HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.

Join the forum, it's quick and easy

HİCRET
Allah'ın selamı hidayete tabi olanlara olsun

Hoş geldiniz lütfen üye olunuz.

Allah (c.c) size bu dünyada ve ahirette af ve afiyet versin amin.
HİCRET
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Peygamberimizin dadısı /ÜMM-İ EYMEN

Aşağa gitmek

Peygamberimizin dadısı /ÜMM-İ EYMEN Empty Peygamberimizin dadısı /ÜMM-İ EYMEN

Mesaj  muslim Çarş. Şub. 23, 2011 6:59 pm

Peygamber
efendimiz, doğmadan önce babasını, altı yaşında da annesini
kaybetmişti. Hem yetim, hem de öksüz olarak büyüdü. Fakat birçok kadın,
bir anne şefkatiyle o yüce Peygamberi bağrına bastı. Ona annesizlik
acısını hissettirmemek için ellerinden gelen gayreti gösterdiler.

Ailenin yardımcısıydı

İşte bu kadınlardan birisi de Ümm-i Eymen'di. Peygamberimizin ehl-i
beytten saydığı ve "Annemden sonra annem" diyerek iltifat ettiği bu
büyük İslâm kadınının asıl ismi, Bereke binti Salebe idi. Uzun yıllardan
beri Abdülmuttaliboğullarının hizmetlerini görüyordu. Peygamber
efendimizin babası Abdullah'ın vefatından sonra da, aynı evde kaldı.
Artık, hem Peygamberimizin annesi Amine'nin, hem de Peygamberimizin
yardımcısıydı.

Resulullah efendimiz altı yaşına geldiğinde, Hz. Amine, yanına Ümm-i
Eymen'i de alarak Medine'ye gitti. Niyeti hem oradaki akrabalarını, hem
de kocası Abdullah'ın kabrini ziyaret etmekti. Bir ay Medine'de
kaldılar.

Ümm-i Eymen Medine'deki bir hatırasını şöyle anlatır:

Birgün yahudî âlimlerinden ikisi yanıma gelerek dediler ki:

- Bize Ahmed'i göster!

Ben de Resulullah efendimizi dışarı çıkardım. İyice incelediler ve dediler ki:

- Bu çocuk, ahir zaman peygamberi olacaktır. Burası da onun hicret edeceği yerdir. Bu memlekette büyük savaşlar olacaktır.

Ümm-i Eymen onların bu konuşmalarından sonra çok korkmuştu. Sevgili Peygamberimize bir zarar vermelerinden endişe duyuyordu.

Herhangi bir tehlikeye karşı onu korumak için, Peygamberimizin yanından ayrılmamaya gayret gösteriyordu.

Nihayet Mekke'ye hareket günü gelmişti. Ümm-i Eymen buna çok sevindi.
Artık yahudîlerin Resulullaha bir zarar veremeyeceklerini düşünüp
rahatladı.

Bu üç kişilik kafile Medine'den ayrıldılar. Mekke'ye doğru yola
koyuldular. Neşeli bir şekilde yollarına devam ediyorlardı. Fakat biraz
sonra beklemedikleri birşey oldu. Ebva denilen yerde, Hz. Amine
birdenbire rahatsızlandı. Hz. Amine bu hastalıktan kurtulamayıp vefat
edeceğini anlamıştı.

Cenab-ı Hak seni koruyacaktır!

Başucunda duran Peygamberimizin yüzüne baktı. Bir rüyasını hatırlayarak şöyle dedi:

- Şayet rüyada gördüklerim doğruysa, sen celal ve bol ikram sahibi olan
Allah tarafından, Âdemoğullarına helal ve haramı bildirmek üzere,
Peygamberliğin bildirilecektir. Sen, teslimiyeti, ceddin İbrahim'in
dinini yerleştireceksin. Cenab-ı Hak seni devam edegelen putlardan,
putperestlikten koruyacaktır.

Bundan sonra şu şiiri söyledi:
Her yaşayan ölür, eskir her yeni,
Her yaşlanan elbet, oluyor fani.

Ben de öleceğim, birgün elbette,
Lâkin kalacaktır, adım dillerde.

Çünkü senin gibi, hayırlı evlat,
Bıraktım geriye, ne büyük nimet.

Hz. Amine, Ebva denilen yerde hastalığının artması üzerine,
ciğerparesini Ümm-i Eymen'e emanet etti. Ona iyi bakması ricasında
bulundu. Çok geçmeden de ruhunu teslim etti. O sırada otuz yaşında
bulunuyordu. Peygamberimiz böylece, altı yaşında iken öksüz kalıyordu.

Cenab-ı Hak sevgili Resulüne, küçük yaşından beri her türlü acıyı
tattırıyor ve onu kemâle erdiriyordu ki, ümmetine tam örnek olabilsin.
Ona iman edenler, Peygamberlerinin çektiği sıkıntıyı hatırlayarak
teselli bulsunlar, karşılaştıkları musibetlere sabretsinler.

Can da Onun, mal da...

Ümm-i Eymen'in sırtına, artık ağır bir yük yüklenmişti. Ağlamak,
hıçkırmak istiyor, fakat Peygamberimizin üzüleceğini düşünerek
vazgeçiyordu. Kendini toparladı. Bundan sonra ona, annesinin yokluğunu
hissettirmeyecekti. Bunun için de elinden gelen fedakârlığı göstermeye
çalışacaktı. Öz evladıymış gibi mübarek yavruyu bağrına bastı. Sonra da
onu şöyle teselli etti:

- Üzülme, ağlama! İlâhî kadere karşı boynumuz kıldan incedir. Can da
Onun, mal da. Hepsi bize emanet. O, emaneti nasıl vermişse, öyle alır.

Sevgili Peygamberimizin gözü yaşlıydı. Artık hem yetim, hem de öksüz
kalmıştı. Babasının yüzünü hiç görmemişti. Bundan sonra annesinin de
yüzünü göremeyecekti. Gözyaşları arasında dedi ki:

- Ben de biliyorum. Onun hükmüne her zaman boyun eğerim. Fakat anne yüzü
unutulmayacak bir yüzdür. O yüzü tekrar göremem diye üzülüyorum.

Fakat kendisini toparlamakta gecikmedi. Annesine karşı son vazifesini
yerine getirmek istiyordu. Yaşından beklenmeyen bir olgunluk içerisinde
dadısına şöyle dedi:

- Haydi! O, emaneti sahibine teslim etti. Biz de onun nâşını toprağa teslim edelim de, rahat etsin.

Biraz sonra annelerin en şereflisini, en bahtiyarını birlikte
defnettiler. Artık Resulullahı Mekke'ye götürme vazifesi Ümm-i Eymen'e
kalmıştı. Peygamberimizi deveye bindirdi. Birlikte yola çıktılar. Beş
günlük meşakkatli bir yolculuktan sonra Mekke'ye ulaştılar.

Dadısını unutmamıştı

Ümm-i Eymen gözyaşları arasında Peygamberimizi, dedesi Abdülmuttalib'e
teslim etti. Fakat gerek dedesinin yanında bulunduğu sıralarda, gerekse
onun vefatından sonra amcası Ebu Talib'in himayesinde iken,
Peygamberimizin hizmetinde bulunmaktan geri durmadı. Bunu kendisi için
büyük bir şeref saydı.

Aradan yıllar geçti. Peygamberimiz, kendisini bir anne şefkatiyle
bağrına basan, ancak bir annenin yapabileceği kadar fedakârlık gösteren
sevgili dadısını unutmamıştı. Ona her türlü maddî yardımda bulunuyor,
bir evladın annesine duyabileceği saygı kadar hürmet gösteriyordu. Bu
arada sevgili dadısının bir yuva kurmasını temin etti. Onu Ubeyd bin
Zeyd ile evlendirdi. Bu evlilikten Eymen adlı bir oğlu oldu. Ve Ümm-i
Eymen diye tanındı.

Peygamber efendimiz Mekkelileri İslâmiyete davete başlayınca,
çocukluğundan beri, Onun mühim bir şahsiyet olacağını tahmin eden Ümm-i
Eymen, hemen iman etti. Çünkü gerek doğumunda, gerekse doğumundan sonra
birçok harika hâllerine şahit olmuştu. Bunun için tereddütsüz iman
ederek Resulullahı sevindirdi.

O devirde müslüman olmak, akıl almaz işkenceleri peşinen kabul etmek
demekti. Ümm-i Eymen de bu acı işkencelerden hissesini aldı. Fakat
imanından zerre kadar taviz vermedi. Çünkü bu yolda ölmeyi büyük bir
şeref sayıyordu.

Tevekkül sahibiydi

İşkenceler tahammül edilemeyecek bir duruma geldiğinde, önce
Habeşistan'a, sonra Medine'ye hicret etti. Böylece iki hicret sevabı
birden aldı. Ümm-i Eymen Mekke'de olduğu gibi Medine'de de Resulullahı
bir an olsun yalnız bırakmadı. Hizmetinden geri durmadı.

Ümm-i Eymen tevekkül sahibi bir hanımdı. En zor durumlarda bile cenab-ı
Haktan ümidini kesmez, Ondan yardım beklerdi. Bu teslim ve tevekkülünün
mükâfatını hemen görürdü.

Hicret ederken, Revha yakınlarında gecelemişti. Çok susamıştı. Yanında
bir damla dahî su yoktu. Hiç telaşlanmadı. Çünkü kullarına karşı son
derece merhametli olan Rabbinin, gördüğüne ve yardım edeceğine inancı
sonsuzdu. Susuz ve bîtap düşmeyeceğinden emindi. Nitekim cenab-ı Hakkın
yardımı gelmekte gecikmedi.

Gökten beyaz bir urgana bağlanarak sarkıtılmış bir kova gördü. Cenab-ı
Hakka hamd ve şükür ederek kalktı, kovanın yanına gitti. İçi tamamiyle,
berrak ve buz gibi su ile doluydu. Kana kana içti. Tamamen susuzluğu
geçti ve rahatladı.

Bu vakayı nakleden Ümm-i Eymen şöyle der: Artık bundan sonra bir daha hiç susamadım.

Ümm-i Eymen çok cesur idi. Bazı savaşlara katılmıştı. Hatta birkaç
kadınla birlikte Uhud'da yaralıları tedavi etti. Mücahidlere su dağıttı.

Niçin ağlıyorsun?

Ümm-i Eymen, Peygamberimizi çok severdi. Hayatını Peygamberimize feda
edebilecek bir imana sahipti. Resulullahı devamlı sevinçli görmek ister,
onun üzülmesine hiç tahammül edemezdi. Resulullahla birlikte sevinir,
onunla birlikte üzülürdü.

Birgün Peygamberimiz hasta bir çocuğu kucağına almıştı. Çocuk hastalığın
tesiriyle inliyordu. Peygamberimiz şefkatinden ağladı. Resulullahın
ağladığını gören Ümm-i Eymen de ağlamaya başladı. Peygamber efendimiz
niçin ağladıklarını sordular. Ümm-i Eymen de, Ona olan sevgisini şöyle
ifade etti:

- Resulullah efendimiz ağlarken, ben nasıl olur da ağlamam?

Ümm-i Eymen, oğlu Eymen'in Huneyn gazvesinde şehit olması üzerine çok
sabır gösterdi. Şehit annesi olmaktan büyük bir memnuniyet duydu. Bunun
gibi her türlü sıkıntılara büyük bir tevekkülle sabretti.

Ümm-i Eymen, kocası Ubeyd bin Zeyd ile mesut bir hayat yaşıyordu. Kocası
Ubeyd'in vefatından sonra, Peygamber efendimiz, kendisine annelik
yapan, imanı uğrunda her türlü yokluk, çile ve ızdıraplara göğüs geren,
hatta bunun için işkencelere maruz kalan fedakâr dadısını tek başına
bırakmadı. Birgün eshabına hitaben buyurdu ki:

- Cennet ehlinden bir kadınla evlenmek isteyen Ümm-i Eymen'le evlensin.

Böylece onun Cennetlik bir kadın olduğuna işaret ediyordu.

Zeyd ile evlendi

Ümm-i Eymen Resulullahın kendisi hakkında bu sözünü duyunca, sevinçten
ne yapacağını şaşırdı. Öyle ya! Bir müslüman için, bundan daha büyük bir
saadet düşünülebilir miydi?

Resulullahın davetine ilk icabet eden, evlatlığı Zeyd bin Hârise oldu.
Hz. Zeyd, genç bir sahabîydi. Ümm-i Eymen gibi yaşlı bir kadın ile
evlenmeye, sırf Allahın Resulünü memnun edebilmek için talip olmuştu.
Peygamberimizin rızasını dünyevî lezzete tercih etti. Bundan sonra
Resulullah efendimiz bu büyük sahabîsi ile dadısını nikâhladı.

Babası gibi büyük bir sahabî olan, İslâm kumandanlarından Üsâme bin Zeyd, bu evlilikten dünyaya geldi.

Ümm-i Eymen'in, Peygamberimizin yanında ayrı bir yeri vardı. Bazan
latifede bulunarak onun gönlünü alırdı. Fakat Peygamber efendimiz latife
yaparken bile doğru söyler, hakikati ifade buyururdu. Muhatabını
incitmeden sevindirir, neşelendirirdi.

Ümm-i Eymen bir defasında Resulullahın huzuruna girerek, Bana bir binek
temin ediniz diye ricada bulundu. Resulullah efendimiz buyurdu ki:

- Seni dişi devenin yavrusuna bindireceğim.

Ümm-i Eymen Resulullahın nüktesini anlamadı. Bu sebeple dedi ki:

- Ey Allahın Resulü, yavrunun beni taşımaya gücü yetmez. Hem ben deve yavrusu istemiyorum ki...

Peygamberimiz sözünü tekrarlayarak buyurdu ki:

- Seni, ancak dişi bir devenin yavrusuna bindireceğim.

Böylece yüce Peygamberimiz şaka yaparken dahî hakikati beyan ediyordu.
Her deve, dişi bir deveden doğması sebebiyle dişi devenin yavrusu değil
miydi?

Vahyin kesilmesine ağlıyorum

Ümm-i Eymen Peygamberimizin vefatında, yanında bulundu. Gözyaşlarını tutamıyordu. Kendisine dediler ki:

- Niçin bu kadar ağlıyorsun?

- Ben Resulullahtan ayrılacağımızı biliyordum. Bunun için ağlamıyorum. Ben vahyin kesilmesine ağlıyorum.

Bu büyük İslâm kadınına Peygamberimizden sonra Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer
de layık olduğu hürmeti gösterdiler. Çünkü, Resulullahın değer verdiği
kimseler, sahabîlerin yanında da kıymetliydi. Bu sebeple zaman zaman
ziyaretine giderler, varsa ihtiyaçlarını görürlerdi. O da duâ ederdi.

Yaşı bir hayli ilerleyen Ümm-i Eymen Hz. Osman'ın halifeliğinin ilk yıllarında vefat etti.























muslim
muslim
ilim ehli

Mesaj Sayısı : 22

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz