiği gibi Deccal’in peşi sıra giderler.

Onun yanında ekmekten ve etten dağlar ile iki tane akarsu vardır ki, bunlardan birisi beyaz bir su, diğeri de alevlenen bir ateştir. Halbuki bunların aslı tam tersi olup ateş gibi olan serin bir su, su gibi olan da bir ateştir. Deccal genç bir mü’mini öldürüp diriltir. Ancak o genç, onun yalancı Mesih Deccal olduğunu ilan eder, buna karşın Deccal ona bir daha zarar veremez. Nihayet İsa (Aleyhi's-Selam) gökten iner ve Beytü’l-Makdis (Kudüs) civarında onu öldürerek bu büyük fitneyi ortadan kaldırır.[7]

Deccal ortaya çıktığında şerrinden korunmak için şunlar yapılmalıdır:
a) Farz namazın sonunda selam vermeden hemen önce ‘Allahümme euzu bike min azabi’l-kabri ve azabin-nar ve fitneti’l-mahya ve’l-memat ve şerri’l-mesihid-deccal.” (Allah’ım! Kabir azabından, cehennem azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden ve Mesih Deccal’in şerrinden Sana sığınırım.) duasını okuyarak Deccal’in şerrinden Allah’a sığınılmalı,[8]

b) Ondan uzak durulmalı,

c) Karşılaşmaktan kaçılamamışsa davetine uyulmamalıdır. Çünkü onun iddia ettiği gibi bir ilah olmadığına dair çokça alamet vardır. (Gözünün şaşı olması, bir insan oluşu, alnında ‘kafir’ yazması, genci öldürememesi vb.)

d) Ateşine girmek ya da suyundan içmek zorunda kalınırsa ateşine girilmelidir.

e) Kehf Sûresi’nin ilk 10 ayeti ezberlenmeli ve o görüldüğünde Kehf Sûresi okunmalıdır. Bunlar da onun şerrinden korunmaya yardımcıdır.[9]

Mesih Deccal’in kıyamete yakın bir vakitte ortaya çıkacağı ve bazı harikuladelikler göstereceği ile ilgili hadisler mütevatir olup Kettanî, ‘Mütevatir Hadisler’ de (s.541) bu hadisler hakkında bilgi vermiştir.

3. İsa Mesih (Aleyhi's-Selam) ın Yeryüzüne İnmesi

Mesihlerin ikincisi, Allah’ın babası olmaksızın Meryem (Aleyhe's-Selam) dan doğmasını takdir ettiği, Allah’ın kelimesi ve kendinden bir ruh olan[10] İsa (Aleyhi's-Selam) dır. Bilindiği gibi o, Ben-i İsrail’e (Yahudilere) gönderilen nebilerden birisiydi. Onlar birçok nebiyi öldürdükleri gibi onu da öldürmek istediler. Ancak Allahu Teâlâ buna müsaade etmedi ve onu kendi katına yükseltti. Allahu Teâlâ, Kur'an-ı Kerim’de İsa (Aleyhi's-Selam) ın öldürülmediğini ve çarmıha gerilmediğini, başka birinin ona benzetildiğini ve o benzetilen kişiyi öldürdüklerini, Allah’ın İsa’yı kendine yükselttiğini, dolayısıyla halen diri olduğunu haber vermekte, onun kıyametin yaklaşması hakkında bir alamet olduğunu bildirmektedir:

﴾ ‘Biz Allah’ın Rasûlü olan Meryem oğlu İsa’yı öldürdük.’ demelerinden dolayı (Yahudileri yıldırım çarptı). Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat (o öldürdükleri) kendilerine (İsa’ya) benzetildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana kuşku içindedirler. Bu hususta tam bir bilgileri yoktur, sadece zanna uyuyorlar. Onu yakînen öldürmediler.

Bilakis Allah onu kendisine yükseltti. Allah Azîz’dir, Hakîm’dir.﴿ [11]

﴾ Muhakkak ki o (İsa), kıyamet saati için bir bilgidir…﴿ [12]

İsa (Aleyhi's-Selam) hakkında Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den varid olan hadis-i şeriflerden anlaşıldığına göre; kıyamet saati yaklaşıp Deccal ortaya çıktığı esnada İsa (Aleyhi's-Selam) bir sabah vakti adaletli bir hakem olarak Şam’ın doğusundaki beyaz bir minarenin yanına, ellerini iki meleğin kanatlarına koyarak inecek, Müslümanların imamının arkasında sabah namazını kılacak, Mesih Deccal’i öldürecek ve Müslümanlar onun taraftarı olan Yahudilerin köklerini büyük bir savaş neticesinde yeryüzünden sileceklerdir.

İsa (Aleyhi's-Selam), yeryüzünde Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in şeriatı ile hükmederek Hıristiyanların tazim ettikleri haçı kıracak, aslen yenmesi haram olan ve Hıristiyanlarca etinin yenmesi helal sayılan domuzu öldürecek ve cizyeyi kaldıracaktır. Çünkü Ehli Kitabı İslam dinine zorlayacak, aksi takdirde cizyeyi kabul etmeyip onlarla İslam üzere savaşacaktır. Allah onun zamanında İslam dışındaki tüm dinleri ortadan kaldıracak ve İslam yeryüzündeki tek din olacaktır.

İsa (Aleyhi's-Selam), Ye’cüc ve Me’cüc kavimlerine karşı Müslümanları bir kaleye sığındıracak ve Allahu Teâlâ, onun duasının bereketiyle o iki kavmi bir gecede helak edecektir.

İsa (Aleyhi's-Selam) yeryüzünde toplam kırk sene kalacak, bu dönemde dünya bolluk ve bereketle, huzur ve asayişle dolacak, kimse kabul etmeyecek derecede mal çoğalacak, vahşi hayvanlarla evcil hayvanlar ve insanlar bir arada yaşayacak, kimse kimseye rahatsızlık ve zarar vermeyecektir. İsa (Aleyhi's-Selam), umre ve hac ibadetlerini yerine getirmek için telbiye getirecektir.[13] Eceli geldiğinde de vefat edecek ve Müslümanlar ona cenaze namazı kılacaklardır.[14]

İsa (Aleyhi's-Selam) ın Nitelikleri

O, hamamdan yeni çıkmış gibi kızıl, buğday tenli, esmerlerin en güzelinden, kıvırcık uzun saçlı, saçları taranmış, orta boylu ve geniş göğüslüdür. Yeryüzüne indiği anda üzerinde sarımsı iki parça elbise bulunacak, başını eğdiğinde su damlayacak ve başını kaldırdığında su damlacıkları inci taneleri gibi dökülecektir. Nefesi, gözünün gördüğü yere kadar yayılacak olup onun nefesini hisseden her kafir derhal ölecektir. Beytü’l-Makdis’e yakın ve bilinen bir belde olan Lüdd Kapısı civarında Deccal ile karşılaştıklarında, Deccal tuzun suda eridiği gibi eriyecek ancak İsa (Aleyhi's-Selam) onu kendi elleriyle öldürecektir.

İsa (Aleyhi's-Selam) ın yeryüzünde kalacağı süre hakkında sahih olarak iki rivayet vardır: 7 ve 40 sene. Alimler bu rivayetlerin arasını şöyle cem etmişlerdir:

İsa’nın göğe yükseltildiğinde 33 yaşında olduğuna dair rivayetler vardır. Dünyaya inmesinden sonra ise yedi sene daha kalacak ve toplam ömrü kırk yaş olacaktır, Allahu a’lem.[15]

Mehdi (Aleyhi's-Selam) ın gönderilişi ve Deccal’in ortaya çıkması ile ilgili hadisler gibi İsa Mesih (Aleyhi's-Selam) ın yere inişiyle ilgili hadisler de mütevatir olup Kettanî, ‘Mütevatir Hadisler’ de (s.542-543) bu hadisler hakkında bilgi vermiştir. Dolayısıyla bu hadislere iman edip kabullenmek vaciptir, inkar etmek ise kişinin durumunu tehlikeye düşürür.

Bununla beraber tarih boyunca ümmetin önemli bir kesimi tarafından yapıldığı gibi; Mehdi’nin gönderilişi ve İsa (Aleyhi's-Selam) ın yeryüzüne inişi ile ümmetin toparlanma sürecine girecek olması uyuşukluk ve tembelliğe bir kalkan yapılmamalı, İslam’ın bize öğrettiği gibi ümmet bilincini yayarak ve yaşatarak bir duvarın tuğlaları gibi olmaya gayret gösterilmeli ve:

﴾ Mü'minler ancak kardeştirler…﴿ [16] emr-i ilahîsi daima şiarımız olmalıdır.

4. Ye’cüc ve Me’cüc’ün Ortaya Çıkışı

Allahu Teâlâ, İsa (Aleyhi's-Selam) ın eliyle Deccal fitnesini ortadan kaldırdıktan sonra diğer büyük bir fesat daha ortaya çıkacaktır ki o da, Ye’cüc ve Me’cüc isimli iki kavmin yeryüzünü istila etmeleridir. Bu olay İsa (Aleyhi's-Selam) henüz hayattayken olacaktır.

Allahu Teâlâ, Kur'an’da iki yerde bu iki kavimden bahsetmektedir.[17] Tefsirlerde aktarılan bilgilere göre[18] Ye’cüc ve Me’cüc kavimlerinin soyu Nûh (Aleyhi's-Selam) ın oğlu Yafis’e dayanmaktadır. Nitekim Müsned’de rivayet edilen bir hadiste:

“Nuh’un çocukları üç tanedir: Sâm, Hâm ve Yâfis. Sâm Arapların atası, Yâfis Rumların (Türklerin) atası ve Hâm da Habeşlilerin (Sudanlıların) atasıdır.”[19] buyrulmuştur.

Kehf Sûresi’nde anlatıldığı gibi, Zü’l-Karneyn (Aleyhi's-Selam) hemen hemen hiç söz anlamayan bir kavme uğradı. Bu kavim kendilerine zarar veren Ye’cüc ve Me’cüc kavimlerini ona şikayet ettiler ve onlarla kendi aralarına onların geçmelerini engelleyecek tarzda bir set yapmasını istediler. Bunun üzerine Zü’l-Karneyn (Aleyhi's-Selam) geçidin iki yanına genişliğine ve yüksekliğine dolduracak şekilde demir kütlelerini yığdırtarak bunları yaktırdı. Nihayet demirler kor halini alınca erimiş bakır istedi ve o korun üzerine döktürdü. Nihayet bu, Ye’cüc ve Me’cüc kavimlerinin delmeye ve aşmaya güç yetiremeyecekleri şekilde muhkem bir set oldu.

Katade (Rahmetullahi Aleyh) bu settin çizgili bir elbise gibi olduğunu, bir kısmının siyah ve diğer kısmının kırmızı renkli olduğunu söylemiştir.[20]

H.227-232 yılları arasında halifelik yapan Zalim Harun el-Vâsık iktidarı döneminde bazı emîrlerini bir akıncı birliği ile beraber bu setti görmek üzere gönderdi ve yerini tespit etmelerini istedi. Onlar uzun mesafeler katederek onu buldular: Set fevkalade yüksek ve erişilmez idi, ona ve çevresindeki dağlara güç yetirilemeyecek gibiydi. Oranın yapısı demir ve bakırdandı, üzerinde büyük kilitler olan büyükçe bir kapısı vardı, oradaki burçlardan birinde kerpiçler ve işçi kalıntıları mevcuttu, settin yanında da komşu krallıklardan bekçiler bulunmaktaydı. Bu birliğin oraya gidişi ile memleketlerine dönüşü arası iki seneden fazla sürmüştü.[21]

Bu iki kavim o günden beri bu seddi delmeye çalışmaktadırlar. Her gün seddi bir miktar delerler. Nihayet güneş ışığını görmeye yaklaşınca başlarındaki amirleri:

-Kazıyı bırakıp dönün, kalanı yarın kazarız, der. Allah (Celle Celaluhu) da seddi eskisi gibi sağlam hale getirir. Allah’ın dilediği vakte kadar bu olay sürekli tekrar eder. Nihayet onların vakitleri tamamlanıp Allah onları insanların üzerine göndermeyi dilediğinde onlar seddi yine kazarlar ve delme işini tamamlamaya yaklaştıklarında amirleri:

-Kazmayı bırakıp dönün, inşaallahu Teâlâ (Allahu Teâlâ dilerse) yarın kazarsınız, diyerek istisnada bulunur. Ertesi gün seddin yanına vardıklarında onu inşa olmuş halde değil de bıraktıkları gibi bulurlar ve seddin kalanını kazarak yeryüzü halkının üzerine saldırırlar.

Bu esnada Allahu Teâlâ İsa (Aleyhi's-Selam) a:

-Ben şimdi Bana ait olan birtakım kullar çıkardım. Hiç kimsenin onlarla savaşmaya gücü yetmez. Bu sebeple sen yanındaki kullarımı Tûr Dağı’na sığındır ve orayı onlar için sağlam bir sığınak ve kale yap! diye vahyeder.

Seddi delen Ye’cüc ve Me’cüc kavimleri insanlara saldırırlar, canlarını ve mallarını ifsad ederler, yeryüzündeki bütün suları içerler. Hatta bu iki kavim şu an İsrail sınırları içinde Hayfa kentinin doğusunda bulunan Taberiye Gölü’ne uğrar ve suyunu içmeye başlarlar. Kalabalığın sonu oraya uğrar, su bulamayınca şaşırırlar da:

-Yemin olsun bir zamanlar burada su vardı, derler. Onlar öyle kalabalıktırlar ki, Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onların kalabalıklığını bize bir kutsî hadiste şöyle tasvir eder:

“-Cehenneme gönderileceklerin miktarı her 1000 kişiden 999’udur (999/1000). Ashâbın:

-(Geriye kalan) o binde bir (1/1000) hangimiz olabilir? sorusuna Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle cevap vererek ümmetini sevindirmiştir:

-Sevinin, sizden her bir kişiye karşılık Ye’cüc ve Me’cüc’den 999 kişi (vardır). Sizler mahşer halkının toplamı içinde beyaz bir öküzün derisindeki siyah bir tüy veya siyah bir öküzün derisindeki beyaz bir tüy mesabesindesiniz…”[22]

Bu iki kavim yeryüzüne hakim olurlar. En son olarak İsa (Aleyhi's-Selam) ve yanındakileri Tûr Dağı’nda kuşatıp oraya hapsederler. Öyle ki, yiyecek ve içeceklerin tükenmesi, temin de edilememesi sebebiyle o Müslümanların her birine verilecek bir öküz kafası yüz altından değerli olacaktır.

Yeryüzü halkının işini bitirdiklerine kanaat edildiğinde Ye’cüc ve Me’cüc kavminden bir kişi:

-Şu yeryüzü halkının işini bitirdik, şimdi gökyüzü halkıyla savaşacağız, der. Onlardan birisi mızrağını göğe doğru fırlatır ve Allah’ın dilemesiyle o mızrak kana bulanmış olarak yere düşer. Bunun üzerine onlar büyüklenerek:

-Gökyüzü halkını da öldürdük, derler. Müteakiben İsa (Aleyhi's-Selam) ve arkadaşları Allahu Teâlâ’ya dua ve niyazda bulunurlar da, Allahu Teâlâ o iki kavmin üzerine, boyunlarına musallat olacak deve ve davarların burunlarında bulunan bir kurtçuk gönderir. Bu kurtçuklar onları boğazlarından yakalar. Onlar çekirge sürüsünün ölümü gibi ölürler ve birbirlerinin üstüne yığılıp kalırlar.

Ertesi gün onların helak oldukları anlaşılınca İsa (Aleyhi's-Selam) ve arkadaşları sığındıkları kaleden inerler. Yeryüzünde bu iki kavmin fertlerinin yağlarının ve pis kokularının doldurmadığı bir karış yer bulunmaz. Müslümanlar ellerinde kalan hayvanları salıverirler ancak o iki kavmin leşleri dışında bir yiyecek bulamazlar. Onların leşlerini yiyerek ot yiyip semizlendikleri gibi semizlenirler ve memeleri sütle dolar. Müslümanlar onların ok, yay ve kalkanlarından yedi yıl boyunca ateş yakarlar.

İsa (Aleyhi's-Selam) ve arkadaşları Allah’a niyazda bulunurlar ve Allah birtakım kuşlar gönderir. Bu kuşlar o kokmuş cesetleri Allah’ın dilediği bir yere taşırlar. Sonra Allahu Teâlâ şiddetli bir yağmur gönderir, o yağmur her tarafı yıkayıp temizler, ayna gibi parlatır. Sonra yere:

-Ürünlerini bitir, bereketini geri getir, denilir. Öyle ki, bir kalabalık bir tek nar ile doyar, onun kabuğunun altında gölgelenir. Süt bereketlenir de bir sağmal hayvandan sağılan süt kalabalık bir cemaate yeter. Bolluk ve bereket yeniden çoğalır, huzur ve asayiş artar. İsa (Aleyhi's-Selam) vefat eder, halk onun üzerine cenaze namazını kılar. İnsanlar bu haldeyken Allahu Teâlâ tatlı bir rüzgar gönderir, o rüzgar Müslüman olan insanları koltuk altlarından yakalar ve ruhlarını alır. Artık geriye kıyametin tepelerine kopacağı en şerli insanlar topluluğu kalır.[23]

5. Üç Büyük Çöküntü (Hasıf)

Kıyametin kopmasından önce vuku bulacak on büyük alametin zikredildiği hadiste üç büyük hasıftan bahsedilmekte, ancak bunun teferruatı hakkında pek bilgi verilmemektedir.[24]

Hasıf, yere batma ve yerin çökmesi şeklinde olur. Nitekim eski ümmetlerden bazısı işledikleri günahlardan dolayı yere batırılarak cezalandırılmıştır. Kibirli bir şekilde yolda yürürken yere batırılan ve kıyamet gününe kadar da batırılacağı haber verilen kişi de bu şekilde cezalandırılanlardandır.[25]

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in haber verdiğine göre bu ümmetten de yere batırılarak cezalandırılacak olanlar bulunacaktır ki, bunlar kaderciler ve zındıklardır.[26]

Kıyametin büyük alametlerinden biri olarak zikredilen bu hasıf, yerin çökmesi şeklinde olacaktır. Bu çöküntülerden birisi yeryüzünün doğusunda, diğeri batısında ve üçüncüsü de Arap Yarımadası’nda olacaktır. Bu çöküntüler henüz gerçekleşmemiştir, şimdiye kadar gerçekleşen irili ufaklı çöküntüler küçük çöküntü kısmından olup küçük alametler kısmındandır, Allahu a’lem.

6. Duhân (Duman)

İnsanların alışkın olmadığı alametlerin ilki olan duman hakkında Allahu Teâlâ, Kur'an-ı Kerim’de Duhân Sûresi’nde şöyle buyurmaktadır:

﴾ Göğün, insanları bürüyerek açık bir duman çıkaracağı günü gözetle! Bu, elem verici bir azaptır. (İşte o zaman insanlar):

-Rabbimiz! Bizden (bu) azabı kaldır, doğrusu biz artık iman edenleriz (derler).﴿ [27]

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de bu duman hadisesinden çeşitli kereler bahsetmiş ve kısmen teferruatını haber vermiştir. Buna göre kıyamete yakın bir vakitte apaçık olacak ve herkes tarafından görülecek bir duman gökle yer arasında meydana gelerek insanları saracaktır. Bu duman sebebiyle insanlar azap duyacaklar, mü’minler nezleye tutulmuş gibi olacaklar, kafirlerin de nefesleri kesilecek, şişecekler, kızaracaklar ve sonunda duman kulaklarından çıkacaktır. Bir rivayete göre bu duman yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Neticede insanlar, bunun Allah tarafından kendilerine gönderilen bir ikaz ve azap olduğunu anlayacaklar, akabinde bu azabı kaldırması için Allah’a dua edeceklerdir.

﴾ Biz azabı birazcık kaldıracağız ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz.﴿ [28] ayetinden Allahu Teâlâ’nın onlardan bu duman azabını istekleri üzere kaldıracağı, ancak onların âdetleri üzere tekrar küfre geri dönecekleri ve bu ikazı da kulak arkası edecekleri anlaşılmaktadır.

﴾ Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün (kıyamet günü), kesinlikle intikamımızı alırız.﴿ [29] ayetinden de Allahu Teâlâ’nın onları azaplandırma işini, gözlerin korkudan dışarı fırlayacağı kıyamet gününe ertelemekte olduğu anlaşılmaktadır. O şiddetli günün azabından Allah’ın rahmetine sığınırız!…[30]

7. Güneşin Batıdan Doğması

Kıyametin büyük alametlerinin yedincisi güneşin, her zamankinin aksine doğudan değil de battığı yerden doğmasıdır. Bu hususta Kadı Iyad (Rahmetullahi Aleyh) in dediği gibi; bunun gibi kıyamet alametlerine dair olan hadisler, Ehli Sünnet’e mensup bütün fıkıh, hadis ve kelam alimleri tarafından zahirî manalarıyla kabul edilmiş ve başka türlü yorumlanmamıştır.[31]

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in bildirdiğine göre, güneş batıdan doğmadan kıyamet kopmayacaktır. Güneşin battığı yer tarafında genişliği yetmiş yıllık mesafe olan bir kapı vardır ki, buna tevbe kapısı denilir. Bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar daima açık olacak ve tevbe eden herkesin tevbesi kabul edilecektir. Güneşin battığı yerden doğması hadisesi vuku bulduğunda, o kapı da kapanacak ve artık hiç kimseden tevbe kabul edilmeyecek, daha önce iman etmemiş veya imanından bir hayır elde edememiş insanların imanları kendilerine bir fayda sağlamayacaktır. Halbuki o dehşetli alameti gören bütün insanlar iman edecekler, ancak bu nafile (geçersiz) bir iman olacaktır.

Yine kavranması zor, ancak iman edilmesi vacip olan gaybî haberlerden birisi de Allah Rasûlü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in bildirdiğine göre şöyledir:

Güneş her gün battıktan sonra Arş’ın altındaki müstekarrına (karar kılma, yerleşme yeri) gider ve secde etmek için izin ister. Kendisine secde için izin verilir, secde eder ve bu halde kalır. Nihayet kendisine:

-Kalk, geldiğin yerden (geri) dön! denilir. Bu hal rutin olarak ta ki insanların her türlü çirkinliği aşikare yaptığı bir döneme kadar her gün devam eder. Belirlenen o vakit geldiğinde güneşe:

-Kalk ve battığın yerden doğ! denilir. Bunun üzerine güneş batı tarafından doğar. Bu alamete şahit olan insanların hepsi imana gelir, ancak tevbe kapısı artık kapanmıştır. İşte o gün, şu ayette bize bildirilen gündür:

﴾…Rabbinin ayetlerinden/delillerinden bazısı geldiği gün, önceden iman etmeyen veya imanından bir hayır kazanmayan kimseye (o günkü) imanı hiçbir fayda vermez.﴿ [32]

8. Dabbetü’l-Arz’ın Ortaya Çıkması

Kıyamete oldukça yakın bir vakitte ortaya çıkacak alışkın olunmayan alametlerin ikincisi, yerden bir Dabbe’nin (canlı hayvanın) bir kuşluk vakti insanların arasına çıkması ve onlarla konuşmasıdır.

Bu hususta Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

﴾ Söz aleyhlerine gerçekleştiğinde onlara yerden bir dabbe çıkartırız. O dabbe, onlara hitaben insanların ayetlerimize yakînen (kesin olarak) inanmadıklarını söyler.﴿ [33]

Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den Dabbetü’l-Arz’ın ortaya çıkacağına dair sahih rivayetler nakledilmiştir. Onlardan birisi şudur:

“Dabbe çıkar ve insanların burunlarını damgalar. Sonra o damgalananlar sizin içinizde yaşarlar. Hatta deve satın alan birine diğeri:

-Onu kimden aldın? diye sorar, o da:

-Burnu damgalı olanların birinden (aldım), der.”[34]

Ancak onun niteliği, nerede ve nasıl ortaya çıkacağı, başka neler yapacağı hakkında birbirine muhalif, sıhhatleri hakkında da fikir sahibi olamadığımız birçok rivayetler nakledilmiş ve bunlara dayalı görüşler ortaya sürülmüştür.

Hafız İbni Kesir değerli tefsirinde şöyle demiştir:

“Bu canlı, ahir zamanda insanların bozulduğu ve Allah’ın emirlerini terk ederek gerçek dini değiştirdikleri sırada ortaya çıkar. Allahu Teâlâ, onlar için yerden bir canlı çıkaracaktır. Bu canlının Mekke’den çıkacağı da, Mekke’nin dışında başka yerlerden çıkacağı da söylenmiştir. O canlı, insanlarla durumları hakkında konuşacak yani hitap edecektir.”[35]

Bu Dabbe’nin sahip olacağı söylenen vasıflardan; uzunluğunun 60 zira (~30 m.), insan yüzlü, öküz başlı, domuz gözlü, fil kulaklı, dağ keçisi boynuzlu olduğu, boynuzları arası mesafenin bir fersah (~5000 m.) olması, devekuşu boyunlu, aslan göğüslü, kaplan renkli, kedi böğürlü, koç kuyruklu, deve ayaklı oluşu, önünden kaçan kimsenin ondan kurtulamadığı, arkasından koşan kimsenin ona yetişemediği, Musa (Aleyhi's-Selam) ın asasını ve Süleyman (Aleyhi's-Selam) ın mührünü taşıması gibi hakkında söylenen şeylerden hiçbirinin delili yoktur.

Hakkında sahih bir nass gelmediği için bu konunun peşine düşmek ve kesin bir hüküm vermek doğru olmaz. Ancak bize bildirildiği kadarına iman etmeli ve teslim olmalıyız.

Aynı şekilde bu canlının akıbeti hakkında da herhangi bir delil bulunmadığı gibi, bu hususa dair bir görüşe de ulaşamadım.[36]

9. İnsanları Önüne Katıp Sevk Eden Ateş

Kıyametin büyük alametlerinin sonuncusu ise, Yemen’in Aden ile Hadramevt şehirleri civarından büyük bir ateş çıkmasıdır. Bu ateş insanları kuzeye, Şam topraklarına[37] doğru göç etmek zorunda bırakacaktır. Artık bu alametten sonra kıyamet kopacak, imtihan bitip hesap görme ve karşılıkların verileceği ebedi hayat başlayacaktır.

Bu hususta Kur'an’da bir delil bulunmamakla beraber Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:

“Sizler şu on alameti görmedikçe kıyamet kopmayacaktır: Duman, Deccal, Dabbetü’l-Arz, güneşin batıdan doğması, İsa b. Meryem (Aleyhi's-Selam) ın (yeryüzüne) nuzûlü, Ye’cüc ve Me’cüc, birisi doğuda, birisi batıda ve diğeri de Arap Yarımadası’nda olmak üzere üç yer çöküntüsü. Bu alametlerin sonuncusu ise, Yemen’den (Aden’in en uzak yerinden çıkıp insanları göç ettiren) onları haşrolunacakları yere doğru önüne katarak süren bir ateştir.”[38]

Bu hadisin şerhinde İmam Maverdî şöyle demektedir:

“Aden ve Yemen’in en uzak noktasından çıkacak olan bu ateş, hadiste açıklandığı gibi insanları haşredip toplayacaktır.”[39]

İbni Ömer (Radıyallahu Anhuma) dan rivayet edilen diğer bir hadiste ise Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kıyamet gününden önce Yemen’in Hadramevt şehrinden veya Hadramevt Denizi tarafından bir ateş çıkacak ve insanları haşredecek (toplayacak)tır. Sahâbe:

-Ya Rasûlallah! (Bu durumda) bize ne emredersin? diye sorunca Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

-Size Şam’ı tavsiye ederim, buyurdu.[40]

Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) tan gelen muttefekun aleyh[41] bir hadiste de Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“İnsanlar (dünyanın son döneminde bazı şeylere) rağbet edip (onları) isteyen ve (bazı şeylerden) korkanlar olarak üç grup halinde haşrolunurlar: (İkincisi) İkisi bir deve üzerinde, üçü bir deve üzerinde, dördü bir deve üzerinde, (hatta) onu bir deve üzerinde sevk olunurlar. Bunların kalanlarını (yani üç gruptan üçüncüsünü) ise, bir ateş haşredip toplar. Onlar nerede kaylule[42] yaparlarsa ateş de onlarla beraber kaylule yapar. Onların geceledikleri yerde onlarla beraber geceler, onların sabahladıkları yerde onlarla beraber sabahlar, onların akşamladıkları yerde onlarla beraber akşamlar.”[43]

İbni Kesir (Rahmetullahi Aleyh) in de dediği gibi bu hadiste ravilerden kaynaklanan bir hazf (eksiltme) olduğu aşikardır. Çünkü üç gruptan bahsedilmekte, ancak iki grubun durumu hakkında bilgi verilmektedir. Şu hadiste eksik olan birinci grup hakkında bilgi verilmektedir:

“İnsanlar kıyamet gününde üç grup halinde haşredilirler: Bir grup yiyeceğini yemiş, giyeceğini giymiş ve bineğine binmiştir…”[44]

Hafız İbni Kesir (Rahmetullahi Aleyh) bu hadisleri zikrettikten sonra şöyle demiştir:

“Bu hadislerde bahsedilen haşir, dünyanın son vakitlerinde mevcut olan insanların, haşir yeri olan Şam diyarında üç sınıf olarak toplanmaları demektir. Bu üç sınıftan biri yiyeceğini yemiş, giyeceğini giymiş ve bineğine binmiştir. İkinci grup bazen bineğe biner, bazen de yaya gider. Bunlar binek azlığından dolayı iki kişi bir deveye, üç kişi bir deveye ve on kişi bir deveye nöbetleşe binerler. Üçüncü gruba gelince; Aden’in derinliklerinden çıkıp insanları her taraflarından kuşatan ateş, onları önüne katıp (yaya olarak) mahşer sahasına götürür.”[45]

İmam Nevevî (Rahmetullahi Aleyh) ise şöyle demiştir:

“Alimler, bu haşrin, kıyametten ve Sûr’a üflenmesinden hemen önce, dünyanın son vakitlerinde olduğunu söylemişlerdir. Bunun delili ise, ateşin o insanlarla beraber kaylule yapması, sabahlaması ve akşamlamasıdır. (Çünkü kıyamet koptuktan sonra sabahlama, akşamlama vs. yoktur.) Müslim’in zikrettiği gibi bu, kıyamet alametlerinin sonuncusudur.”[46]

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


[1] Fethu’l-Bârî 11/352-353
[2] İbni Hibbân Sahih 1883, Mecmau’z-Zevaid 7/331, Taberânî Mu’cemu’l-Evsat, Sahihu’l-Cami 3227
[3] Ahmed 2/220 No:7040, Mecmau’z-Zevaid 7/321
[4] Bahsi geçen bu hususlar şu kaynaklardan derlenmiştir: Müslim 156/247, Ebu Davûd 4282-4285, Tirmizî 2331-2333, İbni Mâce 4082-4086, Ahmed 1/84 No:645, 3571-3573, 4098, 4279, Mecmau’z-Zevaid 7/313-314, Hâkim 4/557-558, Sahiha 711, Sahihu’l-Cami 6734-6736
[5] Bahsi geçen bu hususlar şu kaynaklardan derlenmiştir: Buhârî 6976-6980, Müslim 2933-2934, 2937, 2942, Ebu Davûd 4316-4320, Ahmed 2/291 No:7892, 4/20 No:16368
[6] Ebu Davûd 4294
[7] Müslim 2934, 2937, 2939, 2942-2944, Buhârî 6979, İbni Mâce 4072
[8] Müslim 588/131, Buhârî 1300
[9] Müslim 809/257, 2934, 2937, Ebu Davûd 4315, 4319, 4321, 4323
[10] Nisa 171
[11] Nisa 157-158
[12] Zuhruf 61
[13] Telbiye Getirmek: Hacda veya umrede ‘Lebbeyk Allahümme Lebbeyk ...’ zikrini okumaktır.
[14] Bahsi geçen bu hususlar şu kaynaklardan derlenmiştir: Buhârî 3263-3264, Müslim 155/242-246, 156/247, 2897/34, 2937/110, Ebu Davûd 4324, Ahmed 2/406 No:9259, 9630-9632
[15] Niteliklerle ilgili bu bilgilerin kaynakları şunlardır: Buhârî 3257-3259, Müslim 168/272, 169/273, 2937/110, 2940/116, Ebu Davûd 4324
[16] Hucurat 10
[17] Kehf 94-98, Enbiya 96-97
[18] İbni Kesir Tefsiri 10/5079-5086, 5379-5384
[19] Ahmed 5/10-11 No:20375
[20] Kurtubî, el-Camiu Li Ahkami’l-Kur’an 11/131
[21] İbni Kesir Tefsiri 10/5081-5082
[22] Buhârî 4576, Müslim 222/379
[23] Ye’cüc ve Me’cüc kavimleri ile ilgili bu anlatılanların alındığı kaynaklar şunlardır: Müslim 2937/110, Tirmizî 2341, 3359, İbni Mâce 4075-4076, 4079-4080
[24] Müslim 2901/39, Ebu Davûd 4311, Tirmizî 2274, İbni Mâce 4055
[25] Buhârî 5850
[26] Ahmed 2/91 No:5639, 5867, 6208, Tirmizî 2280, İbni Mâce 4061
[27] Duhân 10-12
[28] Duhân 15
[29] Duhân 16
[30] Duhân hadisesi ile ilgili rivayetlerin kaynakları şunlardır: Müslim 2798/39, 2901/39, Nevevî Müslim Şerhi 5/2744, İbni Kesir Tefsiri 13/7180-7185, Ölüm Ötesi Tarihi 146-148
[31] Nevevî, Müslim Şerhi 1/310
[32] En’am 158. Bu bahiste geçen bilgilerin kaynakları: Buhârî 3017, 4362, 4696, 6974, Müslim 157-159, Ebu Davûd 4310, 4312, Tirmizî 2281, 3265-3266, 3763-3764, İbni Mâce 4068-4070, Ahmed 5/145 No:21625, 21679, 21734, 21791, 21874, İbni Kesir Tefsiri 6/2873-2878
[33] Neml 82
[34] Ahmed 5/268 No:22664, Buhârî Tarih 3/172, Mecmau’z-Zevaid 8/9, Sahiha 322
[35] İbni Kesir Tefsiri 11/6176-6177
[36] Dabbetü’l-Arz hakkında verilen bilgilerin kaynakları: Müslim 2941/118, Ebu Davûd 4310, İbni Mâce 4069, İbni Kesir Tefsiri 11/6176-6181, Kurtubî Tefsiri 13/231-237
[37] Şam topraklarıyla kastedilen alan, bugünkü Suriye topraklarına ilaveten Ürdün, Irak ve Türkiye topraklarından bir kısmını içine alan geniş bir bölgedir.
[38] Müslim 2901/39-40, Ahmed 4/6-7
[39] Nevevî, Müslim Şerhi 5/2745
[40] Tirmizî 2314, Ahmed 2/8 No:4536, 5146, 5376, 5738, 6002.
[41] Muttefekun Aleyh: Buhârî ve Müslim’in ittifakla rivayet ettikleri hadisler için kullanılan bir terimdir.
[42] Kaylule: Öğle ile ikindi vakitleri arasında yapılan ve Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tarafından da yapılması tavsiye edilen uykunun adıdır. Bu uykunun insana faydası tıbben de tespit edilmiştir.
[43] Buhârî 6438, Müslim 2861/59
[44] Ahmed 5/164-165 No:21788
[45] Ölüm Ötesi Tarih s.183
[46] Nevevî, Müslim Şerhi 5/2718-2719

http://www.ikder.net/index.php?option=com_content&view=article&id=63:kyametin-bueyuek-alametleri&catid=21:makaleler&Itemid=10
abdullah
abdullah
ilim ehli

Mesaj Sayısı : 62

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz